Böyle Şaka Olur Mu?

Böyle Şaka Olur Mu?

Önce bir şey itiraf etmek istiyorum. Şaka ile latifenin farklı kavramlar olduğunu, birbirinden farklı anlamlar içerdiğini zannediyordum. Toplumumuzda insanların birbirine ölçüsüz olarak yaptıklarını şaka; insanları kırmadan, zarara yol açmadan yapılanları ise latife olarak biliyordum. Yazar sorumluluğu gereği sözlüğe baktığımda çok şaşırdım. TDK (Türk Dil Kurumu) güncel sözlüğüne önce şaka kelimesi için baktım. Aynen şöyle yazıyordu: “Güldürmek, eğlendirmek amacıyla karşısındakini kırmadan yapılan hareket veya söylenen söz, latife.” Latife sözcüğü için tekrar baktığımda herhangi bir tanım göremediğim gibi şaka sözcüğüne bakmam işaret ediliyordu.

YAZARLAR | 7 Şubat 2020 Şakalaşma 7 Şubat 2020

ŞAKA LATİF OLMALI…

Sözlükte, sözcükte ve anlamlarında bir problem yok. Onlarda problem yoksa problem nerede o zaman? Şaka diyor; güldürmek, eğlendirmek amacıyla yapılır bu bir. Söz veya hareketle yapılır bu iki. Karşısındakini kırmadan yapılır, bu üç. Yani şakanın latif bir yanı olması gerektiği için diğer adı latife olmuş. Latif olmayan söz ve davranışlar, latife sayılmıyor. Şaka yapılan kişinin incindiği, rızasının olmadığı söz ve davranışlar şaka sayılmıyor. İnsanların zarar gördüğü, izleyenlerin eğlenmek yerine iğrendiği söz ve davranışlar şaka olmuyor yani.

Bizim şakalarımız nasıl? Gerçekten latif mi? Çoğu zaman sözümüzü esirgemiyoruz. Önce kırıp döküyoruz. Sonra ortalığı toparlayacak söz bulamadığımızda “şaka yapmıştım” deyip kenara çekiliyoruz. Şaka yapmıştım sözü, yaptığımız hatayı ne kadar karşılıyor ve ne kadar telafi ediyor? Eskiden insanlar farkında olmadan hatalı bir söz söyleyip muhatabı istemeden kırdıklarında yani gaf yaptıklarında “elimize baltayı alıp kocaman çamları devirdik” diye özür beyan ederlerdi. Şimdilerde insanlar eline hızar makinasını alıp kocaman ormanı yok ediyorlar ve en ufak bir özür dileme yok. “Ne var canım bunda, şaka yapmıştım işte” cümlesi âdeta her şeyi karşılıyor.

ŞAKALARIMIZ HEM LATİF HEM DE NAİF OLMALI

Peki, hiç şaka yapmayacak mıyız? Muhabbete, gülmeye hiç mi izin yok? Hani samimi arkadaşlar olarak birbirimize hiç takılmayacak mıyız? Elbette şakalarımız olacak. Elbette latifelerimiz olacak. Ama latif olacak. Naif olacak. Kırıp dökmeden, şaka yapılanın rızasını gözeterek yapılacak. İster el şakası ister dil şakası olsun, insanları acıtmayacak. Muhatabın hem bedenini hem kalbini incitmeyecek. Yapılan şakadan dolayı muhataplar maddi veya manevi zarar görmeyecek. Hele telafisi olmayan, tolere edilemeyen şakalar olmayacak. İçinde küfür ve hakaret barındırmayacak. Şakanın sonunda muhatabın tepkisi öngörülebilir olacak. Her birimizin hassas noktası olduğu unutulmadan; şaka yapılan kişinin sinir uçlarına basılmayacak.

“ŞAKALAŞIRKEN BİLE GERÇEKLERİ VE DOĞRULARI SÖYLEYİN”

Peygamberimiz’in (s.a.v.) şaka ve şakalaşmak ile ilgili tutumu nasıldı? Ashabına, ailesine şaka yapar mıydı? Yaparsa bile bu şakalarda neye dikkat ederdi? Gelin bu soruların cevaplarına hadis-i şerîflerde bakalım. Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayete göre, o şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Resûlü sen bizimle şakalaşıyorsun olacak şey mi bu!” dedik. Bunun üzerine buyurdular ki: “Ben şakalaşırken bile ancak gerçekleri ve doğruları söylerim.” (1) Başka bir hadis-i şerîfte ise Abdullah İbn Abbâs’dan (ra) rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinle tartışmaya girme, onunla kırıcı şekilde şakalaşma ve yerine getiremeyeceğin sözü ona verme.” (2)  Yine Ebû Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz silâhını (ortaya çıkarıp) din kardeşine işaret etmesin. Çünkü o bilmez, belki şeytan silâhı elinden çıkarır da bu yüzden cehennemin bir çukuruna yuvarlanır.” (3) “Münakaşa etmeyen, haklı olsa da kimseyi incitmeyen, şaka veya güldürmek için, yalan söylemeyen, iyi huylu olan Müslüman cennete girer.” (4)

HADİSLERDE ŞAKANIN ÖLÇÜSÜ

Bir gün Allah Resulü’ne, Ümmü Eymen isimli bir kadın gelir, “ben falancanın hanımıyım, sizi kocam davet ediyor.” der. Ona da “Şu gözünde beyazlık olan adamın karısı mısın?” buyurunca, kadın: “Hayır onun gözünde bir şey yok” der. Kadına tebessümle, “Gözünde beyazlık olmayan insan yoktur.” buyurur.

Aslında hadis-i şerîflerde şakanın, şaka yapmanın ölçüsü çok net ifade edilmiş. Ön plana çıkan ölçütleri sıralayacak olursak:

  • Şaka dahi olsa yalan söylemek doğru değil.
  • Kırıcı şakalar yapmak, tartışmaya girmek doğru değil.
  • Yerine getiremeyeceğimiz sözler vermek doğru değil.
  • Korkutmak, kendisinin ya da başkasının canına kast etmek doğru değil.
  • Şaka yoluyla muhataba zarar vermek doğru değil.

Önemli bir konu da bazı şeylerin şakası hiç olmamalı. Peygamber efendimizin, “Ciddisi de, şakası da ciddidir” buyurduğu hususlar vardır. Mesela;

Bir kimse, şakadan veya rol gereği, iki şahit yanında evlense, gerçekten evlenmiş olur. Yine bir kimse, şaka ile alay olsun diye veya hanımını korkutmak niyetiyle (seni boşadım) dese, hanımı gerçekten boş olur. Bir kimse, kölesine (seni azat ettim) dese, gerçekten kölesi azat edilmiş olur. Sözünden vazgeçemez. Küfre düşürücü ifade kullananın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerîfte buyuruldu ki: “Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Hâlbuki ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.” (5)

YAŞANMIŞ, ÜZÜCÜ BİR “ŞAKA”

Çocukluk yıllarımda tanıklık ettiğim bir şakayı ve neticesini sizlerle paylaşıp konuyu toparlamak istiyorum. Bir biri ile amcaoğlu olan iki kuzen vardı. Birinin adı Osman diğerinin adı Hasan. İkisi de yirmili yaşlarda idi. Osman’ın aile durumu varlıklı, Hasan’ın ailesi orta düzeyde idi. Seksenli yılların başıydı. Her mahallede bir veya iki araba ancak vardı. Anadolu yokluk yıllarından yeni kurtulmaya başlamıştı. Osman’ın fabrikaya sipariş vererek satın aldığı sıfır km otomobil teslim edilmiş ve bunun sevinci ile kasabada sevinç gösterileri yapıyordu.

Kuzeni Hasan da akşam üzeri omzunda tırpan ile tarladan dönüyordu. Osman ile Hasan kasabanın meydanında karşılaştılar. Osman şaka yapmak için otomobili Hasan’ın üzerine sürdü. Hasan da Osman’ın kendisine çarpmayacağından emin olarak bir yere kaçmadı. O anda panikleyen Osman, fren yerine gaza basarak şiddetli bir hızla Hasan’a çarptı. Çarpmanın etkisiyle Hasan önce havaya fırladı sonra yere yığıldı. Bir çığlık koptu. Herkes toplandı. Hasan yerde yatıyor, Osman direksiyonda şoka girmiş durumda. Babaları geldi, şaşırdılar, üzüldüler ama ne çare! Hemen hastaneye götürdüler. Aradan günler geçti, Hasan kasabaya dönmedi. Sonradan öğrendik, bacaklarında kollarında ve omurilikte kırıklar varmış. Tam dokuz defa ameliyat olmuş. İki yılın sonunda Hasan tekerlekli sandalye ile geldi kasabaya. Ve bir daha asla yürüyemedi. Mutsuz bir yaşam sürdü ve mutsuz vefat etti. Osman’ın durumu Hasan’dan daha iyi değildi. Osman böyle hatayı nasıl yaptığını sorguladı ve kendini affetmedi. Üzüntüsünden kanser oldu ve iyileşmeden vefat etti. Evet, her şey bir şakayla başlamıştı. Böyle şaka olur mu dediğinizi duyar gibiyim.

Tekrar başa dönecek olursak; şakalarımız latif olmalı, naif olmalı. Latife gibi olmalı. Bazen düşünüyorum da şaka ile latife eş anlamlı kelimeler ise yani şakanın diğer adı latife ise bizim yaptığımızın adı ne acaba?

 

 

Yazara yusufyesilkaya@gmail.com aderesinden ulaşabilirsiniz.

 

(1) Tirmizi, Birr, 57.

(2) Tirmizi, Birr, 57.

(3) Buhârî, Fiten 7; Müslim, Birr 126 (2617).

(4) Tirmizi.

(5) Deylemi.