Nasıl Dindarlık?

Nasıl Dindarlık?

Toplumsal kimliğe odaklanma, modernleşme ile birlikte dindar kesimde artmış; bu da giderek kimliğin hakikatle bağının zayıflamasına yol açmıştır. Modernleşmenin dindarlık karşıtı dayatmalarının da hatırı sayılır etkisiyle kimliğe aşırı vurgunun öne çıkması, dindarlık anlayışında da belirleyici olmuş, kimlik odaklı dindarlık algısını tetiklemiştir.

Toplumsal boyutun belirleyici olduğu kimlik, adeta sosyal ben oluveriyor. Sosyal ben, mensup olduğu toplum karşısında kendini nesne gibi algılar. Kimlik ona toplumsal olarak verilmiş ve öylece sürdürülen bir şeydir. Bu durumda kişi, kimlik üzerinden adeta toplum tarafından nesneleştirilmektedir. Nesneleşen kişi, kimliğin önemli bileşeni olması gereken din karşısında da nesneleşip edilgenleşebiliyor. Yani, dini anlama, kavrama ve ondan yararlanarak kendini/kişiliğini inşa eden özne konumunda olamıyor. Dinden yararlanarak kendini geliştirme şeklinde aktif olamıyor. Kendisine dikte edilenleri hiç sorgulamadan, anlam(landırm)aya kalkışmadan olduğu gibi kabullenen pasif bir nesneye dönüşüyor. O artık, “olma”ya odaklanamıyor; dolayısıyla, insanlaşma sürecini iyi işleterek kişiliğini dindarâne geliştiremiyor.

O daha ziyade bir grup/toplum içinde “bulunma”ya, onun mensubu ve makbulü görünmeye odaklanıyor. Özdenetim mekanizmasını oluşturamadığından dış denetimin ipoteği altına giriyor. “Ne olduğu” değil de, “nasıl göründüğü” önem kazanıyor.

Kimlik odaklı dindarlıkta, dış güdümlü olma söz konusudur. İç güdümlü dindarlık, bireyin dinin öğretisini içselleştirmesi ve onun doğrultusunda hayatını inşa etme çabasını içerir. İçtenlikli dindar, kişiliğini sürekli geliştirerek standardı yüksek hayatı inşa etme yolunda ilerler. İyi, doğru ve güzel olanın ne olduğunu araştırarak tespit edip tutum ve davranışlarını ona göre belirlemeye samimiyetle çabalar. Dindarlığı görünürlüğe indirgemez. Dışsal güdülenme (motivasyon) ise, bunları gerçekleştirmeyi önler. Dış güdümlü dindarlık sahibi, dışardan kendisine aktarılan dindarlığın taşıyıcılığını yapmaya çalışır; vahyin sunduğu hakikati tanıyarak ondan beslenmek suretiyle kişiliğini geliştiremez. Bu durumda, “Dinli hayat, hayatlı din” anlayışıyla onun hareket etmesini beklemek nafiledir. O, dindarlığı bir “var olma” meselesi olarak algılamadığından dolayı dindarlığı bir hayat tarzı olarak inşa edemez.

Kişi, insani yetilerini geliştirdiği oranda dindarlığı bir “var olma”, “varlık düzeyini yükseltme” meselesi olarak algılayabilir, kendi dindarlığını o anlayışla inşa eden özne olabilir; öz denetimli, öz yönetim sahibi kişi hâline gelir. Dindarlık onun ruhu olur, maskesi değil.