“Ezan Ümmetin Kabul Olmuş Rüyasıdır”
- HAYATSürmanşet 2
- 5 Kasım 2021
Müslüman için ezanın hayatın akışına yön veren bir rolü vardır. Müslüman ömrünü, ezan ile namaz arası kadar görür. Her yeni doğan bebek için âdeta kulağına küpe olsun diye ezan okunur. “Ezanda kulağı olmayanın namazda gözü olmaz.” derler. Daha bunun gibi nice özdeyiş ve atasözleri ezanın kültürel olarak ne kadar bizimle özdeşleştiğini gösterir. Şiirlerimiz vardır, bizi ta derinlerde yakalayan.
Cahit Zarifoğlu der ki:
“O sabah ezan sesi gelmedi camimizden. Korktum bütün insanlar için, bütün insanlık adına.”
Ezan Bir Çağrıdır
Ezan bir çağrıdır hem namaz hem de İslam için. Onun vasıtasıyla insanlar bir taraftan namaza çağrılırken, diğer taraftan da İslam’ın üç temel ilkesini oluşturan Allah’ın varlığı ve birliği, Hz. Muhammed’in O’nun elçisi olduğu ve asıl kurtuluşun (felâh) ahiret mutluluğunda bulunduğu gerçeği açıklanmış olur.
Ezanın Şehirleri Vardır
Günümüzde Müslümanların yaşadığı coğrafi gerçeklik de göstermektedir ki, ezan ülkelerin değil ilkelerin sınırları içinde evrensel bir nitelik kazanmıştır. Ezanın şehirleri vardır. Kimilerinin kulağı Medine sedasındadır. Kimilerinin ki İstanbul, belki de Mekke. Ama Aksa her daim Şam Emeviye üzerinden gözünü İstanbul’a çevirmiştir.
Ezanın Dili Evrenseldir
Bizler Avrupa’da doğunun bütün ses harmonisini batıya aktarmanın gayretindeyiz. Doğunun, “Haydin felaha nidası” batıda da olsun istiyoruz Hz. Peygamberden nakledilen birçok hadis, ezanın mana ve önemini dile getirmekte ve ezan okumanın faziletlerini belirtmektedir.[1]
Ezanın dili Arapçadır. Peygamberimiz (s.a.v.) de ümmetine böyle öğretmiştir. Bunda âdeta ümmetin icması vardır. Bütün coğrafyalarda bu orjinallik bozulmadan da bu zamana kadar gelmiştir. 1940’lı yıllarda yaşanan ezanın Türkçeleştirilmesi Müslümanların gönül dünyasının incinmesine yol açmıştır. Çeşitliliğin revaç bulduğu Avrupa’da bu türden bir tartışmanın olmaması gerektiği kanaatindeyiz. Her rengin ve sesin Avrupa’da yerini almasını savunanların sağduyusunun galip geleceğine inananlardanız.
Toplumun Yararını Gözetmek
Avrupa’nın çok sesliliğine ezanlarımızın katkısı büyük olacağı gibi, İslamî mimariyle bezenmiş minarelerimizin de katkısı büyük olacaktır. İslam’ın kadim şehirleri İstanbul’un, Dimeşk’in yada Bağdat’ın ziyaret edildiğinde, Hristiyan kadim kültürünün temsilcisi olan kilise mimarisinin hâlen ayakta olduğu görülmektedir. Bu şehirlerde kiliselerden açıktan çan seslerinin yankılandığı duyulmaktadır. Yaşadığımız toplumların bir parçası olarak, ezanın Avrupa’da da yankılanmasını isteriz. Bu bizim masumane bir talebimizdir. Fakat aynı zamanda içinde yaşadığımız toplumun ön kabullerine ve şartlarına uyumlu hareket etmenin bütün tarafların yararına olacağı inancındayız.
Ezan, sözlük anlamı itibarıyla “bildirmek, duyurmak ve ilan etmek” manalarına gelir. Dinî bir ifadeyle ezan: “Namaz vakitlerinin girdiğini belirlenmiş Arapça asıl sözleri ile müminlere duyurmaktır.” Ezan kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de “bildiri ve ilam” manalarında sadece Tevbe suresinin üçüncü ayeti kerîmesinde geçmektedir. Müezzin kelimesi ise “çağrı yapan, davet yapan” manalarında olarak Kur’ân-ı Kerîm’in iki ayeti kerîmesinde geçmektedir.[2]
Ayrıca nida kelimesi ile Cum’a suresinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.”[3] Diğer bir ayeti kerîmede ise Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“(Kâfirler), siz namaza çağırdığınız (Ezan okuduğunuz) zaman onu alay alıp eğlence yerine koyuyorlar. Bu, onların, akıllarını kullanamayan bir toplum olmalarından dolayıdır.”[4]
“Namaz, namaz!”, “Namaz toplayıcıdır!”
Medine döneminin ilk zamanlarda “Namaz, namaz!”, “Namaz toplayıcıdır!” diye çağrı yapılıyordu. Camiye çağrı amaçlı daha orijinal bir yol için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) konuyu ashabı ile müzakere etti. Çeşitli fikirler tartışıldı. Ancak hiçbirisi uygun görülmedi. Hicretin birinci yılında Mescid-i Nebevî tamamlandıktan sonra Müslümanların ibadete nasıl çağrılacağının müzakere edildiği günlerde Abdullah İbn-i Zeyd’e rüyasında ezanın sözleri bildirildi. Abdullah İbn-i Zeyd sabahleyin Hz. Peygamber’e giderek rüyasını anlattı. Peygamber, “Bu sadık bir rüyadır.” dedikten sonra ezanın sözlerini Bilal’e öğretmesini emretti.[5]
Bundan dolayı Abdullah İbn-i Zeyd “sâhibü’l-ezân” diye şöhret buldu. Diğer rüya gören sahabeler gördükleri rüyalarını Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ayrı ayrı anlattılar. Bu arada ezan da Peygamberimize (s.a.v.) de vahiy yolu ile bildirilmişti. Böylece Ezan-ı Muhammedî vakit namazlarında, Müslümanlara vaktin geldiğini duyurmak için hicretin birinci yılında meşru oldu.
İlk Ezan
Peygamberimiz (s.a.v.) Ezan-ı Muhammedî’nin sözlerini Habeş asıllı, güzel sesli, Bilal’e öğretti. Hz. Bilal (r.a.) ilk ezanı Neccar oğullarından bir kadına ait olan yüksek bir evin üstüne çıkarak okudu. Bilal-i Habeşi’nin ilk okuduğu sabah ezanı idi.[6] Daha sonra ezan okumak için Mescid-i Nebevî’nin arka tarafına bir yer yapıldı. Ezanlar oradan okundu. Daha sonra bu özel mekânın yerini minareler aldı.[7] İlk müezzin Bilal-i Habeşi (r.a.) namaz uykudan hayırlıdır manasındaki “es-salatü hayrun-minen-nevm” cümlesini okudu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu cümleleri tasvip buyurmuşlardır. O günden sonra sabah namazlarında bu cümle okunmaya devam etmiştir.
Ezan, İslam’ın Şiarı, İmanın Alametidir
İslam âlimleri, fakihler; ezan okumanın farz, farz-ı kifaye, vacip veya sünnet olduğu üzerine tartışmışlardır. Ezan okumayı terk etmenin veya Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tavsiyesi dışında başka bir dille okunmasını tecviz etmemişlerdir. Çünkü ezan; İslam’ın şiarı, imanın alameti ve yeryüzünde Müslüman varlığının sembolüdür.
Özetleyecek olursak, ezan Müslümanlar için çok büyük önem ifade etmektedir. Ezan hayatımızın en müstesna yerindedir. 60 sene önce Almanya’ya gelen büyüklerimiz de aynı inançla ezanı her ortamda okudular. Okunmaya da camilerde devam ediliyor. Ümidimiz odur ki, bu toplumun en toparlayıcı sedalarından biri olacaktır.
Haydin Salaha
Haydin Felaha…
*Burhanettin Arslan IGMG Hamburg/Eidelstedt Camii İmam Hatibidir.
[1] (Buhârî, “Eẕân”, 4, 9; Müslim, “Ṣalât”, 14-18; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 60)
[2] Âraf suresi, 7:44; Yusuf suresi, 12:70.
[3] Cum’a suresi, 62:9.
[4] Tevbe suresi, 9:58.
[5] Müsned, IV, 42-43.
[6] Ebu Davud Ezan, 3.
[7] Müslim Salat, 1-7.