Belçika’dan Deprem Bölgesine Yardıma Koşan Doktor: “Sürekli Gizli Gizli Ağladım”

Yüzyılın depremi olarak tarihe geçen Pazarcık merkezli depremin izleri hâlâ tazeliğini koruyor. Yaşanan acının boyutunu unutmamak için gönüllü olarak deprem bölgesine giden doktor Feyza Topal ile bir röportaj yaptık. Hasene’nin sağlık ekibi ile deprem bölgesine gönüllü doktor olarak eşi Şakir Söğütlü ile beraber giden Dr. Feyza Topal, yaşadığı süreci ve duygularını Camia Haber’e anlattı.

Merhabalar Feyza hanım, kısaca kendinizden bahseder misiniz? 

Ben Feyza Topal, 10 yıldır aile hekimiyim. Belçika’nın Anvers şehrindeki Antwerpen  Üniversitesi’nde Tıp Fakültesi’nden 2013 yılında mezun oldum. Yaklaşık 7 yıldır kendi muayenehanemde görev yapıyorum.

Deprem bölgesine ne zaman gitmeye karar verdiniz?

Depremi duyar duymaz herkes gibi bizde yardımlarımızı gönderdik. Fakat sadece bu yardım içime sinmiyordu, “daha fazla ne yapabilirim” diye bir arayış içindeydim. B-fast’ın (Belçika İlk Yardım ve Destek Ekibi) Türkiye’ye yola çıktığını okuduktan sonra, eşim: “Madem sağlık ekipleri gönderiliyor, biz neden duruyoruz? Hadi biz de gidelim’’ dedi. Böylece “nasıl gidebiliriz” diye arayış içine girmiştik.

Deprem bölgesine Hasene ile gittiniz, nasıl oldu ve süreç nasıl işledi?

Çocukluğumdan beri İslam Toplumu Milli Görüş’le büyüdüğüm için, teşkilatın çalışmalarından ve Hasene’nin hizmetlerinden haberdardım. Bu bağlamda ilk önce bölge başkanımızla irtibata geçtik. ‘’Biz de sağlık ekibiyle gidebilir miyiz, bizim de bir katkımız olabilir mi?’’ diye danıştık. Allah ondan razı olsun, başkanımız Muhammed Ünal gönüllü formunu Hasene’nin web sitesinde doldurabileceğimizi söyledi. Formu doldurup aynı anda başka kuruluşlara da yazıldık, “neresi hayırlıysa orasıyla gidebilmeyi nasip et Rabbim”  diye dua etmiştim. Çok kısa bir süre sonra Hasene görevlisi Zehra Alver hanımdan cevap geldi ve biz birkaç gün içinde yola koyulduk.

Doktor Feyza Topal, deprem sonrası eşi Şakir Söğütlü ile birlikte deprem bölgesine gitti.

Öncelikle Yolculuğunuzu ve oraya varışınızı anlatır mısınız?

Uzun bir yolculuk oldu aslında. Oradaki insanlar acil yardım beklerken, insan bir an önce gitmek istiyor. Buradan çıkıp oraya ulaşmamız neredeyse 16 saatimizi aldı. Brüksel’den İstanbul aktarmalı Gaziantep Havalimanı’na uçtuk. Havaalanından Hasene gönüllüsü bizi alıp Kahramanmaraş Onikişubat Belediyesi’ndeki mobil kliniğe getirdi.

Oraya adımınızı attığınızda ilk ne hissettiniz?

Havaalanından yola çıktığımız anda yol üzerinde çökmüş binaları, bomboş evleri gördükçe bu depremin büyüklüğünü, açtığı zararları ve yaraları o anda daha iyi idrak ettim. Medyada gördüğümüzden çok daha vahim olduğunu anlamıştım.

Sonra ne yaptınız?

Kahramanmaraş’a girdiğimizde mobil kliniğe giderken yıkılan apartmanlardaki enkaz kurtarma çalışmalarını gördük. Hava soğuk ve heryer çok karanlıktı. Çadırlarda ya da dışarılarda insanlar görüyorduk ateş başında ısınmaya çalışan. Sonra mobil kliniğe geldik ve oradaki gönüllü sağlık ekipleriyle tanıştık. Kliniğin ve sahadaki çalışma sistemini anlattılar.

İki tane küçük çocuğunuz var bildiğim kadarıyla, onlardan nasıl ayrı kaldınız?

Hacca gitsem bile çocuklarımla beraber gitmek istiyorum diyordum, nereye gitsem onlarla beraber giderdim. Fakat görüntülerde gördüklerim ve o binlerce depremzede çocuğun içimdeki açtığı acı, elbette evlatlarımdan ayrılma acısını bastırdı. Onları önce Rabbime sonra aileme emanet edip yola çıktık. Allah sabrını verdi. Bu ayrılık bizi hiç üzmedi. Afet bölgesindeki tanıştığım çocukların yüzündeki  gülümseme her şeye değerdi. (kelimeler boğazıma düğümleniyor ve gerisini tamamlayamıyorum)

Çalışma durumu ve koordinasyon nasıl ilerledi ve yardımlar ne durumdaydı?

Hasene’nin bizden önceki sağlık ekibi, Allah hepsinden razı olsun, çok güzel hazırlamışlar. Mobil kliniği çok ihtiyaç olan özel bir noktaya kurmuşlar. Bir kısım sağlık ekibi orada görev yaparken, diğer ekiplerde sahada ihtiyaç olan bölgelere gidiyor, oralarda sağlık hizmeti veriyor. Aynı zamanda bir ekipte başka nerelerde sağlıkçılara ihtiyaç var, nerelere yardım götürebiliriz diye keşfe çıkıyordu. Elbette sağlık bakanlığıyla koordinasyonlu yürüyordu, çünkü hastaların sayısını kimliğini hesaplayabilmek için hastaların T.C. kimlik nosuyla kayıt alınıyordu.

Halkla iletişiminiz nasıldı?

Bizim insanımız, bizim ümmetimiz çok güzel zaten, Elhamdülillah. Yaratılanı severiz yaradandan ötürü sözünün tam yeriydi orası. Hiç tanımadığımız insanlarla sohbet edip, acılarını paylaşabilme yeri. Sözlerle anlatmak çok zor, o duyguları anlatmak… (gözleri doluyor). Sürekli yoğun duygular içerisindeydim. Bir yandan hüzünlüyüm. Insanlar vefat etmiş, insanlar sokakta, çocukların ayaklarında çorap yok… Bir yandan Rabbime şükrüm var, böyle güzel bir göreve gelebilmeyi bana nasip ettiği için. Bir yandan mutlu oluyorum insanların yarasını sarabildiğim, bir çocuğa sarılabildiğim için, bir yandan göz yaşlarımı durduramıyordum. Sürekli gizli gizli ağladım, o insanların üzüntüsü onlara yeterdi. Duygular ayna nöronlarıyla aktarılır ya, ben de o yüzden onlara gülümseye çalıştım.

En zorlandığınız durum neydi?

17 şubat Miraç kandili günü akşam üstü görevimizi bitirmiştik. Görevli arkadaşlarla beraber toplu kabire gitsek ve bizde dua etsek diye niyetlendik. Orası beni çok etkiledi. Oranın bu kadar zor olacağı aklıma gelmemişti. On ikinci gün olmasına rağmen sürekli cenaze arabalarının gelip gitmesi. Beraber gömülmüş iki çocuk mezarının görüntüsü. Bir kız çocuğunun ismini söyleyerek hitab eden dedenin sesi gitmiyor kulaklarımdan. Biz diğer tarafta hayatta kalanları iyileştirmeyle meşgul olunca, burası bana çok ağır geldi.

Halkın size olan tepkisi nasıldı ve siz nasıl karşılık veriyordunuz?

Muayene ettiğim bir teyze “Hasene ne demek?” diye sordu. Sonra “gerçekten de Hasene isminin hakkını veriyorsunuz’’ dedi. Sonra nereden geldiğimizi sordu ve “siz şimdi ta Avrupa’dan bize yardıma mı geldiniz” deyip saatlerce ağlamıştı.

Ne güzel insanlarla tanıştım anlatamam. Hele ekip arkadaşlarımız, Allah’ım hepsinden razı olsun. Böyle afetler yaşanmasın hiç ama bu güzel insanlarla Rabbim yine güzel görevlere gitmeyi nasip etsin. Yani hiç birbirimizi tanımasak da, sanki yıllardır tanışıyormuşuz ve beraber çalışıyormuşuz gibiydi.

Bu tecrübe hayatınızda neleri değiştirdi? Öncesi ve sonrası diyebilir miyiz hayatınız için?

Gitmeden önce hayatta gereksiz şeylere harcadığımız vaktin üzüntüsü vardı içimde. Hastalarımla ve yakınlarımla bunun mücadelesindeydim zaten. Özellikle çocuklarımız. O çocuklar bize verilen emanetler ve biz çok güzel bir nesil yetiştirme görevindeyiz. Demem o ki amel defterimizi kapatmayacak işlerle meşgul olalım, hem kendimiz için hem bizden sonrakiler için. Örneğin imanlı evlatlar yetiştireceğiz ki onlar bu güzel görevleri devralsınlar. Vaktimizi neye harcadığımız çok önemli.

Oraya gidip geldikten sonra bu bakış açımın doğrulunu farkettim. Hayat kısa, ömür kısa. Her vaktimizi hayır işlerinde değerlendirmemiz gerek. Arada sırada hatırladığımız ahiretin şimdi bana sürekli hatırlatılması. Ömrümün sonuna kadar bu duygunun içinde kalmak istiyorum. Oradaki insanların benim kalbime manen dokunmaları benim içimde sürekli kalıcı bir tefekkür duygusunu aktifleştirdi. Bu sebepten elhamdülillah böyle bir görevi bana nasip eden Rabbime elhamdülillah.

Yardımlar hakkında söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Birçok yer toparlandı. Aile hekimleri ve eczaneler açıldığı için geri döndük. Fakat Yardımlar bitmemeli! Orada tanıştığım birçok aile var her şeylerini kaybetmişler. Onlarla kardeş aile olduk. Hayat boyu görüşmeyi planlıyorum. Hâlâ desteklerimize çok ihtiyaçları var. Onlar bir gün rahata erdiğinde, çocuklar okula gidebildiklerinde, işlerine gittiklerinde ve kendi evlerine rahatça uyuduklarında, işte o zaman biz de rahat uyuyabileceğiz.(c)