“Aptallaştıran Eğitim”

“Aptallaştıran Eğitim”

Yazının başlığı, bugünlerde okuduğum bir kitabın adı (John Taylor Gatto, Aptallaştıran Eğitim, çev. Serbun Behcet, Pedagoji yayınları, 3.bs., İstanbul,2019). Umarım başlığı okuyunca şaşırmamışsınızdır. Eğitim denince insanımız genelde hep olumlu şeyler düşünür. Oysa öyle değil. Eğitim var, eğitim var. Eğitim, son derece riskli, kritik, hatta muhataralı bir iştir. Eğitimle, bireyin insani yetilerini geliştirebileceğiniz gibi, onları dumura uğratabilirsiniz de. Kimileri eğitimle bireyin beynini geliştirirken, kimileri beyin yıkayabilmektedir. Eğitimle özgürleşen insanlar olacağı gibi köleleşenler, tutsak düşenler de olabilmektedir. Kişilere hayat veren eğitim olduğu gibi insanî yetileri katleden eğitim de vardır. Eğitimle insanlaşma sürecini işleterek olgunlaşıp kendini bilen özne insan olunabileceği gibi olgunlaşma sürecini pek işletemeyip dürtülerinin güdümünde yaşayan, kendinden habersiz nesne de olunabilmektedir.

HAYAT | 15 Mayıs 2021 İlim, İrfan ve Hikmet Yolculuğu 15 Mayıs 2021

Eğitim denince ilk akla gelen kurum, elbette aile, sonra okul. Aile ve okuldan beklenen şey, eğittiği kişilerin yaratılıştan sahip oldukları insanî potansiyellerini nihaî sınırına kadar geliştirmelerine rehberlik etmektir. Ama, bunu gerçekleştirme durumları tartışılmaktadır. Hele, eğitimi profesyonelce yapmakla yükümlü kurum olarak okulun ürünleri özellikle sorgulanmaktadır. Okullar, belli güç odaklarının istedikleri niteliklere sahip insanlar yetiştirmek/üretmek için kullandıkları fabrikalar olarak damgalanabilmektedir.

Sözünü ettiğim kitap da okulun yıkımlarına temas etmektedir.

“Kurumsal okul eğitiminin çocuklarımız için yıkıcı olduğunu açıkça kabul etmemizin zamanı.” (s. 49) değerlendirmesini yapan yazar, öğrencilerinde müşahede ettiği olumsuzlukları sıralamaktadır. Birkaçı şunlar: Öğrencilerim yetişkinlerin dünyasına karşı ilgisizler. Neredeyse hiçbir konuda merakları yok. Biraz merak ettikleri şeylere ilgileri de geçici. Kendi seçtikleri konulara bile uzun süre yoğunlaşamıyorlar. Geçmişin kendi şimdilerini belirleyişine, yaşamlarını biçimlendirişine ilişkin hiçbir duyguları yok. Geleceğin bugüne sımsıkı bağlı oluşuyla ilgili duyguları zayıf. Şimdinin içinde yaşıyorlar. İçinde bulundukları an bilinçlerinin sınırı. Birbirlerine karşı acımasızlar. Samimiyetten ve açık yüreklilikten rahatsızlık duyuyorlar. Bir maskenin ardında gizledikleri benliklerini koruma alışkanlığı kökleştiğinden gerçek samimiyet gördüler mi bocalıyorlar. Yeni güçlükler karşısında bağımlı, edilgen ve ürkekler, maddeciler vs.(s. 59-60).

Bunları okurken şu ayet ve benzerlerini hatırladım: “Onların kalpleri vardır ama idrâk etmezler, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler…”(A’râf suresi,7: 179).

Çare okulsuzluk değil, iyi okul! Ne dersiniz? Kendini bilen özne insanların yetişmesini kılavuzlayan eğitim gerçekleştirebiliyor muyuz?