Birlikte Yaşama Kültüründe Din Eğitimi

Sayın Okumuşlar, farklı kültür ve dinlere sahip insanların bir arada yaşadığı ortamlardaki din eğitimi hususuna en uygun olan metotlar hangileridir ve uygulamada neler yapılır?

Devlet herkese kendi dinini öğrenme fırsatı vermeli, ki bunu yapmaya çalışıyor. Ülkeler tarafsız bir şekilde kendi dininde ne var onu anlatıyor. Bu anlatım Hristiyanlığı öne çıkarıp İslam’ı küçük görme gibi bir anlatım olmamalı. Burada dinler anlatılırken hedef o din ile ilgili fikirleri olsun şeklinde olmalı. Örneğin, İngiltere’de ilkokul ve ortaokulda çocuklar zorunlu 6 tane din öğreniyor. Bunun içinde İslam’da var. Bir Hristiyan birey İslam’ın ana unsurlarını tarafsızca öğreniyor. Ne aşağılanıyor, ne övünüyor. Tabi bu İslamafobi gibi bir durum içerisinde ayrı bir konudur. Bir birey Müslümanların neler yaptığını biliyor. Namaz kılar, Müslüman kadın örtünür, kurban keser, İslam’ın böyle bir emri var diyor. Bunu anlatırken Müslüman kurban keser, avantajı şudur demiyor. Sadece “Müslümanlar kurban keser” şeklinde oluyor. Dolayısıyla ben orada yaşarken, bir İngiliz’le karşılaştığımda bana bir ikramda bulunduğunda, “ben orucum” dediğimde “anladım” diyerek saygı gösteriyor. Bu iş devletin yaptığı toplumsal yapı anlamında faydalıdır.

Peki biz kendi eğitimimizi yaparken ne yapmalıyız? Camide İslam öğretilirken Hristiyanlık hakkında bilgi vermeli miyiz?

Hristiyanlığın bize uygun olmayan kısımları tabi ki çıkartabiliriz. Biz tevhit ehliyiz, tebliğ ehliyiz. Eğer bizim görevimiz tebliğse, önce tebliği yaparken karşımızdakinin var olduğunu bilmeliyiz. Yani: “Arkadaşlar Hristiyanlık diye bir din var”, bu dinin mensupları var, bu insanlar şunları yaparlar” diyebilmemiz gerekiyor. Ancak biz şöyle başlarsak: “Hristiyanlık diye bir dini ben kabul etmiyorum, böyle bir din yok zaten, benim nazarımda yok” diyerek başlarsak bu insanı yok sayıyoruz demek. Bu adam var, böyle birileri yaşıyor, böyle bir din var. Bir dini var olarak kabul etmekle, o dini doğru kabul etmek ayrı şeyler. Dolayısıyla burada biz kendi çocuklarımıza camide eğitim verirken de çevrelerinde karşılaşabilecekleri diğer din mensuplarının özelliklerini de anlatmamız gerekiyor. Çünkü sosyal hayatta bir uyum içerisinde yaşamamız gerekiyor. Hangi ülkede yaşıyorsanız yaşayın o ülke ile bir akit içerisindesiniz. Bir ülkenin vatandaşı olmayı kabul ettiyseniz, o ülkenin yazılı kural ve kanunlarını da kabul etmiş sayılırsınız. Yazılı olmayan kültürüne de saygılı ve mesafeli olmayı kabul etmiş olmanız gerekiyor.

Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar
@camiahaber

Buna rağmen kendi dininizi tebliğ etme kısmını ayrı tutuyorum. Bunu bireysel olarak yapabilirsiniz. Ama önce karşıyı kabul edeceksiniz. Diyelim ki; Alevilik var, aleviler kendilerini kendileri tanımlıyor. Biz kendimizi farklı dinlerle yaşama kültürünü kendimizde geliştirirsek önce karşıyı tanımlamayacağız. Kendi kendini tanımlamasını bekleyeceğiz. Alevi birine, “Cem evi diye bir şey yok, cem diye bir şey yok” dediğiniz zaman adamı tanımlıyorsunuz. Hristiyan kişiye de aynı şekilde, “Siz teb’iz (şirk) yapıyorsunuz” dediğiniz de tanım yapmış oluyorsunuz. Tanımı kabul etmelisiniz. Tanımlama kabul etmek, benimsemek, inanmak değil. Tanımlamak o insanla beraber yaşamak demektir.

SOSYAL BARIŞIN TESİSİ

Medine’de Yahudilerle vatandaşlık anlaşması yapıldı. Ve Yahudilerin dinlerine karışılmadı, dinlerini yaşamaları serbestti. Ama öte taraftan her bir Yahudi’ye tek tek gidip, tebliğ yapıldı. Örneğin çocuğunuzun, Hristiyan veya Alevi bir arkadaşı var. Ve bilmeyerek de olsa onların bazı ritüellerinin alay konusu hâline getirilmesi durumu var. Ve farkına varmadan çocuk o sözü söyledi. Halbuki o söz, o çocuk için dinî bir ritüel olabilir. Dolayısıyla o çocuk aşağılanmış oluyor. Bu yüzden aşağılanan birine kendi dininizi nasıl anlatacaksınız. Dini öğretirken de diğer dinleri öğretmemiz şart. Artı onların dinini öğrettiğimiz de çocuklara, “onlar öyle inanıyor ama bizimki de budur, bizim dinimiz doğrudur, onların inançları ile alay etmeyin, küçük görmeyin” denilmesi sosyal barış için önemli. Bir toplumda yaşıyorsak sosyal barışa ihtiyacımız var.

Müslüman öğrenciler gerek burada yaşamış olmanın doğal ortamı gerekse okullardaki ders müfredatları gibi nedenlerde diğer dinlerle daha çok iç içeler. Öğrencilerin, bir yandan kendi dinlerini öğrenirken bir yandan da kendilerinden farklı inanca ve kültüre sahip insanları anlama ve onlara saygı duymayı öğrenmeleri gerekiyor. Burada nasıl bir denge sağlanmalıdır, sağlanabilir?

Ben bugünkü inanç yapımla bir Hristiyan’la karşılaştığımda onun argümanlarına ikna olmuyorum. Çünkü kendi inancıma ikna olmuş durumdayım. Burada ikna kelimesi önemli. Kur’an’da yakîn kelimesi vardır. Aslında bu kelime iman kelimesinden daha öte bir kelimedir. Yakîn aynen teslim olmak gibidir.

Yakîn ile iman arasındaki fark nedir?

Yakîn kelimesi tecrübe etmiş, hissetmiş, aynen görüyormuşçasına, görerek kabul etmek demektir. İman kelimesinin anlamı gaiptir Duyu organlarımızla algılayamadıklarımızı kabul ederiz. Bu imandır. Mesela evinizde üç çocuğunuz var ama ben onları görmedim, algı alanım içine girmediği için hissedemiyorum. Ama inanıyorum ki üç çocuğunuz var siz söylediniz. Fakat bunu duyu organlarımızla hissedebilir miyiz? Evet, çocuklarınızı buraya getirirsiniz görürüm. Ancak şu anda hiçbir duyu organıma ifade etmiyor. Dolayısıyla imandır bu.

Yakîn yine iman, yine gaiptir: Allah’ın sıfatları, cennet-cehennem, bunların hepsi gaiptir. Peygamber de gaiptir. Nasıl gaiptir? Hz. Muhammed (a.s.) gören insanlar için de gaiptir. Çünkü Hz. Muhammed (a.s.) diye birini görüyorlar. Peki Peygamber (a.s.)’ın peygamber olduğuna nasıl ikna oluyoruz? Bize mucizeler sunuluyor ve ikna oluyoruz. Yani yakîn, görerek kabullenmek oluyor. Aynel yakîn de bunun açıklamasıdır. Tekâsür suresinde de geçtiği gibi: “Bilgi olarak keşke önce onu anlasalardı, bilgilerinin temelini tıpkı görüyormuş gibi kabul etselerdi.” Ama eğer bilgi olarak kabul etmezlerse zaten onu görecekler diyor. Dolayısıyla kendi inancımızı anlatırken de yakîn düzeyine ulaştırmamız lazım. Bu da bizim öğreteceğimiz inanç, ahlak, ibadet hangi konu varsa İslam’a dair her bir konuyu çocuğun yakîn derecesinde görüyormuş gibi bir eğitime ihtiyacı var.