İslami Açıdan Organ Bağışı
- HAYATSürmanşet 1
- 6 Şubat 2023
İnsan mükerrem bir varlıktır. İnsanın vücut azaları da saygıya layıktır. Bu sebeple de organları üzerinde yapılacak tasarruflar konusunda varılacak hükümler arasında da farklılıklar olacaktır. İnsanın sağlını korumak, öncelikli görevdir. Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinlerde beş esastan birisi de canın korunmasıdır. Hasta insanın yeniden sağlığına kavuşması için tedavi görmesi ve maddi manevi her türlü çareye başvurması gerekir. Allah Resûlü (s.a.v.) “Allah hem derdi hem de devayı göndermiş, her hastalığa bir çare yaratmıştır. Tedavi olun, ancak tedavide haramı kullanmayın.”[1] buyurmuştur.
Tedavi için gerekli çarelerden biri de organ ve doku naklidir. Organ ve doku nakli konularında ne nasslarda ne de klasik fıkıh kaynaklarında açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla da son devir İslam âlimleri organ nakli konusuna ihtiyatla yaklaşmışlardır. Artık organ nakli, dünyada çok sayıda hasta için ümit kaynağı olmuştur. Ancak, organ naklinin caiz olması hususunda âlimlerimiz ihtilaf etmişlerdir.[2] En basit tarifiyle organ nakli, vücutta görevini yapamayan bir organın yerine canlıdan veya ölüden alınacak sağlam ve aynı görevi üstlenecek bir organın nakledilmesidir.[3]
ORGAN NAKLİNİN DİNÎ HÜKMÜ NEDİR?
Organ nakli için sağlıklı bir başka organa ihtiyaç vardır. Böyle bir organ ise canlıdan canlıya veya kadavradan canlıya olmak üzere iki yolla temin edilmektedir. Canlıdan canlıya nakli yapılacak organ alındığı zaman organ veren kişiye zarar vermeyecek şekilde olmalıdır. Bu da ancak çift organlardan birisinin alınması veya organ tek de olsa geriye kalan kısmın organ verene yeterli olmasıyla mümkündür. Örneğin, böbreklerden birisinin alınması, karaciğer ve pankreastan parça alınması gibi. Kadavradan alınacak organın vericinin -ale’l ihtilaf- beyin ölümünün gerçekleşmesi, organların kullanılabilir olması ve gerekli yasal izinlerin alınmasıyla mümkün olur.[4]
YAŞAYAN KİŞİLERDEN ORGAN ALINMASI
Yaşayan bir insanın hayatını tehlikeye sokacak (kalp, beyin gibi) bir organının alınmasına ve başkasına nakledilmesine hiçbir İslam âlimi olur dememiştir. Şayet nakil işlemi organını verenin izni ile olmuşsa intihar etmiş sayılır. İzni alınmadan organı alınmış ise bunu yapanlar o şahsı katletmiş olurlar. Her ikisi de caiz değildir ve haramdır. “Çünkü burada, hukukullah vardır ve Allah hakkının söz konusu olduğu yerde isar (fedakârlık) caiz değildir.”[5]
HAYATÎ OLMAYAN ORGANLARIN NAKLİ
Hayatta olan bir insanın kendi rızasıyla hayatını kısa ve uzun vadede tehlikeye atmayacak, herhangi bir organını bir başkasına verme konusunun caiz olup olmaması şekliyle iki görüş ortaya çıkmıştır.
ORGAN NAKLİ HARAMDIR DİYENLER
Organ nakline haramdır diyen âlimlere[6] göre, canlı bir insandan organ alıp bir başkasına nakletmek, zaruret hâlinde de olsa haramdır.[7] Böyle bir nakli yapanlar asî olurlar, tövbe ve istiğfar etmeleri gerekir. Hatta ta’zîr cezasına çarptırılır.[8]
Bunlara göre, insan mükerrem bir varlıktır.[9] İster canlı olsun isterse vefat etmiş olsun cesedine müdahale edilemez, organları bir başkasına verilemez. Zira Allah (cc), insan vücudunu kendisi istifade etsin ve yaşasın diye yaratmıştır. İnsanın kendisinin bile hiçbir tasarruf hakkı yoktur. Bu noktadan hareketle, canlıdan nakil yapılamaz. Zatında haram olan bir şey, mutlak manada hediye bile edilemez.[10]
Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz, “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın”[11] ve “Kendi kendinizi öldürmeyin“[12] buyurmaktadır. Organ nakli esnasında ve sonrasında kişi kendini tehlikeye atmaktadır ki bu caiz değildir.
Günümüzde organ mafyalarının muhtaç insanlara para vererek ya da kaçırarak organlarını sattıkları bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla büyük bir fesadın önü tıkanmalıdır. İslam hukukundaki “Sedd-i Zerâi’’ prensibine dayanarak nakle caiz demek mümkün değildir.[13]
ORGAN NAKLİNE ŞARTLI CEVAZ VERENLER
Bu görüşteki âlimler, yaşayan kişinin rızası ile muhtaç olan birine şartlarına uyulması hâlinde organ nakline cevaz vermektedirler.[14] Günümüzün önde gelen âlimleri ve fetva kurumları bu görüştedirler.[15]
Bunlara göre, zaruret hükümleri burada da geçerlidir. “Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.”[16] ayeti bu durumu da kapsar. Kur’an ve sünnette konu ile alakalı sarih bir hüküm olmadığı için “Eşyada asl olan mübah olmasıdır” kaidesince organ nakli de mübahtır. Bir kişi kendi organlarında tasarruf yapabilir. Örneğin diyet almayabilir ve affedebilir.
Ancak bu gruptakiler aşağıdaki şartlar dahilinde bunun yapılabileceğini ifade ediyorlar. Bu şartlar şunlardır: Vericiden zorla değil, kendi isteğiyle alınmalı. Zaruret hâli bulunmalıdır. Organ nakli ameliyatının başarılı olacağına dair zann-ı galibin bulunması. Organı alınanın bundan sonraki hayatına zarar verecek bir etki kalmaması. Alınan organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması.[17]
KADAVRADAN ORGAN NAKLİ
Kadavra ölü demektir. Ölüm (mevt) hayatın zıddıdır. Birçok tarifi yapılan ölümün en meşhur tarifi bedenden ruhun ayrılmasıdır. Ölüden organ nakli konusunda organ nakline mutlak manada karşı olanlar burada da karşıdırlar. Cevaz verenler ise ölümden maksadın yukarda tarifi yapılan ölüm olması gerekir derler. Bugün ölüden organ nakli denildiği zaman beyin ölümü tanısı konmuş olan hastalar akla gelmektedir. Beyin ölümü gerçekleşmiş olan kişilerden organ alınması konusunda da Fıkıh âlimleri cevaz verenler veya vermeyenler diye ikiye ayrılmışlardır.
Bütün bu konularda Din İstişare Kurulu olarak şu esaslar çerçevesinde hareket edilmesini ifade etmekteyiz.
- İnsan, hayatta iken de öldükten sonra da renk, ırk ve din farkı gözetilmeksizin vücut dokunulmazlığına sahiptir.
- İnsanın yaşama hakkı ne kadar önemli ise tedavi olma hakkı da o kadar lüzumludur.
- Canlıdan canlıya organ nakli için şu şartlar oluşmalıdır.
- Vericiden zorla değil, kendi rıza ve isteğiyle alınması.
- Zaruret ve ciddi bir ihtiyaç hâlinin bulunması.
- Böyle bir ameliyatın, başarılı olacağına dair işin uzmanlarınca güçlü bir kanaatin (zann-ı galib) oluşması.
- Alınacak organ veya doku karşılığında “hiçbir şekilde bedel/ücret” alınmaması.
- Alınan organın, sahibine zarar veremeyeceği yönünde, işin uzmanlarında güçlü bir kanaatin oluşması.
- Ölüden organ naklinin caiz olabilmesi için, şer’i ölümün gerçekleşmiş olması yani ölümün yakinen hâsıl olması gerekir. Beyin ölümü, koma hâlidir, ölüm değildir. Dolayısıyla beyin ölümü tanısı konan bir kimse canlıdır, fişinin çekilmesi ve organlarının alınması caiz değildir.
[1] Ebu Davud, Sünen, Daru’l Fikr, Tahkik: Muhyiddin Abdülhamid, c.4, s.7, Hadis Rakamı: 3874; Beyhakî, Sünenü’l Kübra, Dârü’l Baz, Mekke, 1994, M. Abdulkadir Ata, c.10, s.5, Hadis Rakamı: 19465;
[2] IGMG yayınlarından Fetâvâ 1, Organ Nakli konusu (muhtasaran)
[3] L., Keçecioğlu, N. ve Ersoy, F. Türkiye’de Organ Bağışı ve Nakline Bir Bakış, Diyaliz Transplantasyon ve Yanık Dergisi,2003, 14(2): 116.
[4] www.akdeniz.edu.tr, 2007.
[5] El-Buti, Muhammed Said Ramazan, İntifaü’l-İnsan bi A’dai cismi insanın Ahar Hayyen ev Meyyiten, Mecelletü Mecmai’l-Fıkhi’l-İslami, c.1, sayı 4, s.198.
[6] Bu görüşü savunan günümüz alimlerinden Abdullah el-Ğumari, M. Mutevelli eş-Şa’ravi, Hasan Eşşazeli, Muhammed el Esadi, Abdusselam es-Sukkeri, Hasan bin es-Sekkaf, vs…. Bkz, el Ğaybube edimağiyye s.178; Şa’ravi, Mecelle Akideti, s.14, 10/6/1997;
[7] el-Adevi, Abdurrahman, Cunun el-İlm fi Zira-atil E’da, Mecelle Minber el-İslam, s.30-34, 22. aded, 1992 ağostos.
[8] El-Ğumari, Abdullah, Tarif ehli’l İslam Bi enne’n Nakle’l Aduv Haram, Mektebetü’l Kahire,1997, 1. Baskı, Kahire. s.19.
[9] Şa’ravi, M. Mütevelli, 100 Sual 100 Cevap fi’l-Fıkhi’l-İslami, Mektebe et-Turas el-İslami, Kahire, 1983, Hazırlayan: Abdulkadir Ahmed Ata, s.78.
[10] Bkz. Haylamaz, Reşit, İslam Hukukuna Göre Organ ve Doku nakli; Et-Temimi, Recep Buyud, Munakaşa, Mecelletü Mecmai’l-Fıkhi’l-İslami, c.1, sayı 4, s. 467,468
[11] Bakara suresi, 2:195.
[12] Nisa suresi, 4:29.
[13] Age, s.157
[14] Gönenç, Halil, Günümüz Meselelerine Fetvalar, I-II, İlim Yayınları, İstanbul 1990, c. 2, s. 253.
[15] Bunlardan bazıları: Ezher Fetva Kurulu, Suudi Arabistan’daki İslam Konferansı Teşkilatı’na bağlı İslam Fıkıh Akademisi, Kuveyt Evkaf ve Din İşleri Başkanlığı’na bağlı Fetva Kurulu, Dünya İslam Birliği’ne bağlı Fıkıh Akademisi, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kuruludur.
[16] Maide suresi, 5:32.
[17] Mehmet, Talu, Dini Meselelerimiz Sorular ve Cevapları, Fatih Kitap evi, İstanbul- 1996, c.4, s.570-571.