Ey Kurtarıcı Îsâ Mesîh! “Gel Gel Ne Olur Gel” Diye Yalvardık. Ama Sen Niye Geldin ki?
- HAYATSürmanşet 1
- 19 Ocak 2023
Bu yazıya Dostoyevski’nin Karamazovlarından mülhem bu başlığı atıp atmamakta, hatta bu yazıyı Hz. Îsâ’nın doğum dönemi olan Noel döneminde yazıp yazmamakta tereddüt etmedim değil. Doğrusu hem Müslümanlar hem de Îsâ Mesîh inanlıları tarafından yanlış anlaşılmaktan korktum. Çünkü yazının başlığının ilham aldığı Dostoyevski’nin de niyeti başlığın ilk çağrıştırdığı anlamda değildi.
Bilenler bilir, söz Dostoyevski’ye gelmişse dünya edebiyat klasikleri akla gelir. Dünya edebiyat klasikleri deyince de Dostoyevski’yi atlamak mümkün olmaz. Zira, edebiyat dünyasının en klasik eserleri arasında hangisini alırsanız alın, mutlaka bir Dostoyevski imzalı eser bulabilirsiniz. Hem de Dostoyevski’nin neredeyse her eseri edebiyat klasiğidir. Okudukça okuyasın gelir, mübarek de yazmaktan usanmamıştır. Dostoyevski’den bahsederken de kitaplarından hele hele Karamazovlarından bahsetmemek mümkün değildir. Karamazov kardeşlerin yanında “Ecinniler” de Dostoyevski’nin okunmaya değer müthiş eserlerinden birisidir.
KARAMAZOV KARDEŞLER
Bu Dostoyevski, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’dir. En meşhur ve dehşetengiz eseri hiç şüphesiz, Karamazov Kardeşler (Rusça: Bratya Karamazovı) isimli eseridir. Her bir bölümü dehşet tarif, tanımlama ve değerlendirmelerle doludur. Kitapta adı üzerinde Karamazov kardeşler anlatılır. Baba Fyodor Pavloviç Karamazov ile birlikte Dimitri Fyodoroviç Karamazov, İvan Fyodoroviç Karamazov, Aleksey Fyodoroviç Karamazov ve tabii ki gayr-ı meşru Karamazov Pavel Smerdyakov ile diğer kahramanların hikâyeleri vardır. Burada bahse konu olan “hikâye” aslında bu tip insanların karakterlerinin hikayesidir.
Ben, Karamazov kardeşleri çok eskiden okumuştum. Bir ara televizyonda filmi de vardı. Yok yok, televizyon filmi değil, sinema filmiydi ve televizyonda film saatinde yayımlanmıştı. Alışık sinematografisi yoktu, görüntüsü de pek kaliteli sayılmazdı. Çoğu kimse “Bu da ne?!” diye küçümserken, yeniden izleme imkânı da olmadığı için kaçırmamaya dikkat etmiştim. Yul Bryner isimli artistin oynadığı bu filmden epey sonra “The Grand Inquisitor/Büyük Engizisyoncu” isimli sadece bir adamın konuştuğu bir başka film de izlemiştim. Baş oyuncu Arthur John Gielgud (başka oyuncu da yok ya) konuştukça konuşuyordu. Ben oyunu izledikçe, Karamazov Kardeşler kitabını hatırlamaya çalışsam da, asıl ilgim “Engizisyoncu”ya odaklanmıştı.
ÎSÂ MESÎH: BİZ SENİN ADINA İMPARATORLUK KURDUK, SANA YIKTIRTMAYIZ!
Büyük Engizisyoncu, aslında bir mahkûmla konuşmaktaydı. O mahkûm hiç konuşmuyor, susuyor herhangi bir harekette de bulunmuyordu. Ve bizim Büyük Engizisyoncu mahkûma bir yerde şöyle söylüyordu: “Artık, bizim krallığımız kurulacak, yarın ben seni yakarken, herkes de seni yakacak. Sen, bir daha da gelme, hiç gelme, asla gelme!.”
Buradaki Büyük Engizisyoncu, bildiğimiz engizisyon hâkimlerinden birisi. Mahkûm da, Îsâ Mesîh idi. Yani, Engizisyoncular Îsâ Mesîh adına öyle bir imparatorluk kurmuşlardı ki, bu imparatorluk Îsâ Mesîh’i bile yakacak kadar Îsâ Mesîh’in yolundan gidiyordu.
Herhâlde yazıya aldığım başlıktan maksadımızın, ilk akla geldiği şekilde anlaşılmaması gerektiğinin sebebini tahmin edebiliyorsunuz.
Dinde, dinin asıl sahibinden başka bir yol üzere gidenler, sonunda o dinin sahibini de “Allah rızası için” öldürmekten çekinmezler.
İşte Dostoyevski, Dostoyevski olarak bunu taaa 1800’lu yılların sonlarında Büyük Engizisyoncu hikâyesi ile Hristiyan dünyasına anlattığı gibi, aslında bugün aynı durumun İslam dünyasına da musallat olmaya başladığını görmek elem verici değil midir?
Büyük Engizisyoncu her ne kadar bir ara ayrı bir kitap olarak yayımlansa da Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler hikâyesinin içinde bir hikâyedir. Yani bizim Nasrettin hocanın “tavşanın suyunun suyu” tabirine uygun şekilde bir hikâyedir.
Dostoyevski, Büyük Engizisyoncu’yu Karamazov kardeşlerden İvan Fyodoroviç Karamazov’a anlattırılır. Öyle bir anlatım ki, neredeyse bir cümle bir kitap boyunda uzadıkça uzar. Okuyucu bundan sıkılmaz. Çünkü, her bir cümlede “Büyük Engizisyoncu” Îsâ Mesîh’i sorguya çeker. Bu nasıl olur demeyin. Dev usta Dostoyevski bunu başarmış.
Kitap uzunluğundaki o hikâyeyi burada özetlememe gerek yoktur. Ammma, özeti şudur:
“EY ÎSÂ MESİH, İNANIYORUM Kİ, SEN O’SUN. AMA, NİYE GELDİN?”
Ortaçağ’da, İspanya’nın engizisyonları ile meşhur Sevilla kentinde bir pazar yerindeki halkın arasına, gökten Îsâ Mesîh iniverir. Hastaları iyileştirir, ölüleri diriltir. Halk gelmesini bekledikleri kurtarıcıları Îsâ Mesîh’in geri dönüşüne sevinip, sevinçten göz yaşı döker. Tam o sırada Büyük Engizisyoncu Kardinal şehir meydanından geçer. Halkın Îsâ Mesîh’e olan ilgisine hayret eder. Yanındaki polislere emrederek “Tutun şu deli herifi atın zindana” der. Polisler Îsâ Mesîh’i tutuklar ve zindana atarlar. Büyük Engizisyoncu Kardinal zindanda Îsâ Mesîh’i ziyaret eder ve uzun bir konuşma ile, gelmemesini anlatır. “Biz senin adına bir imparatorluk kurmuştuk zaten. Sen şimdi gelerek bu imparatorluğu ne hakla yıkıyorsun?”.
Îsâ Mesîh cevap vermez tabii. Ama Büyük Engizisyoncu Îsâ Mesîh’i de engizisyona almıştır, zindanda Îsâ Mesîh’in zincirlerini çözer ve konuşmaya başlar: “Ey Îsâ Mesih, inanıyorum ki, sen O’sun. Ama, niye geldin? Biz burada senin adına bir düzen kurduk. Şimdi sen bütün her şeyi alt-üst edeceksin. Ya, hangi yoldan geldiysen, çek git; ya da, bir kez de ben gererim, seni çarmıha!. Hatta seni yarın yakacağım ve sana inananlar dahi seni yakacaklar! Tekrar ediyorum, bu sürünün bize nasıl itaat ettiğini, yarından tezi yok göreceksin. İşlerimizi karıştırmaya geldiğin için yakacağım Seni, onlar da ilk işaretimle ocağı beslemeye koşacaklar. Evet, yakılmayı en çok hak eden biri varsa, o da Sensin. Yarın yakacağız Seni.”
Hayır! Engizisyoncu bulmuş Îsâ Mesih’i bırakır mı: “Bize gökten ateş indirmeyi vaat edenler sözlerini tutmadı. O zaman kulenin yapısını biz tamamlayacağız. Bu işi biz, hem Senin adını yalandan kullanarak yapacağız.”
Dedik ya bizimkisi, koskocaman kitap uzunluğundaki o konuşmayı özetlemek çabasından ibaret. Onun için şimdilik bu kadar.
Amma da ibret-i âlem değil mi? Dostoyevski usta edebiyat ustası olduğu kadar din işlerini de karıştırmış. Lakin, yine soruyorum; hikâye sadece Hristiyanları mı ilgilendiriyor ki? Müslümanlar arasında dahi, Peygambere, Allah’a, Peygamberin ashabına din öğretenler yok mu? Yoksa onlar da mı kurdukları imparatorluğun yıkılmasından korkuyorlar?!