Bizim Hicretimiz Allah’ın Haramlarından Kaçınmaktır
- HAYAT
- 26 Aralık 2020
Bizzat Peygamber Efendimiz tarafından bildirildiği gibi, artık Mekke’den Medine’ye hicret olmayacağına göre bizim hicretimiz Allah’ın haramlarından kaçmak olacaktır. Bu konuyla ilgili hadisler incelendiğinde hicretin şuurlu Müslüman olmayla yakından alakalı olduğu görülecektir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Müslüman olan kimse, diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Muhacir de Allah’ın yasak ettiği şeyleri terk edip uzaklaşan kimsedir.”¹
Abdullah b. Amr (r.a.)’dan bildirildiğine göre bir başka hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Gerçek müminin kim olduğunu size bildireyim mi? Mümin, diğer insanların malları ve canları konusunda kendisinden emin oldukları kişidir. Gerçek Müslüman da, insanların dilinden ve elinden gelecek zararlardan salim oldukları kimsedir. Asıl mücahit, Allah’a taat konusunda kendi nefsiyle mücahede eden; hakiki muhacir de hata ve günahları terk eden kişidir.”²
Hicret bir karar verme ve irade ortaya koymaktır. Bu iradenin Allah’ın kitabına, resulünün sünnetine göre şekillenmiş olması gerekir. İslam’ı yaşama azim ve iradesinin ilk adımı Allah’ın haram kıldıklarını terk etmektir. Daha sonra da Müslüman ve mümin olmak neyi gerektiriyorsa onu yapmaktır. Hicret, Allah’ın ve resulünün yolundan alıkoyacak şeyleri terk etmek ve bir tür kaçıştır. Mezkur hadisteki mücahit tanımlamasının tasvir ettiği konu da budur.
Harama yaklaşmak Allah’a isyan, haramdan uzaklaşmak da Allah’a itaattir. Allah’a boyun eğme ve Allah’ın iradesini kabul etmek için Müslüman’ın önce kendi nefsine karşı cihat ilan etmesi gerekir. Hicret ve muhacirlik ancak bu zaman başlamaktadır. Hicretin en önemli yönü Allah için haramları terk edip Rabbimiz’e sığınmaktır. Bu sığınma günahları, yasakları, haramları terk edebilmekle mümkündür. Müslüman’ın iradesi buraya odaklanmak durumundadır. Bazı şeyleri terk etmeyi göze alamayan hicretin meyvelerini toplayamaz. Hadiste buyurulduğu üzere haramları terk etmek gerçek muhacirliktir.3
Bir gün cüretkâr bir adam Hz. Peygamber’e geldi ve: “Ya Resûlallah! Bana hicreti anlat.” dedi ve şöyle devam etti: “Hicret, sen nerede olursan oraya gelmek midir? Bir kavme (topluluğa) mı özeldir? Sadece bir yere mi hicret yapılır? Sen ölürsen hicret de biter mi?” Hz. Peygamber bu sorulara cevap vermedi. Biraz sonrada “Bu soruları soran nerede?” buyurdu ve şöyle devam etti. “Hicret, gizlisi ve açığıyla bütün fuhşiyatı terk etmen, namazı kılman, zekâtı vermen demektir. Bunları yaparsan bulunduğun yerde de ölsen sen muhacirsin.”
Denilir ki bu cüretkâr adam Yemen’den gelen birisiydi. Hz. Peygamber ona, bu şartları yerine getirmen hâlinde istersen orada öl, yine de muhacirsin demek istemiştir.
O hâlde bugün yapılacak iş, göç edecek yer ve yurt aramak değildir. Bulunulan yerde hicret eylemi içinde olmak ve sürekli daha iyinin ve güzelin peşinde koşmak, İslam’ı daha bir samimiyetle yaşamaya çalışmaktır. Günahlardan uzak kalma iradesi gösterebilmektir.
Hicretin mekânı yoktur. Allah’ın arzı her yeriyle hicret mekânıdır. Her an hicret anıdır. Hadiste, “Kimin hicret etmekteki niyeti Allah ve resulünün emirlerine uymak ise onun hicreti Allah ve resulünedir. Kimin hicreti de elde etmek istediği bir dünyalığa veya evlenmek istediği bir kadına yönelikse onun hicreti de niyet ettiğinedir.”⁴ buyuran Resûlullah hicretin hem niyet hem de amele bağlı olduğunu ifade etmiştir.
Sonuçta bugünün hicreti ve günümüzün muhaciri Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçan ve onları terk eden kimsedir. Hata ve günahları terk edendir. Hicret kötülüğü terk etmendir. Gerçek muhacir, Allah’ın haram kıldığı şeyleri terk edendir. Bir başka hadiste de hicretin bir diğer yönüne işaret edilerek “Bozgun, fitne ve fesat döneminde ibadet etmek, benim yanıma hicret etmek gibi faziletlidir.”⁵ buyurulmuştur.