Adun ümmet, ümmet işi sende yok / İşlerün vardur muhâlif ana çok!

Adun ümmet, ümmet işi sende yok / İşlerün vardur muhâlif ana çok!

Haklısınız, aradan geçmiş neredeyse dört hafta, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın Mevlid’i ile ilgili yazıyı şimdiye bırakmak biraz abes olmakla birlikte, Efendimiz’in bir vesile ile yeniden anılması ve O’na salat ve selam getirilmesi de güzeldir. O’na salat ve selam getirilmesine sebep olan da dillerimizin destanı, gönüllerimizin fermanı ve aslında “Vesiletu’n Necât” yani “Kurtuluş Aracı” isimli Süleyman Çelebi hazretlerinin Mevlid’idir.

Rabbim bu Mevlid’i yazan Süleyman Çelebi’den razı olsun. Biz, Süleyman Çelebi’den razıyız. Nasıl razı olmayalım ki? Bu arada, sakın bana, “Mevlid bid’at mıdır?, Mevlid okumak caiz midir? Peygamberimiz zamanında Mevlid var mıydı?” gibi gereksiz sorularla gelmeyin. Benim buradaki meselem o lüzumsuzluklar değil, aksine, Süleyman Çelebi’nin Peygamber Efendimiz’e olan muhabbetini gönlünün taa derinliklerinden nasıl dillendirdiğidir.

Yani, mevzu bahis olan mevlit, mevlit deyince aklınıza ne geliyorsa o mevlittir. “Âmine hâtun Muhammed annesi / Ol sadeften doğdu ol dür dânesi” diye başlayan mevlit işte. 

600 YILDIR DİLDEN DİLE GÖNÜLDEN GÖNÜLE

İşte bu mevlidi yazan Süleyman Çelebi hazretleri, tarihçilerin beyanına göre tamı tamına 600 yıl önce vefat etmiş. Lakin, dilden dile çevrilen, yüzlerce musikişinas tarafından bestelenen Mevlid’i, çok bilmiş akl-ı evvellerin, fıkhın tefekkuhâtından bîhaber fıkıhçıların dediklerine bakmayın, özellikle Türkçe konuşulan dünyada iyi günde, kötü günde, doğumda, vefatta, törende ve düğünde dillere destan olmuştur.

O zaman nedir bu Mevlid diye sormak hakkımızdır değil mi? Bir adam, hadi diyelim bir imam, çıkmış taa 600 seneden fazla bir zaman önce bir şiir yazmış, sen gel, onu 600 yıldır bin bir türlü vesile ile oku oku oku. Bu, her insan yazısı kitaba nasip olmamış bir şeref değil de nedir?

Şu son 50 yılda değişik şekillerde, yani aslına uyun olmasa da bugün konuşulan Türkçeye aktarılsa da değerinden bir şey kaybetmeyen bu eser, tam bir Hazreti Muhammed (s.a.v.) sevdalısının zamanın en sade dili ile, âlimiyle, cahiliyle herkesin eşit derecede anlayacağı şekilde yazdığı bir şiirler mecmuasından ibarettir.

Veya biz öyle sanıyoruz. Ama, İslami edebiyat araştırmalarının öncülerinden Prof. Dr. Ayşe Neclâ Pekolcay “Süleyman Çelebi’nin inanç vâdisindeki gayreti bir Türkçe Mevlid çığırı açmakla kalmamış, halkları İslam’a da yöneltmiştir.” ifadesini duyunca işin sırrı biraz daha ortaya çıkıyor.

Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş hoca da eserin dil ve anlatım şeklini şöyle izah eder: “Süleyman Çelebi’nin üslûbu da sade ve külfetsizdir. Süse, yapmaca kapılmadan, mübalâaya düşmeden samimiyetle, duygu, heyecan ve düşüncelerini anlatmıştır. Mevlid’in yüz yıllar boyunca bu kadar beğenilip sevilmesi, dil ve anlatımdaki bu açıklık, samimilik ve sadelikten ileri gelmiştir.”

Mevlit Sadeliği ile Gönülleri Okşuyor

Demek ki, yüzyıllar boyunca insanların etkileyen, gönüllerini Hz. Muhammed yoluna hazırlayan, değerli müzisyenler tarağından bestelenip Mevlidhânlar tarafından terennüm edilen bu mevlit, bu şekilde okunuşunun yanı sıra, bana göre, aynı zamanda bir siyer olarak yeniden ders, ders okutulmalıdır da.

Süleyman Çelebi, Allah ondan razı olsun ve ganî ganî rahmet eylesin, bu Mevlid’inde hem kendisini hem de tüm Müslümanları inandıkları, yolundan gittikleri Peygamber’e uyup uymadıklarını yeniden kontrol etmek ister. O (Allah Resulü) kendisi yoksa da, O’na Âlemlerin Rabbi’nden indirilen Kur’an var ya, dercesine önümüze, “nasıl sorusunun da cevabını verir: Hulkı anun cümle Kur’ân hulkı idi / Ana ol ahlâk kamûsı hulk idi” (O’nun ahlakı tas tamam Kur’an’ın ahlakı idi. İşte o Kur’an’ın ahlakının tamamıyla hepsi idi).

Ben burada Süleyman Çelebi’den aktarma azminde bulunduğum bölümlerde, hazretin zamanında konuşulan Türkçe’ uygun bir aktarma yapma gayretinde olacağımı şimdiden arzetmek isterim. Çünkü, Süleyman Çelebi’nin sadeliğini ancak bu şekilde anlamak mümkün olacaktır.

Süleyman Çelebi hazretleri, mevlidinin bir yerinde, “herkese öğüt veriyorsun da sen kendin ne durumdasın” sorusuna da mütevazi bir cevap vermektedir. İşte o sade ama damardan giren cümleler: Her nefesde işledüm ben bir günâh / Bir günâh içün dimedim bir gün âh.

KURTULUŞUN YOLU, MUHAMMED’İN (S.A.V.) YOLUDUR

Mevlidin orijinal adı “Vesiletu’n Necât” yani “Kurtuluş Aracı” ya. İşte Süleyman Çelebice kurtuluşun yolu:

Ol ne kim emr itdise sen anı tut / Kim anun buyruğı durur câna kut (Kim onun emrine uyar ise, onun emir ve buyrukları insan canının gıdası olur.) Zira, “Şer’ini tut ümmeti ol ümmeti / Tâ nasîb ola sana Hak rahmeti”

Her hâlde burada sadece Şer’ kelimesini açıklamak icab eder. O da, şeriat ve gidilecek yol demektir.

Süleyman Çelebi şu sözlerinde haksız mı? “Adun ümmet ümmet işi sende yok / İşlerün vardur muhâlif ana çok”

Sen ümmetten olduğunu iddia ediyorsun amma, bütün işlerin ümmete muhalif! Tam damardan değil mi? Bu arada ümmetin hem bildiğimiz ümmet hem de Hz. Muhmmed’in yolu olduğunu da hatırımızda tutalım.

İşimiz böyle olduğu için kurtuluşumuzun yolu da şudur: “Ümmet oldur kim anun yolın vara / Hak yoluna cümle varlığın vire / İmdi insâfa gelelüm cümlemüz / Ümmet işinden nemüz vardur nemüz / Ümmet isen anun ahlâkını tut / Tâ ki ümmetlik bula sende sübût”

Ve Süleyman Çelebi işin özünü şöyle özler: “Mustafâ işlemedüğin işleme / İşleyüp sonra peşimanlar yime”. (Peygamberin yapmadğını yapma, yaparsan, sonunda sen pişman olursun)

Çünkü…. “Her kim ana gerçek ümmet olmadı / Lâ cerem Hak rahmetini bulmadı”. (Kim ki O’na gerçek ümmet olmaz ise, kesinlikle Allah’ın rahmetine eremez)

ALLAH ADIYLA VE ALLAH İÇİN OLMAYAN İŞTE HAYIR OLMAZ

Bizim bildiğimiz mevlit bu Mevlid değildir, diyenleri hissediyorum. Ama bilin ki, benim buraya aldıklarım hepimizin bildiği Mevlid’in çoook az bir kısmıdır. Hani, şu “Allah adın zikredelim evvelâ / Vacip oldur cümle işte her kula / Allah adın her kim ol evvel ana / Her işi âsan ede Allah ona” ifadeleri olan mevlit.

Bizler düşünerek dinlemeyi beceremediğimiz için ve de okunuş yeri, zamanı ve şekline karşı çıktığımız için bunun manasını bile anlamakta zorlanıyoruz.

Baksanıza, Süleyman Çelebi ne diyor: “Allah adın zikr idelüm evvelâ / Vâcib oldur cümle işde her kula / Allah adın her kim ol evvel ana / Her işi âsân ide Allah ana / Allah adı olsa her işün öni / Hergiz ebter olmaya anun soni / Her nefeste Allah adın di müdâm / Allah adıyla olur her iş temâm”

Süleyman Çelebi’nin sözünün özü şudur: Her işi Allah için yapacaksın, besmele ile başlayacaksın. Besmele ile başlamazsan, Allah için yapmazsan, kesinlikle ve kesinlikle o işin hayra varmaz.

Siz söyleyin, Süleyman Çelebi’ye rahmet okumaktan başka söyleyecek sözümüz olabilir mi?