AB Seçimleri ve Mecburen Özgür Olmak veya Avrupa Hoşgörüsünün Sınırları

AB Seçimleri ve Mecburen Özgür Olmak veya Avrupa Hoşgörüsünün Sınırları

9 Haziran’da tamamlanan Avrupa Birliği Parlamentosu seçimlerinde muhafazakarların önde olmasına rağmen, aşırı sağcı ve göçmen karşıtı partiler aynı zamanda Avrupa Birliği karşıtı politika vaatleri ile seçimlerde sıçrama yaparak hür ve sosyal demokratlarla Yeşilleri ezip geçti. Bu aşırı sağ partilerin hepsi toptan aynı zamanda açık ve net İslam ve Müslüman karşıtı olan partilerdir.

Şimdi bizler, aşırı sağcı partilere okkalıklı bir şekilde kızıyoruz ya, burada biraz haksızlık yapıyoruz gibime geliyor. Çünkü, kızmadığımız veya 9 Haziran seçimlerinde olduğu gibi aşırı sağa karşı oy verdiğimiz muhafazakâr, hür ve hele hele sosyal demokrat veya Yeşil partilerin sicilleri İslam  söz konusu olduğunda aşırı sağdan fazlaca da temiz değil.

İsveç, Fransa, Danimarka, Almanya, Hollanda olsun hatta aşırı sağın başbakanlık koltuğunda oturduğu Avusturya olsun, bu ülkelerde, Müslümanların haklarını gasp eden, dinî özgürlükleri garanti eden yasaları, bir başka yasa ile Müslümanların özgürlüğünü kısıtlamak için kullanan siyasetçilerin hepsi de bu muhafazakâr, hür, sosyal demokrat ve Yeşil partilere mensup.

Bakınız, daha birkaç ay önce Almanya’nın köklü partilerinden Hristiyan Demokratların “Temel İlkeler Programı”ndaki İslam yaklaşımına. Ya hür demokratlara ne demeli? Böyle bir yaklaşım için illa da AfD’li olmaya gerek olmadığı ortadadır.

Bütün partilerin İslam ve Müslüman politikalarının özeti sanki Prof. Liav Orgad’ın “Özgür Olmaya Zorlanmak: Avrupa Hoşgörüsünün Sınırları” isimli araştırmasında ortaya dökülmüştür. Prof. Liav Orgad’ın bu araştırmasında, Avrupa hükûmetlerinin Müslümanları “Özgürleşmeye mecbur” tuttuğu vurgulandıktan sonra, Avrupa’daki bu tür politikalar “ahlaki iki yüzlülük” olarak tanımlandığı gibi, bu partilerin çıkardıkları yasalarla, İslami sembollerin yasalar aracılığı ile siyasallaştırılarak, sekülerlik ve devletin tarafsızlığı ilkelerine bağlı liberal bir devlette yasal koruma altına alınmalarını da zorlaştırdıkları ifade edilmektedir.

Hatırlayın! Daha birkaç gün önce, Almanya’da Arbeiterwohlfahrt gibi sivil bir toplum kuruluşu olsun, mahkemelerde hakemlik görevi yapan Müslüman kadınlar olsun, sırf bu gerekçe ile görevlerinden el çektirilmediler mi? Bunu yapanların partilerine bakarsanız, Hristiyan ve sosyal demokratları ve Yeşilleri görürsünüz.

Ve yine hatırlayın, daha yeni bir kararında Avrupa Adalet Divanı, işyerlerinde Müslüman kadınların başörtülerini çıkartmaya zorlanabileceklerini ilan etmedi mi? Ben eminim ki, bu karara varan hakimlerin hiç birisi de aşırı sağcı değildir.

Onun için ben şahsen, özellikle sosyal demokratların ah vah etmesinin bir karşılığı olmadığını düşünüyorum. Hem politikalarıyla hem eylemleri ile (yasama yoluyla) aşırı sağın yolunun açılmasına imkân veriyorlar. Aşırı sağ da o yoldan sola dönmeyip ilerleyip gidiyor. Bana göre seçimin sonucu bu şekilde de yorumlanabilir.