Âdetlerimizi İbadete Dönüştürebilmek

Âdetlerimizi İbadete Dönüştürebilmek

Dünyadayken niyetsiz yaşamış olmanın pişmanlığını mahşerde hissetmemek için niyetlerimizi sağlam tutmalıyız. Ta ki, niyetlerimizle âdetlerimiz ibadete dönüşsün. Ziyafetlerimiz de ibadet olsun, ziyaretlerimiz de. Dolayısıyla Allah için almalı, Allah için vermeli, Allah için ikram etmeli, Allah için yemeli, Allah için okumalı, Allah için kılmalı. Kısacası her şeyi Allah için yapmalıyız.

Salih ameller işlerken niyetlerimizi sırf Allah için halis kılmalıyız. Amelde ihlas ise ancak şu iki unsurla gerçekleşir: Birincisi amelimizi yaparken içimizden niyetimizi geçirmek. Zira ameller ancak niyetlerle gerçekleşir. Her kim yaptığı ameli iyi veya kötü bir niyete sahip olmaksızın tıpkı robotlar gibi yaparsa ihlaslı kullar zümresine giremez. İkincisi ise niyetin şahsi, dünyevi menfaatlerden ve lekelerden arındırılıp sadece Allah’a ait kılınmasıyla mümkündür.

Kur’ân-ı Kerîm’de niyetin önemi, “ahireti ve Allah’ı isteme”, “Allah’ı ve rızasını arzulama” gibi farklı lafızlarla ifade edilir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı.”, “Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz.” Tüm istek ve gayretlerini dünyaya hasreden bu kimseler dünyanın kullarıdırlar.

Bu iki ayet insanları dünyayı isteyen ile ahireti isteyen olmak üzere ikiye ayırmıştır. Dünyayı isteyenden kasıt, ondan başka hedefi olmayandır ki, onun sonu ayette belirttiği gibi cehennemdir. Ahireti isteyenden kasıt da onu hedef edinen ve onun için tüm gayretiyle çalışan kimsedir. Onun sonu da ayette belirtilen mükâfattır.

Demek ki, mükâfat ve ceza niyete ve istenilene göredir. Dolayısıyla, bana hedefinin ve kastının ne olduğunu söyle, sana sonunun ve amellerinin karşılığının ne olacağını söyleyeyim. Burada hatırlatılmak istenen şudur: Yüce Allah’ın rızasını istemek ile ahireti istemek birbiriyle çelişmez. Bilakis, bunlar birbirini desteklerler. Birincisi, “Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz.” ayetine dayanarak, “Peki ayette Allah’ı isteyen nerede?” diyemez; çünkü ahireti isteyenler sadece Allah’ı istemişlerdir. Zira ahireti istemek, Allah’ın mükâfatını ve rızasını istemek, O’nun katındaki nimetleri ummaktır.

Cennet sadece maddi zevk yurdu değil, bilakis en büyük ilahî hoşnutluğun ve Allah’ın cemaline nazar etme zevkinin yaşandığı yerdir. “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O’nu göreceklerdir).” Kâfirler ise o gün Rablerinden perdeli olacaklardır ki, o perde en büyük azaptır.

Niyetin sünnetteki yeri hakkında pek çok hadis kaydedilmiştir. Bu hadislerde genellikle niyetin ve ihlasın fazileti üzerinde durulur. Bunlardan birkaç tanesini sunmaya çalışalım. Ebû Ümâme’nin rivayet ettiği bir hadiste, Resûlullah’a hem Allah’tan sevap hem de insanlardan övgü arzulayarak cihat eden kimsenin durumu sorulur. Resûlullah da üç defa, “Ona hiçbir sevap yoktur.” diye cevap verir. Ardından, “Şüphesiz Allah amellerden ancak halis olanı ve onunla kendi rızası isteneni kabul eder.” buyurur.

Ömer (r.a.)’ın rivayet ettiği meşhur bir hadiste, “Ameller ancak niyetlere göredir/niyetlerdedir ve her bir kişiye ancak niyet ettiği vardır. Dolayısıyla, kimin hicreti Allah’a ve resulüne olursa, onun hicreti Allah’a ve resulüne olur. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına olursa, onun hicreti de hicret ettiği şeye olur.” buyurulmuştur.

Çok sayıda hadis niyetin değerine, dindeki önemine ve amelin ruhunun niyet olduğuna delalet eder. Ancak hadislerin tüm bu faydalarını ve önemini belirttiği niyetin hakikati nedir? Cevherî’nin Sıhah’ında, “Niyet karar vermektir.” denilir. Hattâbî, “Bir şeye kalbinle yönelme ve onu elde etmeye çalışmandır.” der. Beyzâvî, “Kalbin, şimdi veya gelecekteki bir faydayı elde etme veya bir zararı defetme gibi bir hedefe uygun gördüğü şeye doğru yönelmesi, harekete geçmesidir. Şeriat bunu Allah’ın rızasını kazanmak ve hükmünü yerine getirmek maksadıyla bir şey yapma iradesi ve kararıyla sınırlandırmıştır.” der.

Benzer Haberler