Hacca Niyet Edelim Hemen, Şimdi!
- HAYAT
- 6 Haziran 2024
Hac, İslam’ın beş temel esasından biridir. Allah Resulü’nün (s.a.v) ifadesiyle: “İslam, beş temel üzerine kurulmuştur (bina edilmiştir). Bunlar: Kelime-i şehadet, namaz, zekât, hac ve oruçtur.”[1] Hac, her müminin Allah ile olan akdini yenilemek için şartlar oluştuğunda, menâsiki (görevlerini) belli zamanlarda ve mekânlarda yerine getirmektir.
“Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrâhim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.”[2] mealindeki ayeti Müslümanlara haccın farz olduğunun delilidir. Bu ayet, Müslümanlara haccın farz olduğunun delilidir. “Yoluna gücü yetenler,” hacca gitme imkânına kavuşanlar demektir ki bu imkânın ölçüsünün ne olduğu konusunda mezhepler farklı görüştedirler. İmam Şâfiî’ye göre bu imkân vasıta ve yol masraflarını karşılama kudreti, İmam Mâlik’e göre yürüme ve çalışıp kazanma iktidarı, İmam Ebû Hanîfe’ye göre ise bu söylenenlerin tamamıdır.[3] “Ona bir yol bulabilmek” ile de çok büyük zenginliğe sahip olma şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü en büyük zenginlik: İmandır. Hac, “kasıt, yöneliş ve yürüyüş” anlamına gelen bir kelimedir. Dinimizde ise, belli bir zaman diliminde, Mikat mahallinde başlayıp Medine ziyareti veya veda tavafı ile son bulan ziyaretler, fiil ve terklerden oluşan bir ibadettir ki, şartlarını taşıyan kişiler üzerine ömürlerinde bir kere olmak üzere farzdır. “Yöneliş ve yürüyüş” anlamından hareketle hac, saygın ve kutsal (Mescid-i Harâm, Arafat, Müzdelife, Mina vs. gibi) özel mekânlar üzerinden sembolik olarak Allah’a yürünülen bir ibadettir.
YAZARLAR Zekât İmanın Kesin DelîlidirİMKÂNI OLDUĞU HÂLDE HACCA GİTMEYENLER
Allah Resulü (s.a.v.) de şöyle buyurarak buna işaret buyurmuştur: “Hacılar ve umreciler, Allah’a giden elçilerdir. Allah onların istediklerini verir, dualarını kabul eder, harcadıkları bir dirhemin karşılığında onlara bir milyon verir.”[4] Hac, müminin Rabbine yürüyüş destanını şahsında yaşamasıdır. Hac, İnsanlığın uzaklaştığı yaradılışına yeniden dönüşüdür. Hac, bir bakıma mahşerin provasıdır. Gerekli imkânlara sahip olunduğunda yerine getirilmesi gerekir.
“Bütün insanlara haccı ilan et, gerek yaya olarak, gerek her uzak yoldan binek (vasıta) üzerinde senin huzuruna gelsinler.”[5] Bu uyarıya gereken ilgiyi göstermeyenlere Hz. Ali’den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Allah Resulü (s.a.v) şu ürpertici ikazı yapmaktadır: “Kimin ki, kendisini Beytullah’a ulaştıracak kadar bineği (vasıtası) ve azığı (mali gücü) bulunur da haccetmezse, Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesinde beis (sakınca) yoktur.”[6]
GÜNAHINIZ KUM SAYISINCA OLSA AF EDİLİR
Hac farizasını yerine getiren Müslümanlara, İbn-i Ömer’den rivayet edilen bir hadîs-i şerifte ise, Allah Resulü (s.a.v) şu müjdeyi vermektedir: “Arefe akşamı vakfe gelince Allah’ın rahmeti dünya semasına iner ve Allah sizinle meleklere karşı övünerek: Kullarım bana her uzak yoldan cennetimi umarak perişan vaziyette geldiler. Şayet günahınız kumların sayısınca veya yağmur damlaları kadar veya deniz köpüğü kadar da olsa onu mutlaka bağışlarım. Kullarım! Siz ve şefaat diledikleriniz, Arafat’tan bağışlanmış olarak ininiz.” der.[7] Her nadide ve değerli nimetin elde edilmesi zor olduğu gibi, hac ibadetinin neticesinde elde edilecek nimetlere kavuşmak da o derece meşakkatli ve yorucudur. İslami ibadetlerin en ağırı ve en sevaplısı cihad ibadetidir. Hac ibadetinde de bedensel anlamda yüksek oranda zahmet bulunduğu için hac ibadeti için de “hac cihaddır” buyurulmuştur. Hac ibadetinin dışında hiçbir ibadetin niyetinde “Ya Rabbi onu bana kolay kıl ve onu benden kabul et.” diye dua etmeyiz.
GENCİN HACCI
Hac ibadetini yapan Müslüman, İslam’a gönül vermiş olmanın mutluluğunu ve hazzını yakından hisseder. Yeryüzündeki bütün Müslümanlarla bir olmanın ve kardeşliğin şuuruna erer. Dünyanın her tarafından her biri birer temsilci ve gözlemci sıfatında Mekke’ye akın eden Müslümanlar, mikat mahallinde dünyayı, dünyevi farklılığı, benliği ve ihtirasları temsil eden elbiselerini çıkarırlar. Herkesi eşitleyen, birleştiren ve onları dünya Müslümanlığının bir seçkin üyesi olmanın bilincine erdiren ihram elbiselerini giyerler. Artık “ben” yok, “biz” tabiri vardır. Bu akan beyazlar seli içinde Müslüman yok olur, sanki ölmeden önce ölümü ve ahiret hayatını yaşarlar. Hayatının baharında ve enerjisinin doruğunda olan bir genç, haccın ağır meşakkatlerine daha iyi dayandığı için, bedenen daha az yorgun olur, hem hac görevlerini tam ve eksiksiz yapar hem de haccın bu ince hikmet ve sırlarını daha kolay kavrar ve kendisini hac sonrası hayatında daha dinamik, daha enerji dolu hisseder. Bundan dolayı genç iken hacca gitmeyi biz hararetle tavsiye ederiz. Yine tecrübe ile sabittir ki hacca giden neredeyse her yaşlı kardeşimiz döndüğünde “Ne olurdu otuz sene önce hac yapsaydım.” diye temennide bulunur.
Haccın tarihî ve nostaljik boyutu üzerinde düşünülürse, Müslümanların imanlarının nasıl da tazelendiğine şahit olunur. Kabe-i Muazzamaya varan bir kadın kendisini Hz. Ayşe (r.a.) validemizle özdeşleştirmez mi? Arafat’ı, Müzdelife’yi ve Mina’yı ziyaret eden genç, Peygamber (s.a.v.)’ın terkisindeki Usame ve Fadl (r.a.)’la aynı atmosferi paylaşmanın hazzını tatmaz mı? Kendisini onların halefi olarak hayata hazırlama bilincine varmaz mı? Yukarda haccın bir manevi destek eğitimi olduğunu söyledik. Çünkü hac ibadetinin eda edildiği kutsal mekânlar, İslam Peygamberinin ve arkadaşlarının tevhid ve adaleti hâkim kılma mücadelesini verdikleri müstesna makamlardır. Müslümların topluca ibadetler yapması, ahirette yaratıcının huzurunda yeniden dirilişin ve toplanışın bir örneğidir. Bu hâli dünyada yaşayan bir Müslüman kendisini ahiret hayatında ki diriliş ve toplanış gününe daha iyi hazırlar ve bu bilinci kazanmasında ona yardımcı olur. İşte böyle bir ibadeti yerine getirerek aile boyu böyle bir eğitimden geçmek her şeye değer herhalde? Unutmayalım ki, “Makbul haccın karşılığı, şüphesiz ki cennettir.”
[1] Sahih-i Müslim: Cilt 1, Sayfa 152-153
[2] Âl-i İmran suresi: 3:97
[3] Diyanet Vakfı – Kur’ân-ı Kerîm Türkçe Meali
[4] El-Camiu’s Sagir, H. No: 3790
[5] Hac suresi; 22:27
[6] Tirmizi, Kitabü‘l Hac
[7] Tergib ve Terhib C.2, s.582