Hasene, 29 Ülkede 5 Binden Fazla Yetimle Bir Araya Geldi

Hasene, 29 Ülkede 5 Binden Fazla Yetimle Bir Araya Geldi

İnsanî yardım kuruluşu Hasene International “Yetimi yetim bırakma” mottosuyla sürdürdüğü Yetim Projesi kapsamında binlerce yetime destek olmaya devam ediyor. Dünyanın farklı ülke ve bölgelerinde tüm olumsuz şartlara rağmen hayata tutunmaya çalışan yetimleri desteklemek, onların eğitim başta olmak üzere, farklı ihtiyaçlarını karşılamak, geçimlerine katkı sağlamak amacıyla yürütülen proje ile 13 binden fazla yetime ulaşılıyor. Savaşlar, doğal afetler, kazalar ve farklı nedenlerle babasını kaybeden, desteğe muhtaç çocukların ihtiyacını gideren Hasene, gönüllü gözlemcileri aracılığı ile yıllık düzenli bir şekilde yetimleri ziyaret ediyor.

Hasene gözlemcileri, adı “Yetimler Buluşması” olan bir organizasyon çerçevesinde, yetimleri her yıl düzenli bir şekilde yaşadıkları ülke ve bölgede ziyaret ediyor, yaşam şartlarını ve durumunu yerinde görüyor. Bu sene 29 ülkede gerçekleştirilen buluşma ile binlerce yetim çocuk ile bir araya gelindi, yetimlere hediyeler verildi, adak ve akika kurban etleri pişirilerek ikram edildi. Bu sene gerçekleştirilen yetimler buluşması ile 29 ülkede, 118 gözlemci nezaretinde, 5.570 yetim çocukla bir araya gelindi, toplam 9 bin 981 kumanya paketi yetim ailelere verildi ve 2 bin 310 adak akika kurban hissesi dağıtıldı; verilen hediyeler yetim çocukları sevindirdi.

Üç yetim çocuğun hikayesi

Yetimler buluşması kapmsaında Lübnan’da bulunan Hasene gözlemcisi Rabia Çıtak karşılaştığı üç yetim çocuğun hikayesini ve yaşadıklarını anlattı:

“Ruaa henüz on beş yaşında. Yaşı küçük ama omuzlarında taşıdığı yük çok büyük. Bütün kardeşlerine ve yaşlı babaannesine bakmak zorunda. O artık çocuk değil küçük bir anne. Elleri çamaşır yıkamaktan yara bere içinde kalmış, kardeşleriyle birlikte hayata tutunmaya çalışıyor. Oysa bundan 3, 4 sene öncesine kadar hayali okuyup öğretmen olmakmış. Savaş olmasaydı, annesi hayatta olsaydı hayalini gerçekleştirebileceğini düşünüyor. Savaşın acı ve çirkin yüzü, annesinin cansız bedenini öldükten bir gün sonra sokakta göstermiş ona. Ardından da babasını kalp krizinden kaybetmiş. Hayatı bir anda değişmiş, bir anda büyümüş Ruaa, büyümek zorunda kalmış. Kendisine, “Kızım dersine çalış, hava kararmadan eve gel, kendine dikkat et, üşütme! Karnın aç mı? Akşama ne pişirsem, canının istediği bir şey var mı?” diye soracak kimsesi kalmamış.

Ali ise daha on bir yaşında. İnsanlara küsmüş, yetim sözünden nefret ediyor. Annesi babası yok, arka çıkanı yok diye diğer çocuklar tarafından ezilmiş,  sokağa bile çıkmak istemiyor. Gözlerinde öfke ve hüzün birbirine karışmış, hayatta kalabilmek için kendi etrafına dikenli teller örmüş. Oysa bir o kadar da narin ve kırılgan. En büyük hayali ise okuyup mühendis olmak, savaştan yıkılan evini tekrardan onarmak…

Bir de Yusuf var, evin en küçüğü, dokuz yaşında. Dışardaki çocuklar “anne, baba” dediğinde kalbi acıyor, öksüz ve yetim olduğunu tekrardan hatırlıyor ama akşam olmasını, uyumayı iple çekiyor; çünkü her gece anne babasını rüyasında görüyor, sarılıyor, öpüyor, kokluyor, hasret gideriyor.

Lübnan’da mülteci kampında unutulduklarını düşündükleri bir anda, insanlara dair ümitleri bitmiş, insanlık öldü sandıkları anda yetim aylıklarını kendilerine ulaştırmak üzere bir araya geldik bu ana kuzularıyla. Evet annesini, babasını, yıkılan yuvalarını geri getiremezdik ama dertlerini dinledik, bir nebze de olsa yaralarını sarmak istedik, sarıldık, öptük, kokladık anne gibi, baba gibi. “Sanki annemiz, babamız bir an için yanımızdaymış gibi, hiç öksüz ve yetim değilmişiz gibi hissettik” dediler. Yusuf “sizin geldiğinizi bu gece rüyamda anneme, babama anlatacağım” dedi sevinçle… İşte bu, dünyalara değerdi.

Çamaşır yıkamaktan elleri yıpranmasın diye, okuyup öğretmen olup, hayalini gerçekleştirebilmesine bir adım daha yaklaştırmak adına çamaşır makinesi hediye ettik Ruaa’ya. Bir anne içgüdüsüyle “İnşallah hayallerindeki gibi senin de okuyup öğretmen olabilmen için, daha fazla ders çalışmaya vaktin olması için sana hediyemiz” dediğimde, Ruaa “annem öldükten sonra hiç kimsenin umurunda olmamıştım, kimse bana ders çalış demedi, hayallerini gerçekleştir demedi, sanki annem karşımda benimle konuşuyor gibi oldu” dediğinde yüreğim damla damla eridi sanki karşısında. “İyi insanların var olduğuna tekrardan inanmaya başladık” demelerine, kalplerine tekrardan ümit tohumları serpmeye vesile olmak bizim için ne büyük onurdu.

Savaşın mağdur ettiği yıkık bir yuvadan, çadır kentte bir göz odadan, biraz buruk, biraz sevinçli ayrıldık. Duamda ise Ruaa ve kardeşleri…”