İslam Ahlâkında Övülen Davranışlar 1.Bölüm

İslam Ahlâkında Övülen Davranışlar 1.Bölüm

  • İNFAK

İnfak, kelime olarak “tükenmek, tamamlamak, son bulmak” manasına gelen ve “nefk” kökünden türemiştir ve “bitirmek, yok etmek, yoksul düşmek” anlamlarına geldiği gibi, asıl olarak “para ve malı elden çıkarmak” anlamında kullanılmıştır. Dinî ve ahlâki anlamda ise, “Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek maksadıyla, kişinin kendi servetinden harcama yapması, aynî ve nakdî yardımda bulunması” demektir. Bu manası ile infak, hem farz olan zekâtı, hem de gönüllü yapılan her türlü hayrı kapsar. Cenab-ı Hak, Hadîd suresinde şöyle buyurmuştur:“Allah’a ve Rasûlü’ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.”[1] Bakara suresi’nin 3.ayetinde ise, şöyle buyurulmuştur:

“Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.”[2]  Bu ayetler üzerinde düşündüğümüzde infak hakkında şunları ifade edebiliriz: İnfak gösterişten uzak ve yalnız Allah rızası için yapılmalıdır. İnfak yapılırken, infak edilenlerin onuru zedelenmemeli ve gönülleri incitilmemelidir. Yapılacak olan infak, iyi ve kaliteli mallardan seçilmelidir. İnfakın tam olarak yerini bulması için, gerçek manada infaka muhtaç olan yerler seçilmelidir.

  • ADALETLİ OLMAK

Adalet, “davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak” gibi manalara gelir. Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde genellikle “düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık” gibi anlamlarda kullanılmıştır. Bütün bunlardan hareketle, adalet, “her şeyi yerli yerine koymak, hak edenin hakkını ne eksik ne de fazla, eksiksiz vermek” demektir. Bir toplumun düzeni, huzuru ve sükûneti, ancak adalet sayesinde mümkün olur. Adalet, hayat/yaşam hâline getirilmesi gerekli olan ahlâki bir değerdir. İnsanın adaleti yaşam hâline getirmesi demek; ne iş yapıyorsa o işi hakkını vererek kusursuz yapması demektir. Allah Teala şöyle buyurur:

“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”[3]

Her türlü insanî ilişkide adalet prensibi göz önünde tutulacağına göre, bu konuda titizlik gösterilmesi fert ve toplumun huzuru için zorunludur. Bir toplumda yapılması gerekli olan işler, gerektiği gibi yapılmazsa, hak edenlerin hakları verilmezse, o toplumun dirlik ve düzeni bozulur; o toplumda kaos ortamı oluşur, zulüm ve anarşi boy gösterir. Hak ve hukuk gözetilmez ve bir toplumda adalet sağlanmazsa, orada yaşayan insanlar arasında güven ve itimat kalmaz. Adaletin sağlanması, her insanın doğru olması ve sorumluluk sahiplerinin adaletten ayrılmaması ile mümkün olur. Her konuda örneğimiz olan, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) adalet konusunda da bize örnek olmuştur: Bir kadın hırsızlık suçlaması ile Hz. Peygamber (s.a.v.)’ın huzuruna çıkarılır. Kadın çok itibarlı bir kabileye mensuptur. Ona ceza verilmemesi için Hz. Peygamber nezdinde teşebbüse geçilir. Ancak kimse cesaret edemez. Fakat onun çok sevdiği Usame b. Zeyd, şefaatçı olarak gönderilir. Usame’yi dinleyen Hz. Peygamber, son derece kızar ve dünya durdukça değeri her gün daha iyi anlaşılacak şu tavrı ortaya koyar ve şöyle buyurur:

“Sizden önce geçmiş milletler işte bunun için helak olmuşlardır. İçlerinden ileri gelenler suç işlerse göz yumulur, onlara ceza verilmezdi. Kimsesiz, zayıf insanlar suç işlerse onlar cezalandırılırdı. Allaha yemin ederim ki, kızım Fatıma da hırsızlık etse, cezasını vermekte tereddüt etmezdim.”[4]

  • KARDEŞLİK

Kardeşlikte ilk akla gelen, aynı ana ve babadan dünyaya gelmiş olan kişilerdir. Buna soy ve nesep kardeşliği denir. Bunun dışında bir başka kardeşlik var ki, biz ona din kardeşliği diyoruz. Din kardeşliği, aynı dine veya aynı dünya görüşüne sahip insanların oluşturduğu inanç/ akide kardeşliğidir. Dinimizin değer verdiği kardeşlik işte bu inanç birliğine dayalı olan kardeşliktir. Allah (c.c.), Kur’ân-ı Kerîm’de bu kardeşliğe şöylece işaret buyurmuştur:

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”[5]  Âyet-i kerîmenin cümle dizininden anlıyoruz ki, sadece iman bağıyla bir araya gelen insanların kardeşlikleri Allah katında değeri olan kardeşliktir. Buna göre yeryüzünün neresinde yaşarlarsa yaşasınlar; hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar; hangi millete mensup olurlarsa olsunlar; farklı renklerde de olsalar; bütün müminler birbirlerinin kardeşleridir ve sadık dostlarıdır. Kardeşlik, birlik ve beraberlik demektir. Bir topluluk içerisinde yaşayan müminler, birbirlerini bütünleyen ve biri diğerine destek olan bir binanın taş ve tuğlaları gibidir. Birinin derdi ve sıkıntısı diğerini de ilgilendirir ve üzer; sevinci de yine her bir mümini aynı anda sevince boğar. Hz Peygamber (s.a.v) bunu ne kadar da edibane dile getirmiştir:

“Hiçbiriniz kendisi için dilediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.”[6]

Hadîs-i şerif kardeşliğin ölçüsünü verirken, kardeşin kardeşine, kendi nefsinden daha ileri tutacak kadar ona sahip olmasını istiyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dinde nasıl kardeşler olunur; bunu hayatıyla örneklendirerek ortaya koymuştur. Nitekim o, kardeşleri ile beraber hicret etmiş, onlarla beraber çalışmış, onlarla beraber mücadele etmiş, onlarla beraber sevinmiş ve üzülmüştür.

  • NAMUSLU OLMAK (İFFETİ KORUMAK)

İffet, dinimizde son derece önemli bir kavramdır. Haramdan uzak durmak, helal ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınmak gibi anlamları içerir. Dinimizde ise, yeme, içme ve cinsi arzu konusunda ölçülü olmak, aşırı istekleri bastırmak, nefsî, dinin ve aklın buyruğu altına sokmak demektir.[7]  İffet, ruh temizliği, günah ve kabahatten uzak durmanın ifadesidir. Fakat iffet denilince ilk akla gelen ırz ve namusun korunmasıdır. İnsanın temel arzularından birisi de şehvettir. Ancak onun tatmini için helal haram demeden şehvetin peşine düşüp arsızlık, namussuzluk etmek, son derece çirkin bir davranıştır. Kur’ân-ı Kerîm, bu konuya şöylece dikkatlerimizi çekmiştir:

“(Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.”[8] Namuslu olmanın gereklerinden bir gerekçesi de hayâ (utanma) sahibi olmaktır. Utanma duygusu, bu duyguya sahip olanı kötülüklere bulaşmaktan, dolayısıyla günahlardan uzaklaştırır. Haya perdesinin yırtılması ve ortadan kalkması, toplum ahlakının bozulmasına neden olur.

Müslümanın ahlâk kurallarının birinci bölümünde infak, adalet, kardeşlik ve namuslu olmak konularını işledik. Bir sonraki sayıda diğer ahlâk kuralları işlenecektir.

[1] Hadîd suresi, 57:7

[2] Bakara suresi, 2:3

[3] Nahl suresi, 16:90

[4] Buhârî, Hudûd, 12

[5] Hucurât suresi, 49:10

[6] Buharî, İman, 7

[7] İslam Ansiklopedisi, 22:506-507

[8] Nûr suresi, 24:30-31