Aşırı Sağın Tırmanışı Kararlı Bir Mücadeleyi Gerektiriyor

Aşırı Sağın Tırmanışı Kararlı Bir Mücadeleyi Gerektiriyor

Hanau ve Halle saldırıları bizleri her ne kadar sarstıysa da, son yıllarda yapılan saldırıların kronolojisine bakıldığında saldırılardaki tırmanış çok bariz. 2015 yılı belediye seçimleri öncesi Köln Belediye Başkanlığı adayı Henriette Reker, 2017 yılında ise Altena Belediye Başkanı Andreas Hollstein bıçaklı saldırıya uğradı. Her ikisi de saldırıdan yara aldı ancak sağ kurtuldu.

Reker ve Hollstein’a saldıran kişiler saldırılarına gerekçe olarak kurbanlarının o zamanki mülteci lehine politikaları desteklemelerini gösterdiler. Aynı gerekçe ile 2019 Haziran’ında Kassel Valisi Walter Lübcke aşırı sağcı olduğu bilinen bir kişi tarafından evinini önünde öldürüldü. Bu durum Almanya’da 1945’ten sonra ilk kez bir siyasetçinin bir aşırı sağcı tarafından öldürülmesi anlamına geliyordu. Almanya’da Hanau saldırısına benzer saldırılar daha önce de yaşandı: 2016 yılında Münih Olimpiyat Alışveriş Merkezi’nde bir kişinin ateş açmasıyla 9 kişiyi öldü. Saldırganın aşırı sağ eğilimli olduğu sıklıkla ve ısrarla dile getirilmiş olmasına rağmen bu saldırının aşırı sağ saikli bir saldırı olduğu tespitine varılması 3 yıl sürdü. Bunların yanında 2015-2017 yılları arasında Almanya’da mülteci kamplarına 3000’in üzerinde saldırı gerçekleşti. Fakat bu tırmanış sadece Almanya ile sınırlı değil. Fransa ve İngiltere başta olmak üzere Müslümanlar, camiler, mülteciler ve siyasetçiler aşırı sağın hedefinde. İngiltere Avam Kamarası Milletvekili Jo Cox, Fransız lokal siyasetci Pierre Serne ve yine Fransa’da Bayonne şehirinde bulunan bir camiye yapılan saldırılar bu ülkelerde de bezer sorunların yaşandığını gösteriyor.

Bu saldırıları yapan kişilerin ortak özellikleri, her hangi bir aşırı sağ örgütle doğrudan bağlarının olmadığı iddası. Bundan dolayı güvenlik birimleri bu kişileri “yalnız kurt” veya “münferit saldırgan’”olarak niteliyor. Fakat Breivik, Christchurch, Leeds, Bayonne, Halle ve Hanau saldırganlarının yakalandıktan sonra ifadelerine veya saldırı öncesi yayınlamış oldukları “manifestolarına” bakıldığında özellikle yabancı olarak gördükleri kişilere ve inançlara karşı düşmanlıklarının oluşumu, gelişimi ve radikalleşmelerinde aynı veya benzer kaynaklardan, yazarlardan ve ideolojilerden beslendikleri ortaya çıkıyor. Bu da “yalnız kurt” tezini çürütüyor, zira her ne kadar bir aşırı sağ örgütün tetikçisi olmasalar dahi, dünya çapındaki aşırı sağ/ırkçı propaganda yapılarından kolaylıkla faydalanabilmekteler. Bu da aşırı sağ/ırkçılıkla mücadelenin sadece ulusal değil, uluslararası yürütülmesi gerektiğini de gözler önüne seriyor. Dünya genelinde ağ kurmuş aşırı sağa karşı yine dünya genelinde ağ kurmuş bir karşı yapılanma ile mücadele edilebilinir.