Bilmece Olmayan Bilmece: Fıkıh Bilmecesi

Bilmece Olmayan Bilmece: Fıkıh Bilmecesi

Eski âlimler hiç erinmemişler, oturup yüzlerce sayfalık bilmece kitapları yazmışlar. “Bilmece için âlim olmaya gerek yok ki!”, diyebilirsiniz. Ama bilmeceyi sorup bilmek de bilmecenin bilimi değil midir? Fıkıh bilmecesi de öyle.

Fakat benim burada bahsedeceğim bilmece, yazının da başlığı olan fıkıh bilmeceleri ile ilgilidir. Yani bir meselenin dinî yönünün, dinî boyutunun sorulduğu, sorulduktan sonra da cevabının verildiği bilmecelerden bahsediyoruz.

“Fıkıh bilmececiliği”, folklorik yani halk arasında yaygın ve meşhur olan şekliyle bilmece bilmek, bilmece anlatmak, ya da, o bilmecelere cevap vermeye benzemeyen bir beceri ister. Bu beceri, her şeyden önce dinî ilimlerde bir derinlik ister. İlimde derinlik yetmez. Bu iş öylesine ustalık ister ki, ilmin yanı sıra, konuyu ifade edebilme ve en sonunda da akılda kalıcı şekilde öğretebilme becerisini de gerekli kılar.

Bilmece Olmayan Bilmece: Fıkıh Bilmecesi

Bu tür fıkıh bilmececiliği İslam tarihinin ilk dönemlerinden beri çok yaygın olmasa da yapılagelmiş bir iş. Öyle ki, fıkıh bilmecesi dinî eğitim imkânı olmayan kitlelerin eğitimi için çok da münasip bir usul olmuş. Bu tür kitapların amacı, insanları merak ettirerek bilgilendirmeye ve insanların dinî konularda çeşitli muhakemeler yaparak meseleleri anlamalarını sağlamaya yöneliktir.

Fıkıh eserlerinde bu bilmecelere “elgâz” deniliyor. Aslı “lugaz” olup, kitalar yüzlerce bilmeceden oluştuğu için çoğul şeklinde kullanılıyor. En son yazılan “elgâz” kitaplarından birisi 19. yüzyılın sonlarında Hacı Mehmed Zihni Efendi’nin Elgâz-ı Fıkhiyye’sidir. Hanefî mezhebine göre hazırlanmış olan bu eser, her bir konuda pek çok bilmece ihtiva ediyor.

Meselâ fıkıh kitaplarında adet olduğu gibi ilk bilmeceler, tehâret (temizlik) ve temizliğin en önemli aracı olan sular ile ilgilidir.

Şimdi sizlere Hacı Mehmed Zihni Efendi’nin Elgâz-ı Fıkhiyye’sinde geçen sular ve teharet ile ilgili bir iki bilmece aktaralım.

Hangi Abdestte Organlar İki Kere Yıkanır?

“Hangi abdestte, abdest organlarını iki kere yıkamak ve başı iki kere mesh etmek gerekir?” El-cevab: “Yanında biri su, biri de kokusu gitmiş gül suyu bulunan, ama bu sulardan hangisinin su, hangisinin gül suyu olduğunu ayırt edemeyen kimse, bu sulardan her biri ile iki kere abdest alır.”

Hacı Mehmed Zihni Efendi, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için şu notu da koymayı ihmal etmemiş: “Malumdur ki, abdest için suyun ma-i mutlak (bilinen kesin su) olması lazım gelir. Gül suyu gibi mukayyed (şartlı) sular abdeste uygun su değildir.”

Bir diğer bilmece de şöyle: “Hangi temizliktir ki, bir başka temizliği nakzeder (bozar)?” Cevap: “Özür sahibi olan kimsenin, özrünün geçmesi durumundaki temizlik durumudur ki, bu kişinin abdestini yenilemesi gerekir.”

Namaz ile ilgili bir bölümde şu ilginç bilmece de vardır: “Hangi kimse, üzerinde savm (oruç) var iken o kimsenin kıldığı namaz sahih olmaz?” Bu bilmecenin cevabı ilginçtir. Cevab aslında Türkçede oruç anlamına gelen ve daha yakın zamanlara kadar da Arapça şekliyle aynıyla kullanılan “savm” kelimesinde gizlidir. O zaman sorunun cevabı şudur: “Üzerinde deve kuşu pisliği anlamına gelen “savm” olan kimsenin namazı sahih olmaz.Bir diğer bilmece de şöyledir: “O öyle bir namazdır ki, o namazda besmeleyi cehren (sesli) okumak lazım gelir. Bu namaz hangi namazdır?” Bu sorunun cevabı, aslında namazın kendisi ile ilgili değil, Kur’ân-ı Kerîm’in ayetleri ile ilgilidir. Cevap da şu şekildedir: “O cehren (sesli) kılınan namazdır ki, o namazda, Neml suresinin besmeleyi hâvi ayeti (30. ayet) okunursa, besmelenin cehren okunması lazım gelir.”

Fıkıh Bilmecesi: Kaza Edilmesi Gerekmeyen Namaz

Fıkıh bilmecesi: “O namaz hangi namazdır ki, bir kimse cemaatle kılsa, sonra da abdestsiz olduğunu farketse, kaza etmek lazım gelmez?” Cevap: “Cuma namazıdır. Cuma namazını kaza etmek gerekmez, o günkü öğle namazını kılması gerekir.”

Daha yakınlarda tamamladığımız ramazan ve oruç ile ilgili bilmecelerden de aktarmak istiyorum: “O hangi oruçludur ki, orucunu bozduğu hâlde, kendisine kaza dahi lazım gelmez?” Cevap: “Üzerinde kaza, yani oruç borcu var zannıyla kaza orucuna niyet ederek oruca başlayan, ama daha sonra oruç borcu olmadığını anlayan kimsenin tuttuğu oruçtur. Bu kimsenin niyet ettiği bu orucu bozmasında bir şey lazım gelmez.”

Ve zekâtla ilgili bir bilmece: “O mal hangi maldır ki, kıymeti 200 dirheme (nisab miktarına) ulaşmadığı hâlde kendisinden zekat vermek lazım gelir?” Cevap: “Sayıca tam ve kâmil olup kıymetçe bundan az ve noksan bulunan sevâîmdir. (Sevaîm: Yılın büyük bölümünü meralarda otlayarak geçiren koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlara denilir.)”

Ben şahsen, imkânım olsa bu eski kitapları okuyarak daha iyi eğlenebileceğimi sanıyorum. Amma, ne o eski kitapları okuyabilecek dil bilgisine sahibim ne de öğrenme imkanına. Eğlenmek ifadesinden de farklı manalar çıkarmanıza gerek yok. Eskiden eğlenmek demek; vakit geçirmek, geçirilen o vakti de neşeli şekle getirmek demekmiş.

Kaynak: Mehmet Zihni, Elgâz-ı Fıkhiyye, Kasbar Matbaası. İstanbul,1309 (1894)