Adam Olan Âdem Olur, Âdem İse Kul Olur

Adam Olan Âdem Olur, Âdem İse Kul Olur

Bir çocuğumuzun dünyaya geleceğini öğrendiğimizde sevincimizi çevremizdeki insanlarla paylaşma arzusu taşırız. İçimiz içimize sığmaz. Yüreğimiz kabarır. Sevdiklerimize bunu hemen müjdeler ve daha doğmamış yavrumuzla ilgili meraklarımızı, hayallerimizi anlatırız. Kafamızın içinde olmadık sorulara önce kendimiz cevap verir, hatta sonrasında en yakınlarımızdan bunları onaylatırız. “Acaba kız mı? Yoksa erkek mi olacak”? sorusunun ardından “Aslında farketmez” duygusu oluşur. “Yeterki sağlıklı olsun” deriz. Daha o dönemlerde başlar çocuklarımız ile ilgili ilk hayallerimiz…

“BENİM ÇOCUĞUM FARKLI”

Nitekim dünyaya gelen yavrumuzla beraber hayatın bir başka, bir özel dönemine adım atmış oluruz aslında. İlk kelimeleri, ilk adımları ve hatta ilk muzipliklikleri çok özeldir, farklıdır sanki diğer çocuklardan. Her anne-baba kendi yavrusundaki o farkı, ayrıcalığı ve özelliği kendisi için fark eder o dönemlerde. İşte, artık bu farkla beraber kızının doktor, oğlunun mühendis gibi mesleklere en yakışan olduğunu düşünür. Haklıdır da kendince…

Çocuklarımızın ileride ne olacakları ile hayallerimizin bazen kendi kaygılarımızla çarpıştığını itiraf edemesek de onlardan ya doktor, ya da mühendis olmalarını isteriz, bekleriz. Zira toplumda ayrı yeri olan meslek seçmelerinin, aynı zamanda anne-babanın da toplumdaki konumunu belirlediğini hatta anne-babaya bu şekilde kendilerini ispat etme imkânı doğacağını düşünürüz.

“KENDİ YAPAMADIKLARIMIZI ÇOCUĞUMUZDAN BEKLERİZ”

Bu durum bazen öyle uç noktalara gider ki, anne–baba olarak kendi yapamakdıklarımızı ya da başaramadıklarımızı çocuklarımıza görev olarak dahi yükleyebiliriz. Şartları gereği, bunun içinde maddi-manevi, sosyal konum, fizyolojik-psikolojik veya zekâ seviyesi gereği, toplumun onayını almış bir mesleği olmayan bir ebeveyn olarak, bu vazifeyi kendi yavrumuza aktarabiliriz. Hatta burada çocuklarımızın kabiliyetinin arzu edilen mesleğe uygunluğu dahi göz önünde bulundurulmaz. Veya ön görülen meslek kalıbı için çocuğumuzun ders çalışmasının desteklenmesi dışında, var olan kabiliyetinin geliştirilmesi ile ilgili bir yönlendirme çoğu kez eksik kalır.

Her çocuğun zekâ gelişiminin yüzde 50’sinin doğumla 4 yaş arasında, yüzde 30’unun 4 ila 8 yaş arasında, yüzde 20’sinin ise 8 ila 18 yaşları arasında olduğunu göz önünde bulundurursak, zekâ yüzdesinin en büyük bölümünün okul öncesi dönemine rastladığını görmüş oluruz.

Sürmanşet 2 | 11 Ekim 2021 Kur’ân-ı Kerîm’den Bazı Ahlak İlkeleri I 11 Ekim 2021

“BENİM ÇOCUĞUM AHLAKLI OLACAK”

Bununla beraber çocuklarımızı elbette çeşitli mesleklere yönlendireceğiz ve onların seçeneklerinde yardımcı olacağız ve gerekli bilgi aktarımı ile birlikte kabiliyet gelişimini destekleyen çalışmalar içinde olacağız ve olmalıyız. Bu tartışma dahi götürmez. Aklı selim olan her insan bunu onaylar. Ancak günümüzde genel kaide âdeta çocuklarımızın eğitimleri mesleki yönlendirme önceliğinde olunca, çocuklarımız da ileride kendilerini tanımlarken bu mesleki vasıflarla tanımlamaya başlarlar, işte çoğu kez burada sıkıntılar görülüyor.

Onlara “Benim kızım iyi bir doktor, oğlum da iyi bir mühendis olacak” cümlesini aşıladığımız kadar her birimiz oturup kendimize sormalıyız, acaba onlara “Benim kızım da oğlum da iyi ve ahlaklı bir insan olacak” değerlerini de verebiliyor muyuz?

Evrensel insani değerlerin ve hatta İslami değerlerin, en başta ahlaki boyutunu aktaramadığımız noktada, kızımızın doktor, oğlumuzun mühendis olması ne anlam ifade eder?

Mazluma elini uzatmayı unutmuşsa, adalet anlayışını kaybetmişse, vicdanı sadece şarkı sözlerinden bilen biri hâle gelmiş ve vefayı da İstanbul’da bir semt olmaktan öte tanımıyorsa, bilmiyorsa kendini doktor olarak, mühendis olarak tanımlasa ne olur tanımlamasa ne olur…?

Ne hikmetse vicdanını kaybetmemiş bir çöpçünün doktordan, çalmadan-çırpmadan çalışan bir marabanın bir mühendisten daha evla olduğu dikkatimizden nedense hep kaçmaktadır.

AİLE | 31 Aralık 2021 Anne Babanın Çocuğuna Vereceği En Güzel Hediye: Güzel Ahlak 31 Aralık 2021

“VALİ OLAMAZSIN DEMEDİM, ADAM OLAMAZSIN DEDİM”

Rivayet bu ya; Babanın biri bir çocuğuna “Sen adam olamazsın” dermiş. Çocuk buna çok içerlemiş ve bunu ispat etmek adına bir şehre vali olmuş. Konumu gereği jandarmalara emir buyurmuş. Babasının derhal huzuruna getirilmesi talimatını vermiş. Askerler babayı bulup, yaka-paça huzura getirmişler. Vali, babasını huzuruna kabul etmiş ve demiş ki ”Baba sen bana yıllarca ‘sen adam olamazsın’ dedin. Bak! Ben koskoca vali oldum.” Baba tebessüm etmiş ve demiş ki, ”Oğul ben sana vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim.”  Evet, babasını huzuruna askerleriyle getiren bir evlat vali olabilir, ama adam olur mu? Olmuş mu acaba?

Çocuklarımız hangi mesleğe sahip olurlarsa olsunlar, önce “adam” olsunlar. Ahlaklı bireyler olsunlar ki, yarınlarımızda meslek arayışında kaygı çeksek bile “adam” olamama kaygısı çekmeyiz. Zira adam olan Âdem olur, Âdem ise kul olur. Kul ahlaklı olur, ahlak da hem kişiyi hem de dünyayı kuşatır.

 

Hülya Akbul-Çakır*

Sistemik Terapist/Aile Terapisti

Sistemik Travma Terapisti