“Benim De Bir Evim Olsa”

“Benim De Bir Evim Olsa”

İslam hukuku kaynaklarında zikredilen para ile bugün tedavülde bulunan paralar arasında, para olma özelliği dışında bir benzerlik yoktur. Ayrıca İslam’ın faiz telakkisi ile kapitalist sistemin faiz telakkisi arasında köklü ve asla yönelik farklar bulunmaktadır. Faizin tahakkuk ettiği en önemli vasıtalardan biri de nakit paralardır. Günümüzde kullanılan paralar artık vasıf değiştirmiş, fıkıh kitaplarımızda geçen altın ve gümüş paralar bugün tedavülden kalkmış bulunmaktadır. Günümüzde kullanılan paralara faiz tahakkuk ettirilerek haksız kazanç sağlanmaktadır. Halbuki İslam, fert ve toplumda sosyal adaleti temin etmeyi ve ekonomik hayatı derinden olumsuz etkileyen bütün uygulamaları yasaklamıştır. Özellikle iktisadî alanda tefecilik, karaborsacılık, faiz ve haksız kazanç kesin olarak yasaklanmış ve karşılığında helal kazanç, ticaret, alın teri ve el emeği teşvik edilmiştir. Allah Teâlâ (c.c.) kitabında şöyle buyurur, “Allah, ticareti helal ve fakat faizi haram kılmıştır.”[1]

“FAİZ TÜM İNSANLIĞIN PROBLEMİDİR”

Geçmişte tartışılmış ve insanlık var olduğu müddetçe tartışılmaya devam edecek olan faiz, yalnız bu konuda çok duyarlı olan Müslümanların değil, tüm insanlığın problemidir. İnsanlığın selim fıtratı onu reddetmekle birlikte, ondan tamamen kurtulmak da kolay değildir.[2]

Tarih boyunca faiz yoluyla sağlanan finansman için çeşitli usuller ihdas edilmiştir. En yaygın usul şöyledir: Sermayeyi ya da malı elinde tutan kişi ya da kuruluşun, rant sağlamak maksadıyla sermayesini ya da malını, finansman açığı yaşayanlara ya da mala muhtaç olanlara faiz şartıyla borç olarak vermesi ve vâde dolduğunda da anaparayla birlikte faizini tahsil etmesidir. Faiz, tarihin geçmiş uzun dönemleri boyunca tefeciler tarafından kullanılmıştır ve hâlen de kullanılmaktadır.[3]

Bilindiği üzere “faiz” detaylı bir konudur. Biz kısaca tarifini verecek ve ilgisi bulunan hususları ele almaya çalışacağız.

FAİZ NE DEMEK?

Türkçe’deki yaygın karşılığı “faiz” olan Arapça ribâ kelimesi sözlükte “fazlalık, nema, artma, çoğalma: yükseğe çıkma; (beden) serpilip gelişme” gibi anlamlara gelir.[4] Fıkıh litera­türünde ise ribâ, borç verilen bir parayı veya malı belli bir süre sonunda belirli bir fazlalıkla yahut borç ilişkisinden do­ğan ve süresinde ödenmeyen bir alacağa ek vade tanıyıp bu süreye karşılık onu fazlalıkla geri almanın veya bu şekilde alınan fazlalığın adıdır.[5]

BANKALARIN ROLÜ

Banka, ser­maye, para ve kredi ile ilgili her türlü işlemi yapan mali aracı ku­rumdur. Bankaların bir kısmı, ihtiyaç fazlası birikimleri toplama ve yatırıma yönlendirme sü­recinde kredi sistemini esas alırken, diğer kısmı ortaklık sistemini esas alır. Tasarrufların faizli kredi ilişkisi çerçeve­sinde toplanıp değerlendirildiği sisteme kredi sistemi; ortaklık ilişkisi çerçevesinde toplanıp ticaret veya ortaklıklar yoluyla işletilmesine ise, ortaklık sistemi adı verilir. Günümüzde kredi sistemini faizli bankalar, ortaklık sistemini ise, faizsiz bankalar uygulamaktadır.

BAZI TERİMLERİN TANIMI

Kredi, dilimizde mali itibar, güven, kredili alış-veriş anlamlarında kullanılmaktadır. Genel olarak kredi, belli bir süre sonra ödenmek vaadiyle mal, hizmet veya satın alma gücü sağlanması şeklinde tanımlanabilir. Başka bir anlatımla kredi, bir mevcudun belli bir süre sonra geri alınmak kaydıyla verilmesi veya verilmiş bir varlığın ödenmesine kefil alınmasıdır.

İpotek, hâlen mevcut veya ileride açılacak kredilerin teminatını oluşturmak için, belirli bir taşınmazın teminat gösterilmesidir. Borçlu borcunu ödemediği takdirde, alacaklı ipotekli taşınmazı satarak, satış bedelinden alacağını tahsil etmek imkânına sahiptir. Zarûret, sözlükte şiddetli sıkıntı demektir. Iztırar mastarından isimdir. Iztırar ise, bir şeye muhtaç olmak demektir.[6]

Fıkıh ıstılahı olarak zaruret, dinin, nefsin, aklın, nesebin ve malın muhafazasından ibaret olan beş temel haktan birinin ciddi şekilde tehdit edilmesi veya zarara uğrayacak şekle gelmesidir. Daha geniş manasıyla zaruret Mecelle’de şöyle tarif edilmiştir. Zaruret, dinin yasak ettiği bir şeyi, yapmaya veya yemeye mecbur eden, durumdur.[7] Zaruret hâlinin en aşağı derecesi ise ihtiyaç hâlidir. Bir Fıkıh kaidesi olarak “umumi ihtiyaçlar zaruret menzilesine indirilir” denilmiştir. Zaruretlerin ölçüsü ise zaruretin miktarı kadardır.

MESKEN OLARAK BİR EVİN SATIN ALINMASI

Bütün bu izahlardan sonra içinde yaşadığımız zor şartlarda yaşayan Müslümanların, kredi ile ev almaları noktasında şunları ifade edebiliriz. İhtilaflı olan bu konuya ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Genelde kredi veren kurumların faizli akidlerle de meşgul olduklarını göz önünde bulundurarak, ipotekli kredi adı altında yapılan bu vadeli satışı, sadece “havaic-i asliyyenin” temini ile sınırlandırmak uygun olur. Bu da mesken olarak kullanılabilecek bir tane evin satın alınmasıdır. Çünkü mesken bir insanın havaic-i asliyesinden yani, vazgeçilmez asıl ihtiyaçlarındandır. Alınacak kredinin katılımcı bankalardan alınması efdaldir. Çünkü bu bankalar, faizsiz bankacılık sistemi ile çalışmaktadırlar.

 

[1] Bakara Suresi, Ayet 275.

[2] Aktepe, İshak Emin, İslam hukuku çerçevesinde finansman ve bankacılık, İstanbul 2010, s. 14.

[3] Aktepe, İshak Emin, İslam hukuku çerçevesinde finansman ve bankacılık, istanbul 2010, s. 45.

[4] Karaman, Fikret, Dinî Kavramlar Sözlüğü”, Ribâ Maddesi, DİB Yay., Ankara 2006, s. 555.

[5] Bardakoğlu, Ali, “Ribâ Maddesi”, İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, Editör: İbrahim Kâfi Dönmez, MİFAV Yay., İst. 2006, Cilt 3, s. 1668.

[6] İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, c. 5, s.  484. “ıztırar” maddesi.

[7] Ali Haydar, Dürerü’l-hükkam fi Şerh-i Gureri’l-ahkam, Darul kutub el ilmiyye, Beyrut, c. 1/s. 34.