Paniğe Gerek Yok; Tedbir ve Tevekkül Gerekli!

Paniğe Gerek Yok; Tedbir ve Tevekkül Gerekli!

Korona virüs salgını esnasında İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) camilerindeki çalışmalar nasıl devam edecek?

Özellikle bu durum imamlarımız için kolay değil. Günün 5 vakti insanlarla iç içe olan, 5 vakti camide geçiren imamlarımız, camilerimizle yalnız kaldı. İmamların en değerli şeyi, cami içerisinde cemaatle birlikte olmaktır. Ama takdir böyle tezahür etti.

Fakat, çeşitli irşad ve eğitim faaliyetleri uzaktan haberleşme, tele-konferanslar şekliyle devam ediyor. Başta hafızlık çalışmaları olmak üzere mevcut duruma bir ara çözümle devam ediyoruz.

Camilerimizde ne cuma namazlarımız ne de vakit namazlarımız artık cemaatle kılınmıyor. Ama hocalarımız yine gün içerisinde camiye uğruyorlar. Cemaatimizle telefonla irtibatlarını sürdürüyorlar.

Hafta sonları camilerimizde hocalarımızın eğitimleri vardı, çocuklarımıza yönelik yaptıkları. Sabah namazlarından önce hocalarımız en az yarım cüz cemaate kuran okurdu. Evrad ve zikirler olur, imamlarımızın aktif olarak katıldığı Erkam Sohbetlerimiz olurdu. Dolayısıyla şimdi bunlar bu süreçte olmuyor. Bu çok kolay bir durum değil. Ama böyle de olması gerekti.

Miraç Kandili’ni evlerimizde geçirdik. Fakat bizler, internette bir program hazırlayarak, yine de bu geceyi ihya etmeye çalıştık. Kur’an okundu, vaaz yapıldı ve dua okundu.

Dinimiz ve buradan hareketle dünyayı okuma biçimimiz, salgınlar karşısında insanlara neler tavsiye eder?

Şu anda ortada çok ciddi bir vakıa var. Dünya bu virüsle çalkalanıyor. Fakat bundan evvel de benzer hastalıklar benzer rahatsızlıklar bu dünyada olageldi. Yani geçmiş kavimlerin hayatlarına baktığımız zaman böyle topyekün helaka götürecek kadar büyük musibetlerin, rahatsızlıkların hastalıkların vuku bulduğu oldu. Kitabımız Kur’an bize bunların haberini veriyor. Dolayısıyla insanlık böyle bir tecrübeyi ilk defa şimdi yaşıyor değil.

Bu durum bugün bize tecrübe anlamında bir ufuk açıyor, yol gösteriyor. İşin içinden nasıl çıkacağımızı, böyle bir virüsle, bir rahatsızlıkla karşı karşıya kaldığımızda nasıl yol alacağımızı, nasıl tedbirli davranacağımızı hatırlatıyor.

Biz bu vakıayı yok sayamaz, ihmal edemeyiz. Ama buradan bir panik de üretmeyiz.

Müslümanlar olarak, yaşadığımız hayatın içerisinde biz ölümün de olduğuna inanıyoruz. Bizim kitabımızda Tebareke (Mülk) suresinde Allah’ın hem hayatı hem de ölümü yarattığı hakikati bize bildirilir. Yani, yaşadığımız hayatın içinde ölüm var. Biz ölümle birlikte bir hayatı yaşıyoruz. Ama insan bazen öncelikleri, hırsları, emelleri sebebiyle ki, Peygamber Efendimizin diliyle “tuli emel” yani bitmek tükenmek bilmeyen uzun/uzak hedefler sebebiyle bunu unutuyor. Bunların her birisi, bizi bazen ölümü, hastalıkları düşünmekten alıkoyuyor. Ama bu böyle değil. Ölüm gelir. Genç yaşta da gelir, yaşlıyken de gelir, çocukken de gelir. Hangi kalitede, hangi kariyerde insan olursanız olun, aslında ölüm sizin yanı başınızda, sizinle beraber. Aynı şekilde hastalık da sizin yanı başınızda ve sizinle beraber bir hayatı yaşıyor.

Bazı insanlar, salgın karşısında aşırı derecede endişe taşıyor. Onlara ne tavsiye edersiniz?

Ölümlü bir hayata iman ediyoruz. O bakımdan paniğe gerek yok. Ancak bütün bunlarla Peygamberimiz (s.a.v.) bize “Ölümü temenni etmeyin.” buyurdu. Allah’tan hayırlı bir ömür arzu edin, talep edin. Bizim ilkemiz bu olmalı. Biz Cenâb-ı Hakk’tan hayırlı, sağlık içerisinde bir uzun bir ömür yaşamayı Allah’tan arzu edelim. Ama hastalık geldiği zaman da feveran etmeye gerek yok.

Zira, hastalık geldiği zaman bize tedbir almayı, tedavi olmayı da Allah Resûlu bize öğretti. Tedavi olmak ve tedbirli olmak peygamberin emridir. Onun için genç arkadaşlarımız yaşadığımız şu küresel dünyada birtakım değerlerimizin tarumar edildiği, ıskalandığı, es geçildiği, unutulduğu böyle bir süreçte bu hastalıkların, bu tür değerleri hatırlattığını bilmeli.

Tedbir ve tedbirden maksat nedir?

Tedbir, hastalığa bulaşmamak, virüsün bize bulaşmaması için, buradaki hekimlerin doktorların söylediklerine uymaktır. Tedbirin hangi boyutta ve nasıl olması gerektiğini doktorlar açıklar, biz de o tedbirlere uyarız. Onların tavsiye ve talimatları önemlidir.

Tedbirimizi alır, tedbirimizi aldıktan sonra da işin nihayetini Allah’a havale ederiz.

Buna rağmen, tedbir aldık, hasta olmayacağız diye bir şey de söz konusu değildir. Yaşadığımız hayat tedbir, takdir ve tevekkül arasında bir hayattır. Bu dengeyi bizim Müslümanlar olarak elbette muhafaza etmemiz gerekiyor. O itibarla savrulmalara, kafa karışıklığına, “acaba yarınlarımız ne olacak” demeye hiç gerek yok. Biz ehl-i tevekkül insanlarız.

Bildiğimiz bir gerçek daha var ki, hiçbir zaman tedbir takdiri de bozmaz. Tedbir aldık, hastalık bize sirayet etti. Bu kaderdir. Tedbir almadık, hastalık bize sirayet etmedi. Bu da mümkün ve bu da kaderdir. Dolayısıyla bütün bunların hepsi Allah’ın takdiri içerisinde olmaktadır. Ama bunun bizim için anlamı şudur: Biz, yaşanan, bilinen bir hayatın içerisinde gelmesi mümkün ve muhtemel bir hastalığa karşı tedbirlerimizi elbette alacağız, işin neticesini Allah’a bırakacağız. Tevekkül edeceğiz.

Korona konusunda risk grubunda olmayan gençlere ne tarz sorumluluklar düşüyor?

“Ben gencim, sağlıklıyım ve dolayısıyla bana asla sirayet etmez. Ben çok rahat bir biçimde yaşadığım bu hayatta devam edebilirim.” şeklinde bir şey yok.

İlkemiz şu sorumluluk üzerine kurulmalı: Bana sirayet ettikten sonra bir başkasına da bu geçebilir. Benim yüzümden bir başka insanın hasta olmasına ben sebebiyet verebilirim. Bu vebaldir ve kesinlikle kul hakkıdır.

Müslüman sorumlu insandır. Yaşadığımız hayat içerisinde yükümlülüklerimiz var. Son derece rahat, kayıtsız, “genç olduğumuz için bize bulaşmayacak” gibi bir sorumsuzluğun içerisine girmek suretiyle arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin sağlıklarını tehlikeye atamayız.

Alınan tedbirlere, bir Müslüman olarak geç de olsa herkesin uyması gerektiği gibi bizim de uymamız gerekir. Sokağa çıkılmaması gerekiyorsa, çıkılmamalıdır. Toplu alışveriş merkezlerinde bulunulmaması gerekiyorsa bu yönde bir açıklama yapıldıysa, bu arzu ediliyorsa bunun yapılması gerekir. Netice itibariyle ortaya çıkacak olan bir yanlış, benim sebebimle ortaya çıkacak olan bir facia bu büyük bir vebale sebebiyet verecektir ve belki de bu karantina sürecinin daha da uzamasına sebep olacaktır. Dolayısıyla Allah’ın katında da bu beni sorumlu hâle getirecektir.

Bu gibi küresel felaketler karşısında manevi anlamda dengemizi sağlamak için neler yapmalıyız?

Hasta olmayacağımızı, ölmeyeceğimizi zanneder hâle geldik. Paniğe gerek yok. Bu hayat bizim için bir imtihan hayatı ve gerçekten geçici bir hayat. Namazlarımız bizim hem manevi dünyamızın hem de hayatımızın dengesidir. Rabbimize gönülden dua etmek, Kur’an okumak bizi manevî olarak da inşallah dengeleyecektir. Bu arada, tedbirlere uyarak ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmak da önemlidir.