Bir Kelebeğin Ömrü Kadardır Hayat

Bir Kelebeğin Ömrü Kadardır Hayat

Mevlânâ Celâleddîn Rumi’nin birkaç cümle ile özetlediği, bizim göz açıp kapayıncaya kadar bitip, su gibi akıp giderken ardından bakakaldığımız günlerimiz, aylarımız hatta koca bir ömür aslında. Tek gün yaşayan kelebekleri düşündüğünde belki de bu yüzden üzülüyoruz insan olarak. “Doğ, yaşa, çoğal ve öl!” özetinde tüm bir ömür dediğimiz en kıymetli nimetimizin bir günlük bir hayata sığabileceği fikri aklımıza pek de yatmadığı için hüzünlü hatta ürkütücü geliyor.

HAYAT | 2 Temmuz 2021 Gurbet Nedir ki, Sıla Sıla Olsun? 2 Temmuz 2021

VAKİT DAHA MI HIZLI GEÇİYOR?

Fakat kendi hayatımıza baktığımızda, zihnimizde anılarımızı canlandırdığımızda yaşadıklarımızın âdeta bir kelebeğin ömrü kadar akıp gittiğini görürüz. Sıla hasretinin kokusunun her yanını sardığı bitmez tükenmez sanılan gurbet yılları dahi sararmış fotoğrafların arasında birer birer almış yerini. Çocukken sabahtan akşama kadar bin bir maceranın yaşandığı günler yaprak ağaçtan toprağa düşene kadar biter olmuş. Bu sadece bir algı yanılsaması mı yoksa gerçekten vakit daha mı hızlı geçiyor?

Bunu incelemek için ilk olarak geçirdiğimiz vakitlerin içeriğine göz gezdirelim. Özellikle ilk Avrupa’ya göç eden tek düze işler yaparak geçimini sağlamak zorunda kalan gurbetçi büyüklerimize kulak verdiğimizde görürüz ki, on yıllarca yaptıkları işlerini birkaç cümlede özetleyebilirken, ilk yurt dışına geldikleri zamanları neredeyse günü gününe anlatabilirler. Tavuk taklidi yapılarak alınan yumurtalar, banyosu olmayan, birkaç aile birlikte kalınan evler, ilk Almanca konuşma çabaları ve daha nice her biri birbirinden kıymetli, acısıyla tatlısıyla yaşanmış anı âdeta bir varoluş sanatını sergilercesine önümüze dökülür, bazen dudaklarda beliren bir tebessüm bazen gözlerde parlayan birkaç damla yaş ile.

HAYAT | 24 Şubat 2022 Yolu Bilmek Yetmez! Yolda Tebessüm Edenler Gerek 24 Şubat 2022

Çocukluk anıları, askerlik anıları gibi ilk gurbet anıları da asla unutulmaz ve ömrün kendi tarihçesinde duvara asılmış altın madalyonlar misali yerini alır. Âdeta zamanın genişlediği ve hayatın dolu dolu geçtiği tüm bu anıların ortak özelliği ömrün yeni tecrübelerle bezenmiş birimleri olmaları. Gençlik yıllarında Almanya’ya turneye gelerek âşık olduğu kız için 6 ay burada kalan İngiliz psikolog Steve Taylor da buna benzer bir tecrübe yaşadıktan sonra o altı ayın altı yıla bedel olduğunu hissediyor ve hayattaki zaman algısının izafiliğini araştırıyor.[1]

ZAMAN ALGIMIZ

Taylor ne kadar çok yeni bilgi edinirsek zamanın o kadar yavaş ilerlediğini ileri sürüyor. Bu olgu yetişkinler için zamanın neden çocuklara nazaran daha hızlı ilerlediğini de özetliyor; çocuklar için her şey yeni iken, yetişkinler için çoğu şey tanıdık ve alışılmış. Ayrıca 4 yaşında bir çocuk için bir yıl ömrünün dörtte biri iken 40 yaşında biri için sadece kırkta biri, bu orantı ayrımı zaman algımızı da etkiliyor.

AİLE | 23 Mart 2022 İyilere Yoldaş Olabilmek İçin İyilerden Olmak Lazım 23 Mart 2022

HAYATI DOLU DOLU YAŞAMAK

Peki hayatımızı daha dolu dolu yaşamak için neler yapabiliriz: Öncelikle yeni tecrübelere yer vermeye özen gösterebiliriz; yeni hobiler, geziler ve arkadaşlıklar gibi. Zamana düşman olan pasif tüketicilikten uzak durmaya çalışabiliriz; beş dakika telefona bakmaların saatlere dönüşmesini, yaşama sadece bizleri seyirci olarak müdahil eden dizi ve filmlerin hayatımızdan gereğinden fazla vakit çalmasını engellemek gibi. Nihayetinde farkındalık hassasiyetlerimizi geliştirmeye çalışabiliriz.[2]

ANI YAŞAMAK

Hayatın kıymetini bilerek ve anın farkında olarak kelebeğin tek gününü bir ömür yapan Yaradan’ın (c.c.) verdiği, en Sevdiğinin (s.a.v.) çizdiği çizgide yürüyerek algımızı derinleştirebiliriz. Bu bağlamda baktığımızda neden bir yudum su içerken dahi edilen zikrin, ardındaki şükrün var olduğunun hikmetlerinden birini daha görmüş oluruz. Eve giderken farklı yolları tercih etmek gibi ufak yeniliklerin sıradanlıktan çıkarak hayatımızı nasıl zenginleştirdiğini, kıyamet kapıda iken dahi fidan dikerek ömrün akıp giden vakitten çok, anı yaşayarak meydana getirilen güzelliklerle zenginleştiğini yine en Güzelin (s.a.v.) izlerine bakarak görmüş oluruz.

BAHARIN FARKINA VARIP, GÜL AÇMALIYIZ…

Bu bağlamda hayatın çok hızlı akıp gittiğinden şikâyetvperver olmak belki de Konfüçyüs’ün dediği gibi karanlığa küfretmek ya da Mevlânâ’nın deyimiyle diken olan için bahara düşman kesilmekten başkası değildir. ​​“Dikeninde bir gül yaprağı bile bulunmadığından baharlar onun sırlarına düşman kesilmiştir. Fakat bahar, baştan ayağa kadar gül ve süsen olana iki aydın gözdür. Mânâdan mahrum olan diken, gül bahçesiyle bir arada bulunabilmek için güz mevsimini ister güz mevsimini! Çünkü güz hem gülün öğünecek hâlini hem dikenin ayıbını örter. Bu suretle sen de onun rengiyle bunun hâlini görmezsin. Şu hâlde güz, dikenin hayatıdır, baharıdır. Çünkü güzün ikisi de bir görünür.”[3] Bu hâlde belki de baharın farkına varıp gül açmalı ve artık karanlığa karşı bir mum yakmaya çalışmalı, yeni tecrübeler, farkındalıklar ile dolu dolu yaşamalıyız, hayat toprağında gül ağacı gibi çiçek çiçek açma kabiliyeti veren El- Müsavvir’e şükür olsun, dua olsun diye.

 

[1] Pleiss, 2019.

[2] Pleiss, 2019.

[3] Rumi/Belhi, 2014.