Toplum Bozulmaya BEN’le Başladı

Toplum Bozulmaya BEN’le Başladı

İslam’la tanışınca dünya, yep yeni bir boyutta yaşanır oldu hayat. Câhiliyeden kalma tüm kötü huylardan arınmaya başladı Müslümanlar. İnsanlık kabuk değiştirdi âdeta. Toplumda hüküm süren zulüm, riya, tamahkarlık, isyan gibi olumsuz davranışlar merhamet, ihlas, kanaat, sabır gibi ulvi hassasiyetlerle yer değiştirdi. Toplumsal hayatı tehdit eden bencilliğin yerini, onun zıddı olan, insanlar arasında güçlü bağ ve güven inşa eden bir değere yani “Diğerkâmlığa”  bıraktı.

Bu değişim süreci Müslümanlar için ilk inen Kur’an ayetiyle Resûllullah sallallahu aleyhi vesellem’in örnekliğinde başlamış oldu. Müslümanlar Rablerinin rızasına ulaşmak için Kur’an ve sünnet ışığında evvela kendi nefislerini terbiye etmeye başladılar. Benliğin istek ve arzuları Allah’ın emir ve yasaklarına uyarlandı. Bencillik hep bir iman zafiyeti olarak görüldü. Diğerkâmlık yani “hiçbir çıkar düşüncesine dayanmadan başkalarını düşünme, başkalarının menfaatlerini kendi menfaatinden üstün tutma” anlayışı teşvik edildi ve her zaman ön planda tutuldu.  Her mümin kendisini “Sizden biriniz kendisi için istediğini, mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamaz.” (Tirmizî, Sıfat’ül Kıyâme 59) hadîs-i şerifinin muhatabı olarak gördüğünden bu anlayışa sahip bireylerin oluşturduğu aileler Müslüman toplumunun çekirdeğini oluşturdu. Böylelikle İslam topraklarında güven, huzur ve mutluk hâkim oldu.

O zamandan bu zamana çok şey değişti. Müslümanlar  İslam’la kazandıkları ahlaki değerleri Kur’an ve sünnetten uzaklaştıkça kaybetmeye başladılar ne yazık ki.

18. Yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde  Müslüman toplumlar dahil tüm dünyaya  kimi bilim adamları, yazarlar ve medya kuruluşları tarafından bencillik virüsü enjekte edilmeye başlandı. Böylelikle fertler ve cemiyetler yaradılış programlarından saptırılıp, pasifleştirilerek, psikolojik yönlendirilmeler sayesinde daha kolay  kontrol edilebilir hâle getirildi.  Bunda elbette film ve dizi sektörünün, İslam anlayışı ile bağdaşmayan kitap, reklam ve yayınların katkısı çok büyük.

Bu yönlendirmeler neticesinde toplumda “Ben” zihniyeti yeniden hortladı, bununla da kalmadı, bencillik bir yaşam tarzı olarak yeniden hayatın merkezine yerleştirildi.

Günümüzün globalleşen dünyasında “başarılı ve özgüvenli bireyler yetiştirme” kisvesi altında narsistik ve bencillik felsefesi dayatılmaya başlandı. Bu felsefeden etkilenen bireylerin sayısı çoğaldıkça toplumu ayakta tutan değerler yok olmaya, en başta da aile kurumu yozlaşmaya yüz tuttu.

Eğer Müslümanlar topluma yayılan bu tür virüslere karşı önlem almazlarsa bu dejenerasyonun bedeli aile için  çok ağır olacak. Son yıllarda yapılan istatistiklerde ortaya çıkan evlenme ve boşanma oranlarına bakılınca bu gerçeği açıkça görmek mümkün. Günümüzde boşanmalar öncelikli olarak “Ben´den Biz´e” geçiş sağlanamadığı için gerçekleşiyor.  Zaten bencilliğin hüküm sürdüğü, aile ferdlerinin kendi çıkar ve menfaatini önde tuttuğu bir ailede güven, huzur ve mutluluğun tesis edilmesi mümkün olmadığı gibi, bu tip ailelerin yıkılması da doğaldır. Ailenin yıkımı koca bir toplumu ifsat etmenin de en etkili yoludur. Çünkü toplum bir vücut gibidir. 

Toplumun en küçük yapı taşı ise ailedir. Toplumu bozmak için evvela aileyi bozmak gerekir. Çünkü bozuk bir ailede  toplumu ayakta tutacak madden ve manen sağlıklı bireyler yetiştiremezsiniz. Halbuki kucağında gelecek nesilleri yetiştiren aile ne kadar sağlıklı, güçlü ve manevi değerleri yüksek olursa toplum da o kadar sağlıklı, ahlaklı ve imanlı bireyler kazanır.

Al-i İmran suresinin 110´uncu ayetindeki  “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” emrinin muhatabı biz Müslümanlar olduğumuza göre  toplumun inşasından da sorumluyuz demektir. Bu sorumluluğun gereği  olarak Müslümanların aileye sahip çıkması hayati bir önem taşıyor. Benliği ön planda tutan, ikili ilişkilerde sürekli üstün olma çabası yerine, nefislerin terbiye edilmesi, ahlaki değerlerin korunması ve  unutulmaya yüz tutan diğerkâmlık anlayışının insanlığa  yeniden kazandırılması gerekiyor. Unutmayalım ki izlediklerimiz, dinlediklerimiz yani meşğul olduğumuz şeylerin düşünce ve davranışlarımız üzerinde büyük etkisi vardır. Bu yüzden İslami değerleri yansıtmayan her türlü ses ve görüntüden Müslüman’ın uzak durması icap eder. İnsanı ahlaki değerlerinden uzaklaştıran birçok virüs bu yolla topluma yayılıyor. Duyarlı ve uyanık olmak zorundayız.”

*Gülümser Arslan evli ve 3 çocuk annesidir. Almanya’da Sosyalpedagoji bölümünden mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi’nde Aile Danışmanlığı eğitimi almıştır. Arslan, ayrıca sistem danışmanıdır. “Starke Eltern -starke Kinder” adlı eğitim programda eğitmendir. Annelere “Anne Destek Atölyesi” (ADA) ismiyle Türkçe olarak İslami değerler çerçevesinde sertifikalı olarak eğitim vermektedir. Arslan, aynı zamanda “Bildungswerk der Hessischen Wirtschaft” kurumunda çalışmaktadır.

Benzer Haberler