Amelin Ruhu, Özü ve Kıvamı Niyettir!

Amelin Ruhu, Özü ve Kıvamı Niyettir!

Alışkanlığından dolayı veya meşguliyetinden ötürü oruç bozan şeyleri gün boyu yapmayan kişi oruç tutmuş olmaz. Kişi, kaybettiği bir şeyi aramak için Kâbe’nin etrafında dolanıp dursa tavaf etmiş sayılmaz. Bir fakire zekât maksadı olmaksızın bir hibe veya hediye verse, bu zekâttan sayılmaz. Bir camide itikâfa niyetlenmeden otursa itikâf yapmış olmaz.

Buna mukabil, hayatını yoksullukla ve sıkıntılarla geçiren fakirin de aptallığı ve kötü niyetiyle, malını nefsi arzularını tatmin için ve Allah’a isyanda harcayan zenginin günahının aynısını kazandığı da aşikârdır.

Niyet dilin değil, tamamen kalbin bir eylemidir. Onun için Resûlullah’ın ve ashabının namaz, oruç, gusül, abdest ve benzeri ibadetlerde dilleriyle niyet ettikleri bilinmektedir. Zerkeşî, Gazzâlî’nin fetvalar kitabından şu ifadeyi nakletmektedir: “İbadetlerde niyet hususu kolaydır. Bu sadece niyetin hakikatini veya vesveseyi bilmemek sebebiyle zorlaşır.”

İbadetlerin geçerli veya geçersiz olmasında niyetin etkisi anlatılmaya gerek duyulmayacak kadar açıktır. Çünkü ibadetlerin hepsi niyet üzerine bina edilmiştir. Bir fiil ancak niyet ve kasıt varsa ibadet olur. Onun için kişi gusletmeye niyeti olmaksızın suya düşse veya temizlenmek için hamama girse yahut serinlemek için yüzse yaptığı amel ittifakla ibadet ve taat değildir. Her kişiye ancak niyet ettiği vardır.

Tüm bunlar, ibadeti yerine getirmiş olmak ve sorumluluktan kurtulmak hususunda böyle olduğu gibi, mükâfat ve ceza açısından da böyledir. Kişi, helal sandığı haram bir şeyi yediğinde bundan dolayı günah işlemiş olmazken, haram sandığı helal bir yiyeceği yediğinde niyetinden dolayı günah işlemiş olur

“Her kişiye niyet ettiği vardır.”

Niyet; amelin ruhu, özü ve kıvamıdır. Amel niyete tabidir; o sahih olunca sahih, fasit olunca fasit olur. Resûlullah’ın buyurduğu iki söz bu konudaki her şeyi anlatmaya kâfidir: “Ameller ancak niyetlere göre olur. Her kişiye niyet ettiği vardır.” Allah’ın resulü, birinci cümlede amelin ancak niyetle gerçekleşebileceğini, onun için niyet olmadan amelin olamayacağını ifade etmiştir. İkinci cümlede ise, amel edene bundan sadece niyet ettiği kadarının olacağını beyan etmiştir. Bu da ibadetleri, muamelatı, yemin ve adakları, diğer akit ve fiilleri kapsamaktadır. Bu durum da yaptığı alışverişle faiz akdine niyetlenen kişinin yapmış olduğunun faiz olduğu ve alışveriş görüntüsünün kişiyi bu günahtan kurtaramayacağını göstermektedir.

Kişi, bir fiiliyle Allah ve resulünün haram kıldığını hile yollu işlemeyi kastederse, niyet ettiğini kazanır. Çünkü o harama kastetmiş ve meydana getirmek için gayret sarf etmiştir. Haram kılınan şeyi hile yollu yapmak haramdır. Çünkü haram diye belirtilen şeyi yapmak ile harama götürecek başka bir fiili yapmak arasında, aklen de, dinen de bir fark yoktur. Bundan dolayı doktor hastasını ona zarar verecek herhangi bir şeyden sakındırırsa ve hasta da herhangi bir şekilde hileyle söylenenin aksine sakındırıldığı şeyi yer veya içerse, bu konuda kasıtlı davrandığı için sorumlu olur.

Niyette ihlas amelin kabul şartıdır. O yüzden bir amelin Allah tarafından kabul edilmesi için ahiretle ilgili bütün amellerin her türlü bulanıklıktan, şahsi ve dünyevi menfaatlerden kurtulması ve sadece Allah için yapılması şarttır. Çünkü her sâlih amelin iki esası vardır. Amellerin Allah katında kabul edilmeleri için ilk olarak ihlas ve düzgün niyetle yapılması, ikinci olarak da sünnete ve şeriata uygun olması gerekir. Birinci esasla iç, ikinci esasla dış düzeltilir. Birinci esasın ilkesi Resûlullah’ın, “Ameller niyetlere göredir.” hadisidir. Bu kalbin ölçüsüdür. İkinci esas ise, Resûlullah’ın, “Kim emrimiz ve tavsiyemiz bulunmayan bir şey yaparsa, yaptığı şey merduttur.” hadisidir. Bu da zahirin ölçüsüdür.

Benzer Haberler