Aşı ve Oruç: Kovid-19 Aşısı Ve Testi Orucu Bozar Mı?

Aşı ve Oruç: Kovid-19 Aşısı Ve Testi Orucu Bozar Mı?

İkinci kez pandemi gölgesinde karşıladığımız Ramazan ayının gelmesi ile en çok sorulan sorulardan biri de “aşı orucu bozar mı?” oldu.  İslam Toplumu Milli Görüş Fetva Sorumlusu Hulusi Ünye bu konudaki sorulara açıklık getirdi. 

Dünyayı âdeta esir alan kovid-19 virüsünün sebep olduğu ölümcül salgının tedavisi için dünya çapında sağlık alanında çalışma ve araştırmalar yapanlar büyük bir gayret ortaya koymaktalar, birbirlerine ilmi ve tecrübi anlamda destek vermekteler. Bu cümleden olarak koruyucu ve insan vücudunun bağışıklığını güçlendirecek aşı bulma çalışmaları yapıldı, yapılıyor. İnsanlığın hizmetine sunulan bu aşılar hakkında lehte ve aleyhte birçok spekülasyon senaryolar ortaya atıldı. Ancak gerek Dünya Sağlık Örgütü gerekse devletlerin yetkili sağlık merkezleri bu spekülasyonlara aldırmadı ve mevcut aşıların insanlara ulaştırılmasının önemine dikkat çektiler. Şu anda milyonlarca insan aşılamaya tabi tutuldu. Ramazan ayının gelmesiyle birlikte aşı ve korona testi konusunda gündeme gelen konulardan biri de oruç tutan bir Müslüman’ın oruçlu iken aşı yaptırması veya testten geçmesi hâlinde orucun geçerli olup olmayacağı konusu oldu. Bu sorunun cevabı mahiyetinde başta İslam Toplumu Millî Görüş Din İstişare Kurulu olmak üzere birçok resmî ve özel fetva kurulları fetvalar yayınladılar. Konunun önemine binaen bu yazımızda oruç ibadetinin tarifi, müddeti, orucu bozan şeyler nelerdir, dolayısıyla kovid-19 aşısı ve testi orucu bozar mı sorularına bir daha cevap vereceğiz.

ORUÇLUNUN DURUMU

Oruç, İslam’ın beş temel ibadetinden birisidir. Farziyyeti Kur’an, sünnet ve icma ile sabittir, muhkem ve kadim bir ibadettir. Oruç ibadeti, ramazan ayında ve günün gündüz vakitlerinde eda edilir. Her günün fecr-i sâdık dediğimiz tan yerinin beyazlığından başlar, güneşin batmasına kadar devam eder. Kur’an[1] ve  hadîs-i şerifteki[2] tarife göre oruç; yemek, içmek, cinsel ilişki ve bunların kapsamına giren şeyler sebebiyle bozulur.

Yeme ve içme anlamında değerlendirilecek bazı şeylerin de orucu bozacağı ifade edilmiştir. Bir örnek Efendimiz (a.s.)’ın şu hadîs-i şerifidir. “Oruçlu kimse kendisine hâkim olamayarak kusarsa ona kaza gerekmez. Her kim de kendi isteği ile kusarsa orucunu kaza etsin.”[3] Kendi isteği ile kusmanın anlamı, mideye elle veya başka bir şeyle müdahale ederek kusmayı sağlamaktır. O da orucu bozar.

ORUÇ BOZMADA KASIT VE BİLİNÇ

Kur’an ve hadîs-i şeriflere orucu bozan şeylerden cinsel ilişki dışındaki yiyecek ve içeceklerin temel karakterleri; besleyici, keyif verici, güçlendirici, uyarıcı olmalarıdır. Ayrıca orucu bozma kastı ve bilinci de olmalıdır. Çünkü “Unutarak bir şey yiyip içmek, yıkanmak, ağza su almak, misvak kullanmak, sürme çekmek, eşini öpmek, ihtilam olmak, yağlanmak, koku sürünmek”[4] gibi pek çok hususun orucu bozmayacağı bildirilmiştir.

Sahabe ve Tabiin döneminde orucu nelerin bozmayacağına dair çok sayıda örnekler vardır. Örneğin İbn Abbâs (r.a.), yutmaksızın küçük bir yiyeceği çiğnemenin orucu bozmayacağını bildirmiş, İbn Mes’ûd (r.a.) oruçlunun güne başlarken saçını yağlayıp taramasını tavsiye etmiş ve Enes (r.a.) oruçluyken küvet benzeri bir yerde su içinde serinlediğini haber vermiştir.  Tâbiîn’den Hasan el-Basrî (r.a.) harareti gidermek için ağzı su ile çalkalamanın orucu bozmayacağını söylemiştir. Yine Tâbiîn’den İbn Sîrîn (r.a.) oruçluyken yaş misvak kullanılabileceğini söylemiş, tadını hissetmenin orucu bozup bozmayacağını soran bir kişiye de “abdestte ağza su verirken de suyun tadını hissedersin (ama oruç bozulmaz)” cevabını vermiştir.[5]

Müçtehit âlimlerimiz ise, naslarda ve sahabe uygulamalarında orucu bozan veya bozmayan hususlar hakkında verilen bilgilere kıyaslar yaparak ya da “sıyâm” kelimesindeki “imsak” anlamından hareketle hükme varmaya çalışmışlardır. Buna göre, gerek doğal yollardan gerekse sonradan açılan bir yoldan herhangi bir maddeyi mideye ulaştırmanın orucu bozacağı konusunda İslam âlimleri arasında ittifak vardır.

VÜCUDA GİREN ŞEYLERİN ORUCU BOZMASI

Ancak tabii yollar dışında vücuda giren şeylerin orucu bozup bozmayacağı konusunda görüş ayrılıkları vardır. Yani vücutta açılan bir menfez yoluyla içeriye girdirilen bir madde ağız ve burundan alınan bir madde gibi mi kabul edilir? Yoksa farklı mıdır?

Müçtehitlerin bir kısmına göre, menfez farkı gözetilmez, vücuda giren bir şey kasıktan boğaza kadar olan karın boşluğuna ve oradaki organlara (cevf’e) ulaşıyorsa veya kafatası boşluğuna (dimağa) ulaşırsa oruç bozulur.

Diğer bir kısım müçtehitlere göre ise, vücuda sadece tabii menfezlerden giren maddeler orucu bozar, tabii olmayan menfezlerden vücuda girenler ise orucu bozmaz.

İmam Ebû Hanîfe (r.h.m.)’a göre, vücudun herhangi bir yerinde oluşan yara veya açılan bir menfez yoluyla vücuda girerek “cevf”e ya da “dimağ”a ulaşan maddeler orucu bozar.

İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre tabii olmayan menfezlerden vücuda giren maddeler orucu bozmaz.[6]

Ancak tabii olmayan yollardan vücuda bir şey girmişse ve cevf’e ya da dimağ’a ulaşmamışsa, İmam Ebû Hanîfe’ye göre de oruç bozulmaz.[7]

Şâfiî mezhebine göre, vücuda doğal yollardan alınmayan bir şey, aynıyla cevf’e ulaşmıyorsa, alınan şeyin kokusunun, sıcaklığının veya soğukluğunun hissedilmesine itibar edilmiyor. Cevf’den maksat ise, dimağ, karın boşluğu, bağırsak ve mesane (idrar torbası)dir. Bu yerlere aynıyla ulaşan maddeler orucu bozar. Ama cevf’e ulaşmayan ve adalelerde kalan ilaç veya başka maddeler orucu bozmaz. Ayrıca cevf’e giren maddenin gıda olması da gerekir.  İçeri giren şey gıda değilse oruç yine bozulmaz. Bundan dolayıdır ki, kulağa damlatılan ilaç dimağa ulaşsa da gıda olmadığı için orucu bozmaz.[8]

Mâlikî mezhebine göre, ağız, burun, göz ve kulaktan giren maddeler boğaza ulaşıyorsa oruç bozulur. Ulaşmıyorsa oruç bozulmaz.  Vücudun alt kısmından verilen şeyler ise, mideye ulaşıyorsa oruç bozulur, aksi takdirde oruç bozulmaz. Fitil kullanmak, karında açılan delikten verilen sıvı veya katı maddeler mideye ulaşmadıkça oruç bozulmaz.[9]

Hanbelilere göre ise, dışarıdan giren madde mideye veya mideye yolu olan dimağ ve boğaz gibi bölgelere ulaşırsa oruç bozulur. Mide veya mideye yolu olan bölgelere ulaşmazsa oruç bozulmaz.[10]

Ömer Nasuhi Bilmen, Osmanlı devleti zamanında Fetvahane tarafından bu konudaki verilen fetvayı naklederek şöyle diyor: “İmam-ı Azam’a göre, cevf’e ve dimağa ulaşan şeyler orucu bozar. İmameyne göre, iğne orucu bozmaz. Doğal bir menfezden içeriye girmeyen maddeler, orucu bozmaz. Yaraya konulup vücudun içine giren ilacın, deri üzerinden açılan bir menfezden içeriye girerek kaybolan demir ve kurşun parçası orucu bozmaz. Dolayısıyla iğne de orucu bozmaz.”[11]

AŞI ve ORUÇ

Bütün bu veriler ışığında baktığımız zaman, salgın hastalıklar için yapılan aşılar, ağrıyı dindiren iğneler, besleyici içeriğe sahip olmayan sırf tedavi maksatlı iğneler, lokal anestezide kullanılan vücudun belli bir yerini uyuşturmak için vurulan iğneler, hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden hemodiyaliz yaptırmak, anjiyo ve biyopsi yaptırmak, vücuda merhem sürmek, vücuda ilaçlı bant yapıştırmak orucu bozmaz.

Test yapılan çubuk ise, ne ilaçtır, ne gıdadır, ne de boğazdan aşağı inen bir madde taşımamaktadır ve orucu bozmaz. Burada bütün ihtilaflardan kurtulmak için tavsiyemiz, mümkünse bu işlemler iftarla sahur arasında yapılmalıdır.

[1] Bakara suresi, 2: 187

[2] Müslim, Sıyam, 30, 1151.,

[3] Ebû Dâvûd, Savm, 32; Tirmizî, Savm, 25.

[4] Buhârî, Savm, 24, 26, 27; Müslim, Sıyam, 12; Tirmizî, Savm, 24, 29, 31, 76; İbn Mâce, Sıyam, 17.

[5] Buhârî, Savm, 25.

[6] es-Serahsî, el-Mebsût, III, 68; el-Kâsânî, Bedâî‘, II, 93; Kâdîhân, Fetâvâ, s. 102; el-Merğînânî, el-Hidâye, I, 123; Abdurrahmân Şeyhzâde, Mecmau’l-Enhur, I, 241; Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 292-293.

[7] Aynî, el-Binâye, IV, 65-66.

[8] Şirbînî, Muğnî, II, 155; Heytemî, Tuhfe, III, 400-402.

[9] İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müçtehid, II, 52; Kâdî Abdülvehhab, el-Me‘ûne, s. 466; İbn Cüzey, el-Kavanînü’l-Fıkhiyye, s. 80; Hattâb, Mevâhibü’l-Celil, II, 424; Desûkî, Hâşiyetu’d-Desûkî, I, 524; Ebu’l-Hasan el-Lahmî, et-Tabsıra, II, 743; Kâdî Abdülvehhab, el-Me‘ûne, s. 466

[10] İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 121; el-Kâfî, I, 440.

[11] Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 292-293.