Âlemlerin Rabbine Yakınlaşmak

Âlemlerin Rabbine Yakınlaşmak

İnsan, fıtratı itibarıyla diğer varlıklarla yakınlık kurmaya elverişli bir varlıktır. Bundan dolayı her insan yaşamı boyunca bir şeylere yakınlık sağlamak için birtakım vesilelere tutunur. Tutunduğu bu vesileler yardımıyla kimileri iyi, güzel ve kalıcı olana; kimileri de kötü, çirkin ve geçici olana yaklaşır. Bir Müslüman için kendisine yaklaşılacak olan ve kendisi için vesileler aranacak olan yegâne varlık ancak Allah’tır.

Allah’a yakınlaşarak onun sevgisini kazanan kişinin durumunu Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle ifade etmektedir:

Kutsi bir hadîs-i şerifte Rabbimiz buyurur ki: “Her kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum (farzlara ilaveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan bana yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlaka veririm; bana sığınırsa, onu korurum.”¹ 

Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de bir vesile bularak kendisine yakınlaşmayı buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, ona yaklaşmaya vesile arayın ve onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.”²  Mealini verdiğimiz bu ayette Allah’a yakınlaşmak için vesile aramamız emredilmektedir. Ancak vesileyi, yani vesilenin ne olabileceğini doğru anlamamız için de Cenâb-ı Allah sadece “Vesile edinin!” demekle yetinmemiş, aynı zamanda vesilenin ne olduğunu da belirtmiştir.

Râgıb el-İsfahânî’ye göre vesile, Allah’a yaklaşmayı umarak yapılan her türlü iyi ve güzel ameli içerir.3  Onun içindir ki, vesileyi yanlış algılamak, Allah’ı değil, Allah’a yakınlaşmaya vesile olacağını düşündüğümüz şeyi ilah edinmeye kadar götürebilir insanı.

Meselâ, Mekke müşriklerinin putlara tapışı Allah’tan uzaklaşmak amaçlı değil, Allah’a yakınlaşmak amaçlıydı. Ne var ki, Mekke müşrikleri Allah’a yakınlaşma vesilesi edindikleri o putlara da ibadet etmeye başlamışlardı. Bunu da Kur’an’ın ifadesi ile şu şekilde dile getiriyorlardı: “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.”⁴

Fakat müşrikler Allah yerine, vesile edindikleri putlara tapar oldular. Yani, vesile edindikleri şeyleri Rab edindiler.

Yukarıda naklettiğimiz ayet Allah’a yakınlaşma konusunda vesile olarak bizlere cihadı önermektedir. Cihad kelimesi az sözle çok büyük anlamlar içeren bir ifadedir. Cihad öyle geniş anlamları olan bir kavramdır ki, Allah rızası için yapılan her işi, gösterilen her gayreti içerisine alır.

Allah’a yakınlık, yani kurbiyet, onun için neleri kurban ettiğimize göre şekillenir. Bir insan malını, canını, gençliğini, zamanını Allah için ne kadar harcayabilirse o oranda Allah’a yaklaşabilir. Aslında Allah kullarına yakındır, ama kul, Allah’tan bir şekilde uzaklaşmıştır. Bunun içindir ki, kulun kendisi Allah’a yaklaşmaya ihtiyaç duyar. Buna biz genel olarak kulluk, yani ubudiyyet diyoruz. Ubudiyyetin en güzel tarifi de cihad ile tarif edilmişti ki, İsfahânî’nin de ifade ettiği gibi, Allah’a yaklaşmayı umarak yapılan her türlü iyi ve güzel amele Allah’a yakınlaşma vesilesi denilir. İşte cihad da aynen bu ifadeyi kapsar.

Allah kullarına uzak değildir. Bu hakikat, Peygamberimiz (s.a.v.)’e hitaben: “Kullarım sana benden sorarlarsa ben onlara çok yakınım…”5 ayetiyle Cenâb-ı Allah tarafından bildirilmiş; bu yakınlığı izah ederken de “Kullarına şah damarından daha yakın olduğunu”⁶   belirtmiştir.

Allah’ın kuluna çok yakın oluşu kulların da Allah’a yakın olduğu anlamına gelmez. Allah’a yaklaşmak, onun belirttiği vesileye sımsıkı sarılmakla gerçekleşir ki, biz buna cihad diyoruz.

Evet, Allah kullarına yakın olmasına çok yakın ama acaba bizler ona ne kadar yakınız? Bizler yaşamımızda kime, kimlere ya da nelere yakınlaşmak istiyor ve bunlar için vesileler arıyoruz. Bu soruların hakkında elbette kendimizi hesaba çekmeliyiz.

Yüce Rabbim, bizleri doğru vesilelere sarılarak Allah’a yakınlaşan kullarından eylesin. Amin.

  1. Buhârî, Rikâk, 38
  2. Mâide suresi, 5:35
  3. Bkz. Râgıb el-İsfahânî: el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’an, Kahire 1970, “vsl” md.
  4. Zümer suresi, 39:3
  5. Bakara suresi, 2:186
  6. Kâf suresi, 50:16