Değerler Eğitimi: Benim Değerlerim Senin De Değerlerin
- AİLESürmanşet 2
- 13 Mayıs 2021
Değerler toplumların düşünce yapısını ve yaşayış biçimini şekillendir ki, bir sonraki neslin şekillenmesinde de doğrudan etkilidir. Onun için, bir topluluğun genç nesillerine baktığımızda hangi değerler ile donatıldığı o toplumun değerler manzumesini ele vermektedir. Daha küçük yaşlarda varoluş algımızı ve hayata bakışımızı değerler eğitimimiz belirlemektedir.
Değerler eğitimindeki hedef, genç neslin doğuştan getirdiği iyi hâl potansiyelinin açığa çıkarılması, iyi özelliklerinin nitelik itibarıyla çoğaltılması ve kâmil insan olma yönünde gelişiminin desteklenmesidir.
DEĞERLER EĞİTİMİ ÇOCUKLUKTA BAŞLAR
Kişinin ahlakça yüksek şahsiyet sahibi olabilmesi ancak içinde yaşamış olduğu toplumun her bir kademesinden, yani aileden ve sosyal hayattan, almış olduğu insani, dinî ve millî değerler ile kendi içinde içselleştirmesiyle ve nitekim kişilik oluşturup ve kimlik bulabilmesi ile mümkündür. Ahlâkın sonradan öğrenilen bir olgu olması ve en önemli ahlâk okulunun da aile olması hasebiyle, anne-baba neyse çocuk da o olacaktır.
Sosyolog Durkheim değerler eğitimini şu şekilde tarif etmektedir:
“Yetişkin nesillerin, henüz sosyal hayata intibak edecek kadar olgunlaşmamış olan genç nesiller üzerinde yaptıkları etkidir”.
Değerler eğitimi, çocukluk döneminde şekillenmeye başlar. Çocukluk dönemindeki ilk izlenimler, insan ruhunda öyle sağlam, kuvvetli ve derin izler bırakır ki, onları söküp atmak âdeta imkânsızdır. Çünkü karakterin tohumları ilk çocukluk yıllarında atılmakta ve sonraki yıllarda gelişmeye başlamaktadır. Karakter iskeletinin temel yapısının teşekkül edişi 0-6 yaş aralığındadır ve altı yaşından sonraki dönemlerde ise karakter bu temel üzerine bina edilmektedir.
Her toplumun kendine ait temel değerleri vardır ve o toplumu bir arada tutar ve birleştirir. İçinde yaşadığımız yüzyılda, kültürümüzü ve dinî değerlerimizi bir sonraki nesile aktarma sorumluluğu hayati ehemmiyet arzetmektedir.
EVRENSEL DEĞERLER
İnsani değerlerden bahsedecek olursak, bunlar hem kültür, hem de inanç değerlerine ters düşmeyen evrensel değerlerdir. Hiç bir kültür ve dinî değerler sistemi yoktur ki adalet, sevgi, saygı, hoşgörü, barış, dürüstlük, yardımlaşma, paylaşma ve buna benzer evrensel insani değerleri de kapsamamış olsun. Zira ahlâkça yüksek, kâmil insan olabilmek için insan kendine, yaşamına, hayata, topluma ve hatta yaşam sonrasına bile bu üstün değerler penceresinden bakmaktadır.
DAVRANIŞA DÖNÜŞMESİ GEREKEN DEĞERLER
İnsani değerlerin üzerine kendi kültür ve inanç ilkelerimizi de ekleyerek genç nesillere değerler eğitimimizi aktarabilmemiz için, öncelikle benimsediğimiz değerleri kendimizin ne kadar içselleştirdiğimize bakmalıyız. Davranışa dönüşmemiş ve yaşama aktarıl(a)mamış hiçbir değerin çocuklarımız üzerinde etkisi olmayacaktır.
Değerlerimiz olarak nitelendirdiklerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz ve davranışlarımıza dönüşmemiş olan değerleri kendimizde sorgulamalıyız. Akıbetimizin hayır olması için niyetimizin de hayır olması gerekmektedir ve niyet ise başlı başına bilinçli bir eylemdir.
Ancak varoluşu benimsenmiş hatta şükredilmiş ve Allah’ın bir emaneti olarak görülmüş bir çocuğa dini sevdirmek ve Allah ile barışık olmasını sağlamak mümkündür. Kitap okumanın öneminden bahsederken kendimiz ilim ile ne kadar barışık yaşıyoruz diye bakmalıyız. Oku ayeti ile başlayan bir dinin mensupları kendini, tabiatı, kâinatı ve hatta inandığı dinin kitabını dahi anladığı dilde en az bir kere okumamışsa, hayırdan başka şeyler okuyan fertler topluluğundan ibaret olacaktır.
Sadece doğruları söylemesini istediğimiz çocuğumuza başta kendimiz doğru olmalıyız ve bizimle de ilgili -işimize gelmese dahi- doğruları söylemesinden yana destek vermeliyiz. Pembe veya beyaz yalanları masum sayarak yanlış model olmak ancak çocuğun değerler dünyasında kafasını karıştıracaktır. Mevsime, insanına ve şartlara göre olan dinî yaşantımız, kendimizde bir ilke olmadığı için, genç nesiller üzerinde de etkisi olmayacaktır.
Bir yetişkinin öfkesi namaz kıldıktan sonra hâlâ dinmemiş, Allah’ın huzurundan döndükten sonra hâlâ bir değişim yaşamamış ise, çocuğa namazın bir kıyam ve Allah’a sevgi ve bağlılık olduğunun önemini anlatamaz. Oruçlu iken mizacı değişmeyen, önüne gelene sinirlenen ebeveyn çocuğuna, orucun irade ve duygudaşlık terbiyesi unsuru olduğunu izâh edemez.
“ÇOCUKLARA ÖĞRETİLENLER, TAŞA KAZINAN ŞEYLER GİBİDİR”
Bir çocuk kendisine öğretilen ve tavsiye edilen davranışların modelini en yakın çevresinde ve özellikle ailesinde görmek ister. Bir hadîs-i şerifte buyrulduğu üzere “Çocuklara öğretilenler, taşa kazınan şeyler gibidir.”
Unutmamalıyız ki, gelecek nesillere aktarmak istediğimiz değerler, önce biz yetişkinlerde bir şuur oluşturmalıdır. Bu şuur ile değerler manzumemiz ilke hâline gelmeli ve davranışa, yani amele dönüşmelidir. Çocuklarımıza verdiğimiz değerler eğitimi onların aklına, zekâsına ve gönlüne yönelik olmalıdır. Onların duyarlılığına hitap etmeli ve iradeleri üzerinde de etki yapmalıdır ki, kendileri için kişisel değerler olarak benimsesinler. Ancak bunu başarabilen ebeveynler ve yetişkinler geleceğe umutla bakabilirler. İşte o zaman başta kendisini sevebilen, kendisiyle barışık, tüm varlıkları sevebilen, insan ve kul olarak sorumluluklarını bilen, kendisine ve insanlığa faydalı bir neslin varlığının müjdesini verebiliriz.
*Hülya Akbul-Çakır, uzman sosyolog, sistemik terapist/aile terapistidir.