Bölmeli Zihin

Bölmeli Zihin

İslami eğitimle yetiştirilmesi amaçlanan bireyin temel özelliklerinin neler olacağı konusunda Müslümanlar birbiriyle zıtlaşacak kadar farklılaştı. Bunu hem İslami eğitim anlayışı ve uygulamalarından, hem de “Müslüman birey” tasavvurlarından anlamak mümkün. Ancak, zıtlaşsalar da İslam’ın tevhidi bakış açısıyla bağdaşmayan bölmeli bir zihne sahip olma bakımından genelde farkları yok. Bunu İslami eğitime dair bir yazıdan alıntı üzerinden açalım:

“İyi Kur’an okuyan insan, yalnızca iyi Kur’an okuyan bir insandır. Şahsi olarak belki çok sevap işliyor olabilir, ancak toplumsal anlamda ‘faydalı’ değildir.… Ancak iyi bir bilim adamı, doktor, mühendis, öğretmen, müzisyen (…) cemiyete faydalıdır. Bu faydalı bireyler aynı zamanda iyi birer Kur’an okuyucusu olabilirler de. İslam’ı değil, ‘Müslümanlar’ı önceleyen bir bakışın, iyi Müslüman yetiştirmeye değil, iyi bilim adamı, doktor, mühendis, öğretmen, müzisyen (…) yetiştirmeye odaklanması gerekir.”

Yazar, karşı çıktığı Müslümanlar gibi bölmeli bir zihne sahip. Onun kafasında da, “iyi Müslüman” kavramı, yararlı işler yapmayı içermiyor. O da, insanlar için yararlı olan şeyleri, dinî olan ve olmayan diye ayırıyor. Üstelik, toplum hayatı açısından yararlı olan şeyleri, dinle ilişkilendirmiyor. Karşıtları gibi o da, varlık dünyasına, insana, onun hayatına, eğitimine ve eğitimde yer verilecek bilgilere İslam’ın bir bütün olarak baktığının farkında değil. Ona göre de, dindarlık hayata girmiyor; “İyi Müslüman” olmak, mesela işini sağlam ve güzel yapan iyi meslek insanı olmayı kapsamıyor.

Oysa tahkiki imana dayanan dindarlık, aile hayatından meslek hayatına, ticaretten trafiğe… Müslüman’ın günlük hayatının bütün boyutlarında etkisini gösterir. Bu dindarlık, hayatın her alanını kuşatan değerler sistemini içerir ve bunların istismarına izin vermez. Paramparça değil bütünlüklü bir dindarlık anlayışına sahip Müslüman, mesela namaz, oruç gibi ibadetler konusunda titizlik göstermekle birlikte tembel, alın teriyle hak etmediği şeyleri isteyen, aile içinde ve dışında geçimsiz, üretmeden tüketen, işini rastgele ve baştan savma yapan, hayatta üstlendiği her rolün hakkını vermeye didinmeyen (evlat, eş, baba/anne, meslek insanı vb.) vs. olamaz. Kendine ve çevresine zarar vermez, yararlı olmaya can atar. O, iyi Müslüman’ın, “insanlara zararı dokunmayan”,  “insanlara yararlı olan” kişi olduğunun bilincindedir (Buhârî, İman, 10).