Tevazu

Tevazu

Mücâşi oğullarının kardeşi Iyâz b. Hımâr (r.a.) anlatıyor: Bir gün Resûlullah (s.a.v.) aramızda ayağa kalkarak şöyle konuştu:

“Şüphesiz ki, Allah Teâlâ sizin mütevazı olmanızı bana vahyetti (emretti). Tâ ki kimse kimseye karşı böbürlenmesin ve ona taşkınlık yapmasın!”.1

Hadisin açıklaması şu şekildedir:

Resûl-i Ekrem içten gelerek tevazu gösteren kimsenin derecesinin yükseltileceğini haber verir: “Hiçbir sadaka malı eksiltmez. Aftan dolayı Allah bir kulun ancak izzet ve şerefini artırır. Allah için tevazu gösteren bir kimseyi Allah ancak yükseltir.”2

Özellikle gençlerin hedef kitlesi olarak düşünülüp dile getirilen şu tavsiye, tarihî tecrübenin söylettiği hikmetler olmalıdır: “Sözlerin tatlı, tavırların zarif olsun. İnsanın kabası, ısırgan köpek gibidir, herkes tarafından taşlanır. Kibirli olma. Kibirli insan sarımsak kokan ağız gibidir. Herkesi kendisinden uzaklaştırır.”3  Çünkü tabiatı itibariyle insan, başkalarını hor ve aşağı görerek “ben şöyleyim, böyleyim.” diyerek kendi benliğini öne çıkaran insan tipinden hoşlanmaz.

Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğütleri kıssa eden Yüce Kur’an, muhatabının dikkatini bu noktaya çeker: “Küçümseyerek/ kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah kendini beğenip övünüp duranları asla sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol, sesini de alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.”4 Kur’an’ın ilk muhatabı Resûl-i Ekrem bu ve benzeri hitapları hayatının her kademesinde dikkate almış, yaş ve seviye itibariyle karşılaştığı farklı insan gruplarına tevazu ahlâkını göstermiştir. İlgili rivayetlerden birisi şu hadisedir: Ebû Mes’ûd (r.a.) anlatıyor: Bir adam, Resûl-i Ekrem ile görüşmek üzere geldi. Fakat adamı heyecan sardığından titremeye başladı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), “Sakin ol, ben bir kral değilim. Ancak ben, kurutulmuş et (kadîd) yiyen Kureyş kabilesinden bir kadının oğluyum!”5  buyurarak adamı sükûnete davet etmiş ve müşfik ses tonuyla onun heyecanını yatıştırmıştı. Hadis, Resûl-i Ekrem’in insanlarla olan sosyal münasebetlerinde mütevazı ve tabii olduğunu göstermektedir. Kadın-erkek her Müslüman, Resûlullah (s.a.v.)’in bu tabii hâlini, tevazu ahlâkını ve nezâket anlayışını önemli bir görgü kuralı (âdab-ı muâşeret) olarak benimsemeli ve sosyal hayatında uygulamalıdır.

  1. Müslim, Cennet, 64; Ebû Dâvud, Edeb, 40; Tirmizî, Menâkıb, 67; İbn Mâce, Zühd, 16, 23.
  2. Müslim, Birr, 69; Tirmizî, Birr, 82; Dârimî, Zekât, 34; Muvatta’, Sadaka, 12; Ahmed b. Hanbel, II, 386.
  3. Başgil, a.g.e., s. 73.
  4. Lokmân 31/18-19
  5. İbn Mâce, Et’ıme, 30. Hadisin isnâdı sahihtir.

Benzer Haberler