Ahde Vefa
- YAZARLAR
- 26 Haziran 2021
Cenab-ı hak ahde vefa hakkında “Andlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin.” (Nahl suresi, 16:91) buyurmaktadır.
Ahde vefa denildiğinde ilk akla gelen yaratılışımızın bir kesitinde (elest bezmi) yüce Yaratıcı ile yapmış olduğumuz Rab-kul sözleşmesine vefa göstermektir. İnsan, diğer varlıkların istemediği kulluk şerefini kendi isteği ile kabullenip Rabbi ile sözleşme yapmıştır (A‘râf suresi, 7:172). Bu sözleşme hükümlerinin en son ve en kâmil şekli Kur’ân-ı Kerîm, uygulama örneği de Hz. Peygamber’in yaşantısındadır. Bu sözleşmeye vefa göstermeyenlerin dünya ve ahiretteki cezası şiddetlidir (Ra‘d suresi, 13:25).
İnsanlara karşı da ahde vefa ilkesine uygun davranmak Allah’ın emridir (Mâide suresi, 5:1; Nahl suresi, 16:91-92, 94). Hz. Peygamber bu ilkeye titizlikle uyduğu gibi ahde vefa göstermemeyi münafıklık alametlerinden saymıştır (Buhârî, “Îmân”, 24). Mesela sahabeden Huzeyfe b. Yemân ile babası Bedir savaşının hemen öncesinde Medine’ye gelirken müşrikler tarafından yakalandıklarında savaşa katılmama şartıyla serbest bırakılmışlar, bunu duyan Hz. Peygamber: “Biz verdiğimiz sözü tutar, onları yenmek için Allah’tan yardım isteriz.” (Müslim, “Cihad”, 98) diyerek onların şehirde kalmalarını emretmiştir.
Ahde Vefa Akraba ve Dostluk hukukundandır
Vefa, akrabalık ve dostluğun hukukundandır. Yüce Yaratıcı şöyle buyurur: “Sizin için, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın ve annelerinizin evlerinden, erkek ve kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın ve halalarınızın evlerinden, dayılarınızın ve teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarını elinizde bulundurduğunuz yerlerden yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu hâlde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur.” (Nûr suresi, 24:61).
Vefa, görülen iyiliğin hukukundandır. Hz. Peygamber’in Tâif’te taşlanıp yaralanması sonrasında bitkin bir şekilde Mekke’ye geldiğinde müşrikler onu şehre sokmak istemediklerinde Mut’im b.’Adî onu himayesine almış ve oğullarıyla karşılayıp, önce tavaf etmesi için Kâbe’ye, sonra da evine götürmüştü. Resûlullah bu iyiliğine karşılık onun hatırını hep saymıştır. Mesela o hayatta olsaydı da Bedir esirlerini serbest bırakmamı isteseydi bunu yapardım buyurmuştur (Buhârî, “Humus”, 16).
Hz. Peygamber’in Müslümanları ortadan kaldırmak üzere Medine’ye gelen müşrik ordusunda kabile reislerinin baskısıyla katılanlarla öncesinde Müslümanlara iyiliği dokunanlar bulunduğunu belirterek arkadaşlarından imkân dahilinde onların gözetilmesini istemesi büyük bir vefa örneğidir (İbn Hişam, II, 550).
Hz. Peygamber’in Habeşistan Kralı Ashame’nin gönderdiği Müslümanlara gösterdiği misafirperverliğin karşılığı olarak daha sonra kendisine gelen Habeş heyetine bizzat hizmet ederek karşılık vermesi nebevi bir vefa örneğidir.
Ahde vefa, kişi, toplum ve devlet olarak dürüstlük ve güvenin en temel göstergesi olduğundan kişiler ve devletler arası ilişkilerin ana ilkelerinden kabul edilmiştir. En doğrusunu Allah bilir!