Deizm Tartışmaları Ve Nefsi Putlaştırmak
- HAYATSürmanşet 1
- 16 Aralık 2021
Son dönemlerde deizm ile ilgili tartışmalar Türkçe konuşan insanlar arasında da yaygınlaştı. Ne kadar yaygın olduğu ve toplum içerisindeki boyutları tam olarak bilinmese de konuyla ilgili abartma da mevcut, küçümseme de. Bu süreçte deizmi farklı farklı teoriler ile anlatma, kabul ettirme gayretleri hakkında da bir şeyler öğrendik.
Deizm tartışmalarına genel olarak bakıldığında bu tartışmanın “Benlik / Ego / Nefis” gibi konular ile çok alakalı olduğu göze çarpmaktadır. Bundan dolayı yapılan tartışmaları bir kenara bırakarak, meseleyi kökü itibariyle değerlendirmek daha uygun olacaktır.
DEİZMİN KÖKÜ BOZUKTUR
Deizmin kökü makul lakin bir o kadar da bozuktur. Kökü bozuk ise, onu anlaşılır kılma gayretleri de – ne kadar süslü kelimeler kullanılmış olursa olsun – bozuktur. Hermenötik meselesi gibi. Ne kadar farklı teorileri olursa olsun, hermenötiğin özünde “yazarın perspektifinden” metni anlama gayreti yatıyorsa, bu metot Müslümanlar için sorunludur. Çünkü böyle bir metodun Kur’an’a uygulanması mümkün değildir. Kimse kendini Allah’ın yerine koyamaz, O’nun perspektifinden bakamaz. İlahi metinler dışında metin çalışmaları için güzel bir metot olabilir, fakat ilahi kelamdan ibaret olan metinler için ciddi sıkıntılar getireceği kesindir.
MEKKELİ MÜŞRİKLERİN İNANCINA BENZİYOR
Deizmin bir ideoloji olarak başlangıcı Avrupa’da gerçekleşmiştir 17. yüzyılda aydın diye tanımlanan şahıslar tarafından ortaya çıkarılmıştır: Tanrı vardır, evreni yaratmıştır. Bu kadar! Bundan sonra hiçbir şeye karışmaz Tanrı. Yani ne Peygamberler ne de vahyedilen kelam/kitaplar olmamıştır. Allah’a hüküm verme hakkını tanımamak, Allah’ın verdiği hükümleri yok saymak, Allah’ı “Hiçbir şeye karışmayan” bir varlık olarak tanımlamaktır deizm.
Bu şekildeki bir Allah/Tanrı tasavvuru Mekkeli müşriklerin, Allah’ı evreni yaratan ama ardından hiçbir şeye karışmayan ve bundan sonra Allah’ı sadece Kâbe’nin tanrısı fonksiyonuna indirgeyen tasavvuruna ne kadar da çok benzemektedir!
Hristiyan inancına mensup olan insanların deizm gibi bir teşebbüsü anlaşılabilir zira bu anlamda ortaya çıkışı yani kökü makuldür. Teslis inancı tevhit inancına -her ne kadar mantık da üretilse- aykırı olmakla beraber, kilisenin zulmüne, akıl dışı kararlarına ve öğretilerine tepki olarak ortaya çıkışı da bu teşebbüsü anlaşılır kılar. Avrupa’da bu akımın ortaya çıkması bu minvalde normaldir, anlamlıdır. Bu durum belki de söz konusu bu aydınların muvahhit olmayı çok istemiş olmalarından kaynaklanabilir. Bunu yapabilmek için de kiliseden ayrılmak gerekli idi. Kiliseden ayrılan kilisenin tüm öğretilerini de nihai olarak inkâr edilmesi gerekli idi. En azından kilise perspektifinden bu böyleydi.
DEİZM NEFSİ PUTLAŞTIRMA GAYRETİNDEDİR
Lakin Muvahhit olması ve akletmesi gereken Müslüman’ın, yani temelinde tevhit inancı olan ve akletmeyi bir düstur olarak belirleyen İslam dinine mensup olanın bu şekildeki bir Allah tasavvuruna yönelme teşebbüsü anlaşılır değildir. Böyle bir kişinin derdi başkadır. Yine her türlü günahı işleme potansiyeline sahip olan Müslümanların yani insanların işledikleri günahları ileri sürerek İslam dininden uzaklaşması, kısacası akletmemek veya akılsızlık demektir. Çünkü dinin ne olduğunu belirleme hakkını kendinde gören kiliseler İslam’da yoktur, ki kilisenin doğmasına kul köle olsun. Dinin ne olduğunu İslam’da Allah belirler. Kiliseden çıkarak veya aforoz edilerek “dinsiz” olma tehlikesi de yoktur İslam’da.
Yani bu gaflete, yine din üzerinden nice gaflet misallerini ortaya koyanları dikkate alarak düşmek de bir o kadar akılsızlık ve gaflettir.
Bu durumda deizmin Hristiyanlar arasından çıkışı akıl, iman ve vicdan eksenli iken, Müslümanlar arasından çıkışının tamamen nefsi bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Modernizmin, sekülerizmin nefsi putlaştırma gayretini dikkate almak bu noktada önemlidir.
HEVASINI İLAH EDİNMEK
Böyle olunca deizmi bir hak düşünce veya fikir olarak savunan herkes, peygamberleri ve kutsal kitapları inkâr eder ve aynı anda kendini peygamber makamında bilir. Tanrı karışmaz ise, peygamberler yok ise, doğru nedir yanlış nedir? Kim belirler bunları? Deizmi savunan yeni peygamberler, örnek insanlar, nefisler. Yani günümüze bakarsak “Egonun peygamberleri”. Modernizmin, kapitalizmin yani hedonizmin peygamberleri. Şeytan hiç bu kadar kolay bir vesvese ortaya atarak, kendini çok okumuş, çok bilmiş, çok kültürlü cahilin kabul edeceğini düşünememiştir belki de.
Lakin ego/nefis durmaz …
Egosunu dikkate alan peygamberlik makamı ile de bir gün yetinmez. Doymaz nefis çünkü, devamı gelmelidir.
Şirkin bir türü “Hevasını ilah edinmek” (Furkân suresi, 25:43) değil miydi?
“Din nedir?” Bu sorunun cevabını onlar, yani hüküm verme yetkisini kendinde görmek isteyen yeni tanrılar belirlemeli! Allah hiçbir hüküm (farzları, haramları, helalleri) belirlememiştir demek hüküm vermek değil de nedir?!
Kendini dinden üstün, modern, entelektüel diye tanımlayanlara “Modernizmin tanrısı veya tanrıları kimdir, çağdaşlığı kim tanımlar, kim doğru ile yanlışı, haram ile helali belirler?” diye sorduğumuzda, cevabın gelmemesi de anlaşılırdır. Zira henüz ideolojiyi yaymakla meşgul olduklarından dolayı, yani “peygamberlik” makamında tebliğ etmekle yetinmeye mecbur kaldıkları için “Ben”im diyememektedirler.
Lakin işleri zor, nitekim “peygamber” çok!
Nefis doymaz, devamı gelmeli…!