“Ebû Hanîfe Tek Kişi Doğdu, Ama Tek Değil, Binlerce Kişidir.”
- HAYATSürmanşet 2
- 24 Mart 2021
– Hocam, İmam Ebû Hanîfe hakkındaki kitaba geçmeden önce Hanefî mezhebi ve kurucusu İmam Ebû Hanîfe hakkında özetle neler söyleyebiliriz?
– İslam mezhepleri içerisinde, Hanefî mezhebi dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiş, kabul edilmiş, dini anlama ve yaşama konusunda örnek bir yol olarak kabul edilmiş bir ekoldür. Dinî bir sistemdir. Tabi ekollerin varlığı, oluşması, ortaya çıkması, kabul görmesi, insanlar ve müntesipleri tarafından benimsenmesi, o ekolleri, o mezhepleri oluşturan âlimlere, öncü âlimlere yıldız simge isimlere çok şey borçludur. O anlamda gerek Türk gerekse diğer coğrafyalarda yaşayan Müslümanların birçoğunun mensubu olduğu, bağlandığı ve her birinin gönlünde taht kuran Hanefî mezhebi de onun kurucusu kabul edilen ve bazı isimlendirmelerde en büyük imam, İmam-ı Azam adı ile anılan Ebû Hanîfe’nin mezhebi olarak kabul edilmektedir.
Durum böyle olunca Ebû Hanîfe’nin kimliği, kişiliği, soyu, sopu, yaşadığı bölge, yetişme tarzı, yetişme çağı içinde yetişmiş olduğu toplum, toplumun siyasal ve bilimsel şartları her zaman merak konusu olmuştur. Onun yanında Ebû Hanîfe’nin ortaya koymuş olduğu sistem, bu sistemin kodları diyebileceğimiz temel esaslar, dinamikler ve diğer ekollerden ve mezheplerden onu farklı kılan, özellikler yine ilgi konusu, merak konusu olmuştur. Aynı zamanda Ebû Hanîfe’nin sistemini nasıl yerleştirdiği ve insanları hangi noktalardan daha çok etkilediği, özellikle de yeni ilimlerin hangi sahalarında ne gibi görüşler ortaya koyduğu, yine araştırmacıların öteden beri dikkatini çeken hususlardandır.
En son olarak da Ebû Hanîfe’nin vefatından sonra insanlara ne bıraktığı, mirasının ne olduğu, geride neler bırakıp insanlara vasiyet kabilinden özelikle neler bıraktığı derken, ilim adamlarının bizim için mal ve mülkü değil o kendi nesebinden gelen evlatlarını ilgilendirir. Diğer insan kitlelerini ilgilendiren miras, ilmî mirastır, bilimsel birikimdir. O geriye ne bıraktı ve bu konuda neler tavsiye etti, bunlar hep ilgi ve merak konusu olmuştur.
Şunu ifade etmek gerekir ki bütün büyük alimler, önderler, siyaset adamları, filozoflar, düşünürler, gönül adamları, irfan erleri hepsiyle ilgili belki ciltlerce diyebileceğimiz biyografiler, eserler yazılmıştır. Tarih bunlara şahittir. Ama baktığımızda, araştırdığımızda Ebû Hanîfe ile ilgili olarak yazılan ve birçok menâkıb ismini taşıyan, yani, menkıbeler, hayat hikâyeleri, hayatına dair bir takım rivayetler, bunlarla ilgili kitapların hayli yekün tutuğunu görüyoruz. İnsanlar hakikaten Ebû Hanîfe’nin hayatıyla ilgili çok ilgilenmişlerdir.
– İmam Ebû Hanîfe’nin, İslam dinini anlamada diğer mezheplere göre farklı bir akıl ve kıyas sistemi olduğunu biliyoruz. Onunla ilgili en çok hangi bölgelerde araştırmalar yapılmış durumdadır?
– Ebû Hanîfe ile ilgili çalışmalar daha çok özellikle Osmanlı ve Hindistan bölgesinde yapılmıştır. 70 yıllık bir hayattır İmam Ebû Hanîfe’nin hayatı ve bu 70 yıl aslında bir âlim için çok da uzun bir hayat sayılmaz. Ama bu 70 yıllık hayatın hemen hemen her zerresini, her karesini, her gününü insanlar merak etmiş ve bunu kayda da almışlardır. Çünkü Ebû Hanîfe tek bir kişi değildir.
Annesinden dünyaya gelirken belki tek bir evlat olarak dünyaya gelmiştir. Ama, ilim adamı kimliğini kazandıktan, hocalık cübbesini giydikten sonra etrafına toplanan, on binlerce insan olmuş. Tarih kayıtları 4000 öğrencisini bize naklediyor. Bu 4000 öğrenci içerisinden 4 tanesi öne çıkmış, çok meşhur olmuş, onun sistemini sağlamlaştırmış, yeniden yorumlamış ve kayıt altına almıştır.
– İmam Ebû Hanfe’nin görüşleri bizere kadar nasıl geldi?
– Ebû Hanîfe’nin görüşleri onların bize miras bırakmış olduğu kitaplar üzerinden yürümüştür ve biz o temel kaynaklardan Ebû Hanîfe’nin hukuk, fıkıh ve dinî bilgilerini elde etmekteyiz. Bu sebeple gerek Türkçe gerek İngilizce, batı dillerinde çok az olmakla birlikte bu enteresan bir şeydir. Diğer mezhep imamlarıyla ilgili batı dillerinde daha fazla literatür bulunmasına rağmen Ebû Hanîfe’nin kıyas sistemi, akıl sistemi diğerlerinden daha çok işlenmiş olmasına rağmen, akli yöntemleri daha fazla kullanmış olmasına rağmen bu konuda öncü olmasına rağmen, batı dillerinde, batılı yazarlar tarafından Ebû Hanîfe’ye çok fazla ilgi ve iltifat olmayışı dikkatimizi çekmektedir.
– Batı dünyasında Ebû Hanîfe’nin ve mezhebi hakkında diğer mezhep ve imamlarına göre daha az bir araştırma yapıldığı söyleniyor. Siz ne dersiniz hocam?
– Şahsen ben de hazırlamış olduğum bu küçük kitapta bu biyografide o noktanın altını özellikle çizmişimdir. Çünkü bu kitap özellikle yurt dışında ve Almanya’da yetişen, orada yaşayan insanlarımıza hitap ettiği ve temel kitlesi oralar olduğu için bu noktayı özellikle araştırmıştım ve dikkatimi çekmiştir. Ama öyle de olsa, gerek batı dillerinde, gerek Arap ve gerekse Türk dünyasında Ebû Hanîfe ile ilgili birçok biyografinin yazıldığını biliyoruz. Hatta yazılan biyografi kitaplarının önemli bir kısmının Arapçalarının Osmanlıcaya, Osmanlılar döneminde Osmanlı Türkçesine aktarıldığını, bize kadar geldiğini onların yine bir kısmının sadeleştirildiğini biliyoruz. O anlamda Osmanlı ve Hint coğrafyası özellikle Ebû Hanîfe ile ilgili Hindistan Pakistan bölgesi Ebû Hanîfe ile ilgili çok yoğun çalışmalar yapmış ve onlardan önemli bir kısmı Türkçeye aktarmıştır.
– Kitabınızda Ebû Hanîfe’nin şahsiyetinden bahsediyor, Ebû Hanîfe’nin siyasetle ilgilenmediğine dikkat çekiyorsunuz. Ama bir kez daha bunu izah edebilir misiniz?
– Kitabın giriş bölümünde Ebû Hanîfe’nin yaşadığı dönem ve çevresini anlatıyoruz. Bağdat bölgesinde yaşıyor. Oradaki ilmi çevresinin nasıl olduğunu Ebû Hanîfe’nin hangi şartlarda bulunduğunu veya hangi şartların Ebû Hanîfe gibi bir büyük âlimi yetiştirdiğini ele almaya çalıştık.
Birinci bölümde Ebû Hanîfe’nin soyu ve ailesi, hocaları, tahsil hayatı ve onu hayatına damgasını vuran, maalesef, yine onun bir kurbanı olan Ebû Hanîfe’nin siyasi duruşu ve bu anlamda çekmiş olduğu çileler sıkıntılar söz konusu edildi.
Çünkü Ebû Hanîfe siyasetle barışık olmamış, siyasilerin istediklerini yapmadığı için onların istediği fetvaları vermediği için, resmî görev de almamış. Resmî görev almayışının en temel sebebi de budur. Kendi dönemindeki sultanların, kendisini hegomanya altında alacağını ve istenmedik fetvaları vermeye zorlayacaklarını bildiği için siyasetten uzak durmuştur.
Babası, yün ve ipek, iplik ticareti yapan bir aile. Zengin, kendi malı da var, babadan kalma bir varlığı da. Yani bu anlamda çok da muhtaç değil, ama, onun hayatından gördüğümüz şu, eğer siyasi ortam uygun olsa, kendi kurmuş olduğu fıkıh sistemine ve dinin temel esaslarına uygun bir yönetim olsa yine görev alır, ondan kaçınmaz. Ama yaşadığı dönemde, böyle bir şey görmediği, aksini gördüğü için asla görev almamış. Bundan dolayı hep görev alması istenmiş, hatta, bu konuda baskılar görmüştür. Yine de almamıştır. Sonunda hapsedilmiş, hapiste işkenceler görmüş ve en son gördüğü işkenceden dolayı da vefat ettiğini maalesef tarih bize kaydediyor.
O bakımdan Ebû Hanîfe’nin siyasi duruşu, çekmiş olduğu işkenceler de önemlidir. Kitapta bunlar yer almıştır. Ebû Hanîfe’nin böyle sağlam bir karakteri var, kişiliği var, dinî gayreti var, dinî hassasiyeti var, ilkelere son derece bağlı ve yiğit bir tarafı var. İşte o yiğit tarafı Ebû Hanîfe’nin kişiliğini oluşturuyor. O konu da kitapta ele alındı.
Sonra vefatı, nasıl vefat ettiği, işkence görerek veya hapiste veya hapisten çıktıktan bir müddet sonra, ama, o işkencenin etkisiyle vefat ettiği konusunda tarihçiler neredeyse ittifak halindedirler.
Kitap siparişi irtibat bilgileri: pluralverlag.eu veya +49 221 7390441