Hepimiz Hz. Âdem’in Çocukları Değil Miyiz?

Hepimiz Hz. Âdem’in Çocukları Değil Miyiz?

İslam dini insanların aynı kökten geldiğini bildirdikten sonra, birbirinden uzaklaşarak kabileler, kavimler, ırklar oluşturan insanoğlunun, bu şekilde farklılaşmasının birbirine karşı üstünlük olamayacağını ilan eder. Nitekim, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in insanlığa getirdikleri yeniliklerden birisi hiç şüphesiz bu kabilecilik, ırkçılık anlayışının yıkılarak kardeşlik anlayışını yerleştirmesidir.

Daha Mekke’de Allah için kardeş olan Müslümanlar, bu kardeşliklerini Medine’ye hicretle birlikte o zamanın insanlarının aklının alamayacağı bir şekilde tüm dünyaya ilan etmişlerdir. Peki, insanoğluna ne oluyor ki, aynı atadan geldiği hâlde bir diğerini küçümsüyor? Hâlbuki Allah (c.c.), farklı kabilelere bölünmenin, bir tanışma vesilesi olduğunu, insanların asıl değeri ve üstünlüğünün ise yalnızca kendi katında olabileceğini bildiriyor: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.”[1]

FARKLILIKLAR İMTİHAN VESİLESİDİR

İşte bu kabilelere, kavimlere ayrılan milletlerin dillerinin, hatta renklerinin dahi farklı farklı olması da söz konusudur ki, bu farklılıkların, ayrılıkların hepsi de aslında insanoğlunun imtihanının bir vesilesidir. Daha da önemlisi, bu farklılıkların hepsi âlemlerin yaratıcısı olan Allah’ın ayetlerindendir ve biz insanoğluna, bu farklılıklardaki hikmetleri düşünerek tefekkür etmek düşer.

“Yine, göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.”[2] buyuran Allah Teâlâ, bizleri âdeta farklılıklarımızın şuuruna varmamız için uyarmaktadır. İnsanlar aynı kaynaktan geliyor ise, ayrı ayrı ırklara mensubiyet Allah’ın emri, alameti ve arzusu ise o zaman bizlere düşen bu farklılıklarımızdan istifade ederek, diğer insanlara karşı böbürlenmek, gururlanmak, üstünlük taslamak değildir. Böyle yapmak, Allah Resûlü (s.a.v.)’in defalarca uyardığı gibi ırkçılık olur.

IRKÇILIK İÇİN ÖLÜM CAHİLİYYE ÖLÜMÜDÜR

Allah Resûlü (s.a.v.) ise asabiyet, ırkçılık çağrısında bulunanların Müslüman olamayacağı uyarısını yapmış ve neredeyse “o kimseler benden uzak dursun” demek istemiştir:

“Irkçılık (asabiyet) adına kör bir şekilde açılan bayrak altında veya ırkçılık için yapılan çağrıya yardım ederek ölen kimsenin ölümü cahiliye ölümüdür.”[3]

Ebû Malik el-Eş’ari (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ‘Ümmetimde dört şey vardır ki, cahiliye işlerindendir, bunları terk etmeyeceklerdir: Haseble (ırk ve kabile üstünlüğüyle) övünme, nesebi, soyu sebebiyle insanları kötüleme, yıldızlardan yağmur bekleme, (ölenin ardından) matem ve ağıt yakma!’ Resûlullah sözlerine şöyle devam etti: ‘Matemciler, şayet tevbe etmeden ölecek olursa, kıyamet günü üzerinde katrandan bir elbise, uyuzlu bir gömlek olduğu hâlde (kabrinden) kaldırılır.”[4]

ÜSTÜNLÜK ANCAK TAKVADADIR!

İnsanlar ırklarının üstünlüğünü ne kadar sayarsa saysın nihayetinde hepimiz Âdem’in çocukları değil miyiz? Eğer onun çocukları isek, aramızdaki bu ırkçı kavga niye? Üstelik Âdem’in asıl maddesi toprak iken. Nitekim bu gerçeğe Peygamber  Efendimiz, veda hutbesinde değinmiş, ırk, kabile, aşiret sebebiyle üstünlük taslayanları bir kez daha uyarmak istemiştir: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır…”[5]

Şunu da karıştırmamak gerekir ki İslam, akrabalarla ilişkiyi kesmemeye, onlara yardım etmeye de çok büyük değer vermektedir. Tabii ki Allah Resûlünün asabiyeti böyle kötülemesi üzerine çok hassaslaşan ashab, kişinin soyunu, sülalesini, kavmini, milletini sevmesinin de asabiyet içine dahil olur mu diye endişeye kapılmış ve durumu Efendimizden açıklamasını istemiştir. Efendimiz bu soruya “hayır” cevabı vermektedir.

İslam ahlakı, sadece kendi kabilesi veya ırkı sebebiyle övünmeyi değil, herhangi bir sebeple diğer insanlara karşı övünmeyi de yasaklar. Peygamber Efendimiz bu konuda da yasaklama getirmiş, insanlara karşı tevazulu, alçak gönüllü olmayı emretmiştir.

Ibad b. Kesir eş Şâmî, Fuseyle isimli bir hanımdan rivayet etmiştir ki o hanım babasının şöyle dediğini işitmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e sordum: “Kişinin soyunu, sülâlesini (kavmini, ulusunu) sevmesi asabiyet (kavmiyetçilik, ırkçılık) sayılır mı?” Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Hayır. Lakin kişinin kavmine zulümde yardımcı olması asabiyettir/kavmiyetçiliktir.”[6]

 

 

[1] Hucurât suresi, 49:13.

[2] Rûm suresi, 30:22.

[3] Müslim, İmâre 89, H. No: 1850.

[4] Müslim, Cenâiz 38, H. N. 934.

[5] Beyhekî, Şuabu’l İman, H. No: 4774.

[6] İbn Mâce, Fiten 7, H. No: 3949.