Müslüman İyiliği Emreder Kötülükten Alıkoyar

Müslüman İyiliği Emreder Kötülükten Alıkoyar

Allah Teâlâ müminleri Kur’an’da, “…İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın…”[1] diye uyarır. Âyet-i kerîmeye göre nerede bir iyilik hareketi varsa veya “takva” vasfına uygun atılması gereken bir adım var ise, orada Müslüman birey öncü olarak bulunur. Nerede bir yanlışlık veya haksızlık varsa orada Müslüman bireyi görmek bir yana, yanlışlığın karşısında duran ve haksızlığın önlenmesi için olabildiğince gayret sarf eden öncü bir birey olarak bulunur. Müslüman, iyiliği emretmek kötülükten alıkoymak için âdeta mücadele eder.

“EMR-İ Bİ’L MA’RÛF VE NEHYİ ANİ’L MÜNKER”

Müslüman’ın sorumluluğu, en yakınından başlamak üzere geniş çevreye doğru yayılarak insanları iyiliğe çağırmaktır. Müslüman olmanın en önemli vecibelerinden birisi “emr-i bi’l ma’rûf ve nehyi ani’l münker” görevidir. Yani insanları iyiliğe çağırmak ve kötülükten alıkoymaktır. Rabbimiz, “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[2] buyurur. Kurtuluşa ermeyi kendisine hedef edinmiş olan bir Müslüman, etrafında olan olaylara karşı kayıtsız kalamaz. Kayıtsız kalmanın neticesi, bir gün kendisinin de içinde bulunduğu geminin toptan batması anlamına gelmesidir.

MÜSLÜMAN BİR OLAY KARŞISINDA KAYITSIZ KALAMAZ

Bu konuda Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurur: “Yolcular gemideki yerlerini kura ile belirlerler. Kura sonucu bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşir. Alt kata yerleşenler, burada su olmadığı için su ihtiyaçlarını görmek üzere üst kata çıkmak durumundadırlar. Su almak için üst kata çıktıkları vakit, üst kattakilerin yanından geçerler. Bunun üzerine kendi aralarında konuşurlar: “Payımıza düşen alt katta bir delik açsak da, su ihtiyacımızı buradan görsek ve yukarıdakileri rahatsız etmesek iyi olur” derler ve geminin alt kısmında bir delik açmaya başlarlar. Şimdi üst kattakiler bunları gördükleri hâlde bu yaptıkları işe göz yumar, ses çıkarmayarak ve engel olmazlar ise, açılan delikten içeriye su dolar ve gemi batar. Böylece sadece deliği açanlar değil, gemide olan hepsi boğulur. Eğer üst kattakiler onları bu işten men ederlerse kendileri de kurtulur, onları da kurtarmış olurlar.”

FAYDALI OLANDAN İSTİFADE ETMEK

Müslüman, yaşadığı topluma rengini katacağı gibi aynı zamanda o toplumun faydalı olan taraflarını da kendi üzerine almaktan çekinmez. Dinin özüne aykırı olmayan örfi özellikler, ihtiyaç ve duruma göre Müslüman bireyin özellikleri hâline dönüşebilir. Bu örfi özellikleri uygulanmasa bile, hiçbir zaman ayrışmanın bir nedeni hâline getirmez.

HAYAT | 10 Aralık 2020 Ma’rûfu Emretme ve Emir Yetkisinin Özellikleri 10 Aralık 2020

MÜSLÜMAN’IN GÖREVİ: iyiliği emretmek kötülükten alıkoymak

Daha önce bahsettiğimiz “emr-i bi’l ma’rûf ve nehyi ani’l münker” görevinin ifa edilmesi aşağıdaki 4 başlık altında ele alınmalıdır.

1- Hz. Ali şöyle buyurur: “Kimin hakikati söylediğini bilmek istiyorsan önce ‘hakikatin’ ne olduğunu bilmen ve kavraman gerekir.” Hakikat olduğunu zannettiğimiz “yanlış ve batıl” değerleri savunmamak için öncelikle “hakikatin” ne olduğu konusunda zihin ve düşünce dünyamızı zorlamak zorundayız. Olması için gayret sarfedilen ve olmaması için de uğraşılan konularda “hakikat” yolunda olduğumuza emin olmak durumundayız.

KUR’AN’IN EĞİTİM METODU

Kur’an’ın bir eğitim metodu olarak şu hususa dikkat etmek gerekir; örneğin alkol yasağı 4 ayrı aşamada uygulanmıştır. Alkolik birisinin tedavi yöntemi, o kişinin tedricen bu alışkanlığından kurtarılmaya çalışılmasıdır. Hakikat, alkolün haram olmasıdır, fakat alkolik bireyin bu özelliğinden kurtulması için yine haram olan o maddeyi tedricen azaltarak alması gerekecektir. Bu örnekte olduğu gibi, karşılaşılan sorun hakkında doğru tespit yapılmadığı ve gerekli olan tedrici tedavi uygulanmadığı durumlarda, hedefe ulaşılması mümkün olmayacak, haddizatında “hakikat” olan bir konunun doğrudan gündeme getirilmesi de bir fayda sağlamayacaktır.

YAPAMADIĞINIZI VEYA YAPMAYACAĞINIZI SÖYLEMEYİN!

2- İyiliği emreden ve kötülükten men eden bir Müslüman, Saff suresinin 2’nci ve 3’üncü ayetlerinde ifade edilen şartları yerine getirmeden görevini ifa etmiş olmaz. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler yapmadığınız-yapmayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz? Bu tavır Allah’ın hoşuna gitmemekte ve gazabını celb etmektedir.”[3] Ayette ifade edilen davranış her türlü samimiyetten uzak, hiçbir faydası ve etkisi olmayan, aksine güvenilirliğin sorgulanmasına vesile olan bir tutumdur.

EL İLE DEĞİŞTİR, DİL İLE SÖYLE, KALP İLE BUĞZ ET

3- Peygamberimizin şu hadisi ışığında görevimizi ifa etmeye çalışmamız gerekmektedir:

“Sizden biriniz çirkin bir iş görürse, onu eliyle değiştirsin; eğer buna gücü yetmezse, diliyle uyarsın; buna da gücü yetmezse, kalbiyle nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”

Yani; el ile değiştirilmesi mümkün olan hususlara bu şekilde müdahale edilmelidir. Bazı konularda el ile müdahalede bulunulması mümkün olmamakta ve hatta el ile müdahale zarar verebilmektedir. Bu durumlarda dil ile mücadele devreye girer. Bazen dil ile mücadele de aynı şekilde mümkün olmamakta, hatta zarar bile verebilir hâle gelmektedir. Bu durumlarda da kalp ile o işe buğz edilmelidir.

4- Müslüman kendisine yapılan kötülüklere Fussilet suresi 34-35’inci ayetlerde de emredildiği gibi “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur” davranır.

Kötülükleri en güzel bir şekilde bertaraf ederek, düşmanları bile dost hâline getirmek mümkün olabilmektedir. Bu hikmetli davranış ile hareket etmek, var olan yangına benzin dökerek daha da alevlendirmek yerine su dökerek yangının sönmesini sağlamaya vesile olacaktır.

KİMLER BU GÖREVİ ÜSTLENİR?

Müslüman olmanın vecibelerinden sayılan “iyiliği emretmek kötülükten alıkoymak” görevini kimler üstlenir?

1- Şahıslar: Her bir bireyin bu bağlamda sorumlulukları vardır. En yakınındakilerden başlayarak uzaktakilere doğru sorumluluk devam eder.

2- Kurumlar: Bireyler tarafından çözülmesi mümkün olmayan konular her zaman olmuştur-olacaktır. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” bağlamında birden fazla ellerin birleşip güç hâline geleceği kurumların oluşturulması, “farz-ı kifaye” dir. Bu kurumların kurucusu, yöneticisi veya en azından destekçisi olmak gerekmektedir.

İçerisinde yaşadığımız toplumlarda, genel toplumu ilgilendiren konularda da bu görevlerin yerine getirilmeye çalışılması gerekir. Mesela okullarda veli temsilcisi olmak, işyerlerinde işçi temsilcisi olmak, gayri müslim kurumlar ile bir araya gelip “Hilful Fudul” örneğinde olduğu gibi genel toplumun sorunlarını dert edinmek de, emr-i bi’l ma’rûf ve nehyi ani’l münker görevlerindendir. Bu tip oluşumlarda bulunmak bir bütün olarak Müslüman toplum açısından “farz-ı kifaye” boyutunda sorumluluktur.

 

[1] Mâide suresi, 5:2.

[2] Âl-i İmrân suresi, 3:104.

[3] Saff suresi, 61:2-3.