Kıyaslamanın Temelinde Kıskançlık Vardır

Kıyaslamanın Temelinde Kıskançlık Vardır

Algıda değişmezlik diye bir kavram var. Nedir algıda değişmezlik? Daha önce çeşitli özellikleriyle (renk, büyüklük, şekil) algılanan nesnelerin, bu özellikleri değişmesine rağmen, algılarının aynı kalması, yani aynı nesne olarak algılanmasına algıda değişmezlik denir. Örneğin bir tabak, üstten bakıldığında çember şeklinde görürüz, yandan bakıldığında elips olarak görürüz. Ama biz tabağı hep yuvarlak olarak algılarız. Uzaktan baktığımızda ağacı kibrit çöpü gibi küçücük görürüz. Yanına vardığımızda devasa olarak karşımıza çıkar. Uzak ve yakın mesafede farklı ölçülerde görünmesine rağmen biz ağacı gerçek uzunluğu ile algılarız. Beynimiz bize oyun oynamıyor ve bizi kandırmıyor.

DUYGULARIMIZIN BİZE OYUNU

Peki bizi kandıran, bize oyun oynayan nedir? Doğru yönetemediğimiz duygularımız bize oyun oynar. Düşünceler bozulup, niyetler deforme olduğunda duygularımız bize oyunlar oynar. Bakış açımız değişir, karşımızda net olarak gördüğümüz cisimlere farklı anlamlar yüklemeye başlarız. Bu kadar tanım ve kavramdan sonra hadi artık konuya girelim dediğinizi işitiyorum sanki. Tamam o zaman. Çok net ve somut bir örnekle başlayalım öyleyse. Komşunun bahçesinde tavuklar var, bizim bahçemizde de tavuklar var. Beynimiz her ikisini de tavuk olarak görüyor, algıda bir değişiklik yok yani. Ama duygular bozulduğunda; komşunun tavukları gözümüze kaz gibi görünürken bizim tavuklar civciv gibi görünebilir.

“ONDA VAR, BENDE NİYE YOK”

Biraz daha detaya inecek olursak; komşunun tavuklarını gözümüze kaz gibi gösterirken bizim tavukları civciv gibi gösteren duygunun temelinde ne var? Asıl konu burada aslında. Burnunuza şöyle biraz kıskançlık kokusu geldi mi sizin de? Evet doğru tahmin. Öyleyse nedir kıskanmak? Kıskanmak: Herhangi bir bakımdan kendinden üstün gördüğü birinin bu üstünlüğünden acı duymak, hasetlenmek, haset etmek.[1] Daha açık ifadeyle “onda var, bende niye yok” başka bir deyişle “onunki niçin benimkinden daha güzel?” daha uç ifadeyle “Bende var tamam da onda niye var?” ne sorular ama değil mi? Kalp arızalanınca insan; kime verildiğini görüyor da kimin verdiğini idrak edemiyor maalesef. Oysa sana veren de O. Bana veren de O. Bana verip sana vermeyen de O. Ah O’nu bir idrak edebilsek!

Kıyas yapmanın temelinde kıskançlık olmakla beraber, bütün kıyaslamalar hasetlikten kaynaklanmıyor olabilir. Örneğin “Ama olmuyor kızım, Nalan hanımın kızı Süheyla da seninle aynı okulda hatta aynı sınıfta okuyor. Bak Süheyla onur belgesi getirdi. Ya sen ne yaptın? Kırıklarla dolu bir karne. Bize reva gördüğün bu mu? Anlamıyorum ki, neyini eksik ettik senin?”

Sosyal hayatın içinden âdeta kopartarak aldığım bu örnekte ise kıskançlıktan ziyade beklentinin karşılanamaması ve sitem duygusu daha ön plana çıkıyor. Oysa kendi çocuğumuzu komşunun, akrabanın çocuğu ile ya da akranları ile kıyaslamak yerine kendisi ile değerlendirebiliriz. Yani kendi çocuğumuzun kapasitesi, performansı, gayreti ve başarı durumunu bir bütün olarak ve sadece kendisi ile değerlendirmeliyiz. Çocuğumuz, kendisinde var olan bir potansiyelin üzerine mi yatıyor yoksa mevcut potansiyeli aslında yapabildiği kadar mı? Var olan potansiyeli kullanmıyor, tembellik yapıyorsa buna üzülürüz. Şayet çocuğumuzun potansiyeli, olmuşu olacağı bu kadarsa bizim ona yüklenmemizin bir anlamı olmaz. Ayrıca potansiyeli düşük bir öğrenciyi, üstün başarılı akranları ile kıyaslamak gerçekten haksızlık olmaz mı? Çocuklarımızı, bırakın akranları, akrabaları ile kıyaslamayı; kardeşleri ile kıyaslamak bile doğru değildir. Çok güzel bir sözümüz var. “Cenâb-ı Allah kardeşi kardeş yaratmış. Rızkını ayrı yaratmış.” Kardeşler arasındaki farklılığı en güzel ifade eden sözlerimizden biri de “Bir elin beş parmağı var. Ama her biri diğerinden farklı.” güzel sözler değil mi?

Sözler güzel de sözümüzle özümüzü örtüştürebilsek daha güzel olacak. Kıyas yaparken sürekli kendisinden yukarıda olana, var olana, çok olana bakılıp kendimizi eksik hissettiğimiz vurgulanır. Tespit doğru ama bilgi eksik. “Onun malı benden daha fazla, onun arabası benimkinden daha güzel, onun çocukları daha zeki ve başarılı, o benden daha çok kazanıyor, onun arkadaş çevresi daha geniş, onun ailesi daha mutlu, o benden daha çok seviliyor…”

HAYAT | 6 Ekim 2022 “Hânemiz Bir Değil Ama Hâlimiz Bir” 6 Ekim 2022

TATLI HAYATI KENDİMİZE ACI ETMEK

Özellikle bu örneklerde herhangi bir yönünü kendimizden daha yukarıda gördüğümüz kişilerle yapılan, hasetlik duygusunun ön plana çıktığı bir kıyas vardır. Ve bu kıyas, bizi kıyasladığımız kişiden her zaman daha düşük seviyede gösterir. Başkasının nasıl gördüğünden daha önemli olan, biz kendimizi aşağıda görürüz ve bundan rahatsız oluruz. Tatlı hayatı kendimize acı ederiz. İşin ilginç yanı lüksün ve kıyasın sonu yok. Yani evimiz, arabamız, zenginliğimiz, her şeyimiz çok güzel olsa bile bizden daha zengin birisi olacak her zaman. Evi, arabası bizden daha lüks olan birileri mutlaka olacak. O zaman ne yapacağız? Dünyanın en zenginine mi kafa tutacağız yoksa ona o zenginliği verene mi sitem edeceğiz?

Kıyasta, sürekli kendimizden yukarıda olan gösterilir ve örnekler bu doğrultuda verilir. Kendimizden yukarıda olanlarla kıyaslamanın, kıskançlık duygusu ile birlikte bizde bir düşüklük ve eksiklik duygusu meydana getirdiği doğrudur. Ama kıyas öyle bir zehir ki, sadece kendimizden yukarıda olanlar ile yapılmaz. Bizden daha aşağıda olanlar ile de kıyas yapılır. Yani evi, arabası bizimkinden daha eski ve kötü olan, gelir seviyesi bizden daha düşük olan kişilerle de kıyas yapılır. Hani derler ya “insanoğlu hep kendinden yukarıya bakar, hiç aşağıya bakmaz.” Aslında bakıyor ve çok berbat bir kıyas yapıyor.

MERHAMET ACIMAK DEĞİLDİR

Kendimizden aşağıya bakarken güya onun durumuna üzülme hissi ile karışık bir acıma duygusu beliriyor. Oysa acıma duygusunun içinde kibir var, büyüklenme var. Verirken bir lütuf var. “Ne var canım işte kendimizden aşağıya bakarken hâlimize şükrediyoruz. Onlara acıyoruz dediysek aslında merhamet ediyoruz.” diyebiliriz. Dostlar merhamet acımak değildir. Merhamet acıtmamaktır. Merhamette kibir, büyüklenme yoktur. Bu nedenle acıma ile merhameti birbirine karıştırmamak lazım.

Kıyas öyle ilginç bir zehir ki, yukarıya baktığımızda kendimizi düşük ve eksik hissediyoruz. Aşağıya baktığımızda bir kibirlenme hâli söz konusu oluyor. Yani neresinden tutarsak tutalım, elimizde kalıyor. Kıyas, insanın evini ocağını cehenneme çeviren bir alışkanlıktır. Mutluluğu, huzuru yuvamızdan uzaklaştırır. Hayatı bize ve sevdiklerimize zindan eder. Nimetleri bize vereni de bizden alanı da aciz kalbimize unutturur. Kalp arızalanınca, haset, kibir gibi kötü huylar, alır başını gider. Bunu kendimize yapmayalım. Kendimiz ve sevdiklerimiz için, hayatı cehenneme çevirmeyelim.

Bizim kültürümüze özgü sorular vardır. Markete gideriz, şeker almak isteriz. Şeker yok diye bir cevap geldiğinde biz ısrar ederiz “hiç mi yok?” Yok işte kardeşim. Yok. Biz de soralım o zaman. “Kıyas yapmayın dediniz ya… Hiç mi kıyas yapmayacağız?” Aslında kıyas yapılacak birkaç yer var. Ama buna kıyas yerine ölçme ve değerlendirme demek daha yararlı olur. İyi de ne ölçeceğiz neyi değerlendireceğiz? Kendimizi. Kendi hâl ve gidişatımız ölçeceğiz ve değerlendirme yapacağız. Kulluk görevlerimi, düne göre bugün daha iyi yapabildim mi? Ailemin rızkını kazandığım işimdeki performansım, geçen yıllara göre nasıl ilerliyor? Arkadaş çevremde beni Rabbimden uzaklaştıracak insanlar var mı? Hayata bakış açımdaki negatif noktaları, yıllar içinde törpüleyip pozitife dönüştürebildim mi? Olumsuz alışkanlık ve davranışlarımdan hangilerini düzeltebildim? Daha birçok özellik ve davranışımızı ölçüp değerlendirme yapabiliriz. Olumsuz hâl ve gidişattan kendimizi ve aile bireylerimizi kurtarabilmek adına dünü ve bugünü ölçerek sağlıklı değerlendirmeler yapabiliriz. Yoksa kıyas, insanın içini kıyar.

 

[1] TDK Güncel Sözlük.