Eşinin Mutluluğunu Öncelemek

Eşinin Mutluluğunu Öncelemek

Şevket Süreyya Aydemir, “Suyu Arayan Adam” adlı eserinde (s.312-3), tutuklu olarak İstiklal Mahkemelerinde yargılandığından ve bu arada hapishanedeki oda arkadaşlarından söz ederken Ahmet Hamdi Akseki’ye de yer verir: “… İkinci oda arkadaşımız bir din alimiydi (Aksekili Ahmet Hamdi Efendi). O, şeyhine değil Allah’ına yöneliş halindeydi. Bu teveccüh daimiydi. Zaten ona göre din, bir hayat ve muaşeret kaidesiydi. Onun din anlayışında korkunun, cehennemin pek yeri yoktu. Allah’ını sevdiğinden tapıyordu.

-Hazret, diyordu, İslâm dini iyi ahlaktan ibarettir.

Bu iyi ahlakın arkasında da ferdin, ailenin, milletin ve bütün insanlığın mutluluğu için lazım olan her şeyin var olduğuna inanırdı.  … Bizimle, çocukları, kardeşleri, yakınları gibi meşgul olmak isterdi.   …

Bazı günlerin belirli bir saatında, penceremizin baktığı Boşnak mahallesinin dar bir sokağının başında eşiyle çocukları görünürlerdi. Aradaki mesafe oldukça uzaktı. Onların da daha fazla yaklaşmaları mümkün değildi. Onlar göründükleri zaman, biz hepimiz bir şeylerle meşgul olmaya çalışırdık. Onu, hicranı ve arada mesafeler olsa da çocuklarıyla baş başa bırakmak isterdik. Gerçi kalpten gelen gözyaşları utanılacak şeyler değildi. Fakat ne da olsa ağlayış insanın kendi maddesiyle kendi iç alemi arasında gizli bir yakarıştır ve öyle kalmalıdır.  Fakat o, böyle anlarda her birimizi kollarımızdan çeker, omuzlarımızdan kucaklar, oda penceresinin kenarına sürüklerdi. Eşine ve çocuklarına uzaktan bizleri, sanki huzur ve sükununun birer şahidi gibi gösterirdi. Sanki hepimiz iyi ve mutluymuşuz gibi uzaktan onlara rahatlık, güvenlik duyguları vermek isterdi. … ”

İstiklal Mahkemesinde yargılanmanın ne demek olduğu ve o günkü (1925) hapishane  şartlarının çetinliği düşünülürse, Akseki’inin eşi ve çocuklarına göstermek istediği bu tutumun ne anlama geldiği; onun nasıl bir ruh yüceliğine, Muhammedî bir ahlaka sahip olduğu ve normal şartlarda nasıl davranacağı daha iyi anlaşılabilir.  Hoca, bütün hicranını, ızdırabını içine gömüp, çok mutlu olduğunu göstererek onları mutlu etmek için uğraşıyor; onların mutluluğunu kendininkine tercih ediyor.

Karşılığını salt Allah’tan bekleyerek sevmeyi, hasbî fedakârlığı öngören adanmışlık anlayışını iyi özümsemiş Müslüman bir eş örnekliği sergiliyor. İyi eş olamayanın, iyi insan olamayacağının bilincinde: “Sizin en iyileriniz/hayırlılarınız, ailesine iyi olanlarınızdır.” (Tirmizî, Rada, 11)