Bu Defa Ateş Sadece Düştüğü Yeri Yakmadı
- HAYATSürmanşet 1
- 28 Şubat 2023
Bazı acıları anlatmak, yazmak zordur. Acılar yaşanır, derin ve kalıcı izler bırakır. Bazı acılarda kayıplar yaşanır. Bu kayıplar, insanın bir yanını eksik bırakır. Tamamlanması zor hatta imkânsız gibidir. Lakin bazı acıları anlatmak üstüne bir de yazmak daha zordur. Tarifi mümkün olmadığından değil. Çünkü her anlattığında tekrar tekrar yaşanır. Yazmaya çalıştığında aynı olayı, her anını iliklerine kadar hissederek yaşarsın. Tüm şiddetiyle tekrar tekrar yaşarsın.
Gündem Depremde Tüm Ailesini Kaybeden Fatma’dan Ağlatan MesajBU DEPREM BÜTÜN KALPLERDE HİSSEDİLDİ
6 Şubat 2023 tarihinde birincisi gece vakti ikincisi öğle vaktinde iki büyük deprem yaşandı güzelim ülkemde. Kahramanmaraş merkezli depremler, sadece Kahramanmaraş’ı yıkmadı. Kendisi ile birlikte 10 ilde büyük yıkımlar yaşandı. Sismik olarak çevre illerden en şiddetli şekliyle hissedildi. Ama yüreği memleket sevdasıyla dolu olan bütün kalplerde derinden hissedildi. Dünyanın her yerinde bütün kalpleri sızlattı. Maraşlı, Malatyalı, Kayserili, Edirneli, Trabzonlu, Aydınlı, Konyalı, Adanalı, Ağrılı, Samsunlu, Zonguldaklı demeden hiçbir il ayrımı yapmadan bütün yürekleri sızlattı. Çünkü bu defa ateş sadece düştüğü yeri yakmadı. Bütün memleketi ve gönlü memleketi ile bir olan bütün kalpleri yaktı kavurdu.
YIKILAN SADECE ŞEHİRLER DEĞİL…
Her biri ayrı kıymetli şehrimiz ve her biri kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış, yüzyılların birikimi eserlerimiz saniyeler içinde yok olup gittiler. Düşünün bir defa, Hiroşima’ya atılan atom bombasından 200 kat daha fazla bir enerji. Yıkılan sadece binalar, şehirler değil. Koca koca şehirlerimiz, içinde ne varsa içindekilerle beraber yıkıldı, yok oldu. İnsan, hayvan, bina… Kıymet verdiğimiz, kıyamadığımız, biriktirdiğimiz ne varsa… Her biri saniyeler içinde yok oldu. Sanki şaka gibi, bir varmış bir yokmuş der gibi. Ama şaka değil, masal hiç değil.
KALBİMİZ ORADA OLMAYI KALDIRABİLİR MİYDİ?
Ekranlardan bizim evimize yansıyan, büyük acının, tarifsiz yıkımın sadece küçük bir yansımasıdır. Kamerayı kullanan da bir insandır nihayetinde. Her gerçeği olduğu gibi yansıtamaz. Yansıtmaya yüreği elvermez çünkü. Başka bir olayda olsa deklanşöre basmak için birbiri ile yarışan muhabirlerin, eli deklanşöre gitmek istemez âdeta. Gazetecilik görevini yaparken, vefat edenin hatırasına, yaralının mahremiyetine saygı duyar. Görür, yüreğinde yaşar ama göstermez her şeyi. Ve biz ekranda gördüklerimizle kahrolurken, gerçeğin kendisini görme imkânımız olsa acaba ne yapardık? Acaba insan olan kalbimiz kaldırabilir miydi?
GECENİN AYAZINDAN DAHA SOĞUK BEKLEYİŞ
Bir insan düşünün depremi en şiddetli şekliyle yaşamış. Rabbim ömür vermiş, sağ kurtulmuş. Ama hayatta olduğuna sevinemiyor. Enkazın başında bekliyor, ayrılamıyor yıkılmış binanın başından. Evladı enkazın içinde. Elini, ayağını görüyor. Nabız atmıyor, vefat etmiş yavrusu. Ama nasıl ayrılsın oracıktan? Yavrusunun soğuk bedenine dokunuyor, ısıtmaya çalışıyor. Gecenin ayazından daha soğuk bekleyiş, ayaza çekmiş düşler. Hava soğuk, hava ayaz. Manzara insanın içini yakıyor. Ayaz insanın kalbini yakar mı? Dakikalar, saatler geçmek bilmezken, havanın ayazı insanın kalbini kavurur. Bekler enkaz başında. Yavrusu çıkarılsın molozların arasından. Son görevlerini yapacaktır artık. Cenaze yıkanacak, cenaze namazı kılınacak, cenaze defin edilecek, bir mezarı olacak. Belki oradan ayrılacak ama kalbinin bir yarısı hep orada kalacak.
“ALLAH’IM BİZİ VATANSIZ, EZANSIZ BIRAKMA”
Bir insan düşünün depremi en şiddetli şekliyle yaşamış. Rabbim ömür vermiş, sağ kurtulmuş. Evladını kaybetmiş, evini arabasını, dünyalık bütün birikimini kaybetmiş. Secdeye durmuş, namaz kılmış. Dua ediyor Rabbine. Niyazda bulunuyor… Ne istiyor olabilir acaba? Öleni geri getiremeyeceğine göre dünyalık ister değil mi? Ev ister, araba ister, para ve güç ister. Tekrar eski hâline kavuşmak ister değil mi? Hayır, hayır! Dünyalık istemiyor, kendisi için bir şey istemiyor. Ne istediğine bu kulaklarım bizzat şahitlik etti: “Allah’ım bizi vatansız bırakma! Allah’ım bizi ezansız bırakma! Son nefesimizde imanımızı koru Allah’ım! Devletimizi, milletimizi sen koru Allah’ım! Kayıplarımıza rahmet eyle Allah’ım! Yaralılarımıza şifa ver Allah’ım! Afetin büyük, rahmetini de büyük gönder Allah’ım! Bu acıyı unutturacak başka acı verme Allah’ım!”
UZUN SOLUKLU DAYANIŞMA LAZIM!
Amacım yanmış yürekleri yangın yerine çevirip bu yazı ile acılarımız tekrar tazelemek değil elbette. Acımız büyük, yaramız büyük. Hemen öyle “bak öptüm iyileşiverdi” diyeceğimiz türden yaralar değil. Yaraların sarılması hem çok büyük kaynak hem de zaman istiyor dostlar. “Deprem oldu hayrımı yaptım, görevim bitti.” Deyip kenara çekileceğimiz bir yıkım değil bu. Uzun soluklu bir dayanışma lazım. Lükslerimizi iptal edeceğimiz, en azından erteleyeceğimiz ve bu kaynaklarımızı kardeşlerimizle paylaşacağımız bir dayanışma lazım.
Gündem Hasene Derneği Deprem Bölgesine 850 Kişilik Çadır Kent KurduASRIN FELAKETİ, ASRIN DAYANIŞMASINA DÖNDÜ
Asrın felaketi diye adlandırılan bu yıkıma şahit olduğum gibi depremden hemen sonra başka bir şeye daha şahit oldum. Depremin merkez üssünü öğrenen, haberini alan, yıkımı öğrenen her vatandaşımız; hemen hem de hemen elinde ne varsa, yapabileceği ne varsa imkânlarını deprem bölgesi için seferber etti. Hatta sadece Türkiye sınırları içinde bulunan vatandaşlarımız değil. Avrupa’nın ve dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimiz, hemen deprem bölgesine koştular. Gelen geldi, gelemeyen gönderdi. Sıcacık yarayı, soğutmadan sarmaya çalıştı insanımız. Devletimiz, ilk andan itibaren bütün unsurları ile bölgeye koştu. Sivil toplum kuruluşları tamamen sahada idi. Çok çabuk organize olduk. Devlet millet dayanışmasının en güzel örneğini sergiledik. Hiç kimse yapacağı bir yardım için bir yerden işaret beklemedi. Beklenecek zaman değildi çünkü. Asrın felaketinden, asrın dayanışmasına dönüştürmeyi başardık bile.
… KARDEŞLERİNİN YANINDA OLDUĞUNU HİSSETMEK İSTER
Uzun soluklu bir süreç diye ifade ettim. Çünkü gerçekten yol uzun ve meşakkatli. Depremzedenin ihtiyacı her gün hatta her an değişir. Depremden sağ çıkar, bir bardak su onun için çok kıymetlidir. Arama kurtarma, enkaz kaldırma ayrı bir boyut. Bir yandan yakınlarını bulup onları yaşatmaya, kayıpları defnetmeye çalışır. Diğer yandan kendisi yaşamı sürdürmeye çalışır. Bir kâse çorba ister. Soğuktur, ısınmak ister. Çadır ister, soba ister, battaniye ister, barınmak ister. Beslenmek için yiyecek, hijyen için temizlik malzemesi ister. Ve en önemlisi yalnız olmadığını, kardeşlerinin yanında olduğunu görmek, hissetmek ister, omzunda bir el ister. Çadırdan prefabrik konutlara geçince saraydayım zanneder. Ama kalıcı konut ister.
Evet, depremzedenin kendisi istemez belki ama hâli ister. İçinde bulunduğu vaziyet gerektirir. Ve bütün bunlar hemen oluvermez, olamaz. Hele bir de deprem tek bir ilde, bir merkezde olmamışsa. On ili, yaklaşık on beş milyon insanımızın yaşadığı büyük bir coğrafyayı etkilemişse. Öyle hemen kolayca sarılamaz yaralar. Bu nedenle yardımlarımızın düzenli ve sürekli olması lazım.
MÜLKÜN SAHİBİ ALLAH’TIR
Yardım kampanyalarında insanımızın güzelliklerine şahitlik ettik. Kumbarasını boşaltıp gönderen minik Şeyma’yı, biriktirdiği telefon parasını gönderen delikanlı Hamza’yı, Umre parasını bozdurup gönderen Hacer teyzeyi, arabasını satıp gönderen Hakkı dayıyı, bileziklerini bozdurup gönderen Ayşe gelini ve daha nicelerini gördük. Gördük ve milletimize olan inancımız bir kat daha arttı. Evet, bu yaralar böyle sarılır dedik. Ve anladık ki, beş milyona satılan daireler yıkıldı. Üç milyon istenen arabalar kâğıt oldu. Kiraya kat kat zam yapan ev sahibi ile kiracı aynı ateşte ısındı. Stok yapılan bütün mallar çöp oldu. Döndük dolaştık yine geldik, anladık “Mülkün sahibi Allah’tır.”
Bu vesile ile depremde kaybettiğimiz kardeşlerimize Rabbimizden rahmet diliyoruz. Yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz. Yakınlarını kaybeden vatandaşlarımıza ve aziz milletimize başsağlığı diliyoruz. Depremzedenin duası ile bitirelim: “Rabbim bu acıyı unutturacak başka acılar vermesin.” Amin!
yusufyesilkaya@gmail.com