Vesvese, Aldatmaca ve Hakikat

Vesvese, Aldatmaca ve Hakikat

Kur’an’ın son suresi olan Nas suresi’nde (114:1-6) Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

“De ki: Cinlerden olsun, insanlardan olsun, insanların kalplerine vesvese sokan sinsi şeytanın şerrinden insanların Rabbine, insanların Mâlik ve Hakîmine, insanların ilâhına sığınırım!”

Ayetlerin Arapçasında “şeytan” kelimesi geçmediği hâlde birçok mealde geçmesinin sebebi “vesvâs” kelimesindendir. Dördüncü ayette “el-vesvâs” yani “vesvese verenin” birçok müfessire göre şeytan olduğunda şüphe yoktur. Mealde “sinsi” olarak çevrilen kelime ise ”el-hannâs”dır. Yine bazı müfessirlere göre bu isim şeytanın isimlerindendir. Hannâs kelimesini Allah, Kur’an’da iki yerde zikreder. Biri bu ayette bir diğeri ise Tekvîr suresi’nin 15. ayetinde türevi olan “hunnesi ifadesinde “gizlenen yıldızları” kasteder. Sıfat olarak el-hannâs’ın manası “gizli hareket eden ve geri çekilen”dir. İlk müfessirlerden ve Tâbiîn’den olan Said b. Cübeyr’e göre şeytan, insana Allah’ı zikretmediği zaman gizlice ve sinsice yanaşır ve vesvesesini verdikten sonra tekrar gizlenir.

AİLE | 28 Kasım 2022 Evlilik Eksikleri Tamamlama Eylemidir 28 Kasım 2022

PEKİ NEDİR BU VESVESE?

Türkçe meallerde sıklıkla kullanılmasına rağmen Allah Kur’an’da vesvese ve türevi kelimeleri sadece beş kere zikreder. Türkçe Kur’an meallerinde ve hatta hadislerin çoğunluğunda vesveseden bahsedilen yerlerde Arapça orijinalinde vesvese kelimesi kullanmış değildir. Farklı kelimeler (ğarra, ğarûr, şekk, hamazât vs.) vesvese manasında tercüme edilmiştir. “Kur’an Yolu” tefsirine göre vesvese kelimesi hâlihazırda “şüphe, tereddüt, kuruntu, gizli söz, kişinin içinden geçen düşünce” anlamını taşır. Bir kavram olarak vesvese,zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kötü ya da faydasız bir düşünce ve davranışa sürükleyen kaynağı belirsiz fikir, şüphe ve kuruntu demektir. İsfahânî’nin müfredatında vesvese, “değersiz ve adi düşünce” olarak tanımlanır. Bu açıklamalar vesvese kavramını bütünüyle anlamaya yetmez, aksine onun etkisine odaklanır. Peki nedir insanı tereddütte bırakan, şüpheye düşüren veya kötü ve faydasız düşünceye sürükleyen şey? Vesvese konusu kötü olan her şey olabilir denilse dahi, Allah Kur’an’da vesveseyi sadece bir konu çerçevesinde kullanır: Ölüm korkusu / ebedî hayat arzusu.

Kur’an’da sıfat olarak “el-vesvâs” ve fiil olarak “yuvesvisu” Nas suresi’nde geçer. Rabbimiz “vesvese” kelimesini Araf Suresi 20 ve Taha Suresi 120.ayetinde ve “tuvesvisu” türevi Kaf suresinin 16. ayetinde zikreder. A’râf suresi’nin 20 ve Tâhâ suresi’nin 120. ayetlerindeki “vesvese” şeytanın Âdem ve Havva atalarımızı “dünyada ölümsüzlük” ile aldatmasıyla alakalıdır. Bu ayetlerde şeytan her ikisini “melek olmakla”, “ebedî hayatta kalmakla”, “ebedî hayatı bahşeden ağaçla” veya “ebedi saltanat” vesvesesi ile kandırmıştır.

ÖLÜMÜN HAK OLDUĞUNU BİLMEYEN VAR MIDIR?

Ebedî hayat ile aldanmak ölümden korkmak ile mümkündür. Peki bu dünyada ölümün hak olduğunu bilmeyen var mıdır? En azılı zalim bile ölümün tek hakikat olduğunu dile getirmesine rağmen dünyada ebedî hayat ile şeytan nasıl aldatabilir? Tarih yüzlerce misaller ile ebedî saltanatın olmadığını/ olamayacağını gösterdiği hâlde, böyle bir hayale kapılmanın sebebi ne olabilir? İşte burada insan ve cinlerden oluşan şeytanların vesvesesi önem kazanır. Ölümün gerçek olduğunu bildiği hâlde ölümden korkarak ondan kaçma saçmalığı ya da onu görmezlikten gelme ahmaklığı bu vesvese ile gelişir. İnsanda bir türlü bitmeyen hırs, nankörlük ve kibir de bu ebedî hayata kapılma vesvesenin gerçekleşmesi için etkenlerdir. Ne güzel demiş âlemlere rahmet olarak gönderilen: “Ademoğlunu topraktan başka bir şey doyurmaz!” (Buharî, Rikak, 10)

Bu hırs, nankörlük ve kibirden dolayı günümüz teknolojisi ile ölümden kaçmak isteyen veya ebedi hayatı arayanların olduğunu biliyoruz. Yaşlanmayı önleme konusunda yavaş yaşlanan veya kendi kendini rehabilite edebilen hayvanların DNA’sı üzerinden modern tıpta ilerlemeler kaydedilmiş olsa dahi, yine de aynı uzmanlar insanın (şimdilik) 120 yaşından fazla ömrü olamayacağını ileri sürmektedirler. Peki bu geçici gerçek onları durdurur mu? Hayır. “Ölümden ne kadar kaçabilirsek o kadar iyidir” düşüncesi ile teknolojileri geliştirmekten, tabiatın parçası oldukları hâlde ona hâkim olmaya çalışmaktan vazgeçmeyecekler, fakat nihaî olarak ölümün yine de geleceğini inkâr edememektedirler. Yine günümüzde bazı devletlerin (yani yöneticilerin) dünyadaki hükümdarlıkları ebediymiş gibi hareket ettiğini, kibirlenerek nice toplumlara ve özellikle son yüzyıllarda Müslümanlara yaptıkları zulmü biliyoruz. Buna rağmen onlar bu kibirlerinin ve zulümlerinin sonları olacağını anlayamayacak kadar akletmekten ve tevazudan uzaktırlar.

ALLAH’I ZİKRETMEK VESVESEYİ ÖNLER Mİ?

Bu verilen misaller her insanı bağlamayabilir. Bunlar daha çok zenginleri ve politikacıları bağlayabilir. Şeytan bunları aldatmakta da pek zorlanmaz sanırım. Peki ya diğerlerini nasıl aldatabilir? Bu sorunun cevabını Kâf suresi’nin 16. ayetteki vesvese kullanımı ile cevaplayabiliriz. Bu ayette “tuvesvisu” fiili insanın kendisindeki fısıldamaları” kasteder. Bu fısıldama yani vesvese, bir önceki ayet (Kâf suresi, 50:15) dikkate alındığında ortaya çıkar ve insanın içinde yeniden yaratılacağına dair şüphe olduğu anlaşılır. Dünya hayatı dışında başka bir hayat hakkında şüphe oluşturmak, ölümün hak olduğunu bildiği hâlde ondan kaçar gibi dünyada ebedi yaşama arzusu, şeytanın insanın kalbine – Allah’ı zikretmediği zamanlarda – sinsice ve gizlice verdiği vesvesenin ta kendisidir. Kâf suresi’nin 16. ayetinde Allah yine insana şah damarından daha yakın olduğunu ve insanın içinden geçeni bildiğini söyler. 17. ve 18. ayette geçen her sözün iki melek tarafından zapt edildiğini de hatırlattıktan sonra 19. ayette “vesvesenin” kendisine değinir: “Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, ‘İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir.’ denir.”

Burada müjde de vardır. Allah insanı içinden geçirdiği şüphe ve düşünceleri ile hesaba çekmeyecektir. Melekler sadece düşüncenin fiiliyata geçirilmesini kaydederler. Velhasıl önemli olan şeytanın verdiği vesvese sayesinde ahiret hakkında şüpheye kapılarak yaşamak değil; aksine Allah’ı hatırlamak ve bu vesveseye karşı durarak hayırlı amellerde bulunmak, muttaki olmaktır (Kâf suresi, 50:31). Muttaki kelimesinin “korkmak” manasını içermesi de ilginçtir.  Fakat burada “ölümden korkmak” değil Allah’tan, Allah’ın gazabından korkmak anlamı bulunur. Allah’tan korkanın da “ölümden korkusu” olmaz.

Abdullah b. Ömer’in “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış” sözünü burada hatırlayan olabilir. Fakat unutmamak gerekir ki bu cümle dünya hayatına bağlanmak için söylenmiş bir cümle değildir. Nitekim cümlenin ilk kısmı gerçeğe aykırıdır, ikinci kısımı ise gerçeğin kendisidir. Gerçeğe aykırı olana kendini kaptırmamakla beraber gerçek olana ağırlık vermek asıl olandır. İmtihan gerçeğinin bu dünyada olduğu bilinci ile bu dünyada görevlerimizi yerine getirmek, Allah’tan bu dünyadaki hayatımız için de iyilik istemek, yani O’na kul olmak ahiretimiz için esas olanıdır.

Ahirette ebedi hayatı bahşeden Allah’ın aksine şeytan, insanları bu dünyada var olmayan ve var olması Allah tarafından mümkün kılınmayan ebedilik ve ölüm korkusu ile aldatmaya çalışmaktadır. Bir tarafta hakikat diğer tarafta hakikat dışı süslü aldatmaca. Ne tuhaftır ki, bu aldatmacaya kapılan insanların sayısı da çoktur. Şeytan, bu kadarıyla kalmayıp vesveseyi gizlice verdiği için bir de hesap gününde: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı.” der. (Kâf suresi, 50:27) Bu sözleri onun ne kadar sinsi ve aldatıcı yolla kendisini aklamaya çalıştığını ve aldattıklarını nasıl yarı yolda bıraktığını gösterir.

Şeytanın ve – sonraki makalelerde değineceğimiz – insan ve cin şeytanların vesvesesinden Rabbimiz, Melikimiz ve tek İlahımız olan Allah’a sığınırız!