Dünyada Yaşanan Sorunlara Karşı Sivil Toplumun Tepkisi (I)
- YAZARLAR
- 30 Aralık 2021
İslam tarihinde Müslümanlar hiç bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış bir şekilde mağduriyet yaşamadı. Neredeyse her gün bir insan hakları ihlali veya kitlesel mağduriyet haberi ulaşıyor bize Filistin’den, Suriye’den, Myanmar’dan, Doğu Türkistan’dan, Afganistan’dan, aktüel olarak Bosna’dan ve daha nice yerlerden. Afrika ülkelerinden de neredeyse her gün bize ulaşan doğal afetler, kuraklık, sefalet, açlık veya siyasi çalkantılar haberlerinin dışında olumlu haberler ve gelişmelere çok nadir rastlanıyor. Bu sorunlar sadece İslam dünyası ile sınırlı da değil. Savaşlar, kuraklık, insan hakları ihlalleri dünyanın her yerinde herkesi hedef alabiliyor. Allah’a, O’nun kullarına, yarattıklarına karşı sorumluluk bilincine sahip olan kimseler elbette bu haksızlıklar karşısında sessiz kalamaz ve bir şeyler yapma gereği hisseder. Pekii, dünyada yaşanan sorunlara karşı sivil toplumun tepkisi ve duruşu nasıl olmalıdır?
Özellikle kriz durumlarında yaşadığımız veya vatandaşı olduğumuz ülkelerin temsilcilerine bakarız, o an dünyanın bir yerinde yaşanılan haksızlıklara karşı nasıl bir tepki verecekler diye. Karşı karşıya kaldığımız sonuçlar ise bizi hayal kırıklığına uğratır. Çünkü genelde ülke temsilcileri “reel politik” sınırları içinde kalarak bizim görmek istediğimiz tepkileri göstermiyor, insan hakları ihlallerinin yaşandığı ülke ile olan ticari-diplomatik ilişkilerini göz önünde bulundurarak sınırlı tepki veriyor.
Benzer bir resimle Birleşmiş Milletler (BM) ve onun en önemli karar mercilerinden biri olan Güvenlik Konseyi (BMGK)’nde karşılaşırız. Çünkü BMGK’nin ortak hareket edebilmesi için özellikle daimi üyelerinin oy birliği ile karar alabilmesi gerekiyor. Konsey üyesi ülkeler arasında farklı alanlarda rekabet, hatta yer yer husumet hakim olduğundan ve bu ülkelerden en azından bir tanesinin insan hakları ihlali yaşanan ülke ile aralarında çıkar ilişkisi bulunduğundan, sunulan yaptırım teklifleri genelde çıkmaz sokakta son bulur.
Peki çözüme katkıda bulunmalarını beklediğimiz ülkelerin bu tutumlarını kabullenip, insan hakları ihlalleri ve savaşlara karşı seyirci mi kalacağız? Bu sorunların son bulmasına, en azından tepki gösterilmesine sunulabilecek katkılar elbette sadece devletlerin imkânlarından ibaret değil. Savaşlar ve insan hakları ihlalleri karşısında gösterilecek sivil tepkilerde özellikle dikkat edilmesi gereken hususların başında kullanılacak dil-üslubun yanında, gösterilen tepkinin tepki gösterilen ülkenin halkına, varlığına veya devletine karşı değil, bu ülkedeki hükûmetin atmış olduğu adımlara karşı olması ve tepkinin arkasındaki niyetin her taraf için kalıcı bir barışın tesisi olduğunu göstermek ile sınırlı kalması gelmektedir. Bu şartlar esas alınarak ne gibi çalışmaların yapılabileceğine bir sonraki yazımızda değineceğiz.