Avrupa ve Biz
- YAZARLAR
- 29 Kasım 2023
Avrupa..
Sadece bir coğrafya ismi değildir. Kendini Güneş’in battığı akşam coğrafyası olarak (Abendland) takdim etmektedir. Kuzey kutbunu tepe noktası olarak alan yeryüzü haritalarında, batıda kaldığı için kendisini Bat olarak niteleyen bir uygarlık projesidir. Yozlaşmış din adamları sınıfıyla ve devrimsel yenilenme imkânını yitirmiş olan kurumsallaşmış bir dinle, aydınların aklını ve vicdanını kullanarak mücadele etmesiyle oluşmuş ve bugünlere gelmiş, maneviyata mesafeli bir hayat kültürüdür. Üç-dört yüzyıldır, zahir ile batın, beden ile ruh, madde ile mana, fizik ile metafizik, suret ile sîret birbirinden ayrıştırılmış ve çatıştırılmıştır. Kendi içinde nısbî bütünlüğünü sağlamış, Yunan aklı, Roma hukuku ve Hıristiyanlık ahlakı üzerine kurulduğu iddiasındadır. Zihniyet planında inşa ettiği modernizmin değerlerini, yine kendi üretimi olan postmodern eleştiriler ile şüpheli hâle getirmiştir. Aydınlanma sürecinde ortaya attıkları değerlerini, kaos ve kargaşa dönemlerinde rafa kaldırmaktan çekinmemektedir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve özgürlükleri, acıktıklarında helvadan yaptıkları putları afiyetle yiyen müşrikler gibi, güvenlik kaygılarına feda etmektedir.
Kategori Yok Camia SayılarıVe Biz..
İnsanlık tarihinin en orijinal sorusu olan “Ben kimim” sorusuna, tarihinde verilmiş cevaplardan bihaber, fikri melekeleri iğfale uğramış ve “Ben”liğinden feragatinin neticesinde “BİZ” olmayı başaramamış günümüzün Doğusundan gelmiş aklı karışık çocuklarız. Kendi coğrafyasından, rahmetin kalktığı hissiyatıyla, Musa’nın yuvasından koparılıp Firavun’un sarayında büyütülmesi hikmetine benzer bir biçimde, dünya üzerinde Firavun’un sarayını andıran Batı’nın orta yerinde, kendi “Ben”ini ve kimliğini üreterek değil, tekrardan keşfederek “Biz” olmayı başarabilecek ve yine Musa’ya denk bir mücadele örneği sergileyerek, kendi tarihiyle ve din algılarıyla sağlıklı bir muhasebenin sonucunda, “küresel barış”a, mesken tuttuğu Batı coğrafyası üzerinden katkı sağlayacak olan Avrupalı Müslüman gençleriz. Vardığımız her meydan yerinde, maziden taşıyıp getirdiğimiz onurlu duruşu sergilemeliyiz. En çetin ve karmaşık dönemlerde bile, Yunus’un sözlerini kulaklara hoş gelecek ve gönüllere sinecek bir üslup ile terennüm etmeliyiz; “Biz gelmedik dava için, bizim işimiz sevda için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik”.
Şartlar çetin ve yolumuz uzun. Her türlü baskılara, yok saymalara vereceğimiz en etkin cevap, yüzümüzden eksik olmayacak olan tebessümümüzdür. Yoldaşımız Mevla olduktan sonra, bu yolda çekilen çileler bize lütuf, var olduğumuz mekânlar ise gülistan olacaktır.