Avrupa’nın “Siyasi” Mülteci Siyaseti

Avrupa’nın “Siyasi” Mülteci Siyaseti

Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgali sonucunda milyonlarca Ukraynalı, kitlesel olarak göç etmeye başladı. Ukrayna vatandaşları ve Ukrayna’daki yabancılar, Rusya’nın havadan ve karadan müdahalesiyle sınıra akın etmiş ve Polonya başta olmak üzere Romanya, Moldova ve Macaristan’a kitlesel bir göç başlatmıştı.

Ukraynalı mültecilerin sayısı artıyor

2021’in son aylarında sınırındaki mültecileri dondurucu soğuğa rağmen geri itme politikası uygulayan Polonya, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre yaklaşık 2,7 milyon Ukraynalı mülteciyle, Türkiye ve Kolombiya’dan sonra dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan üçüncü ülke konumuna geldi. Aynı şekilde göçmen karşıtı söylemleriyle iktidara gelen ve 3 Nisan’daki seçimlerde tekrar seçilmeyi başaran aşırı sağcı Viktor Orban hükümetinin yönettiği Macaristan’da da 440 bin Ukraynalı mülteci bulunuyor.

Federal yetkililerden alınan bilgiye göre, 316 bin Ukraynalı mülteci Almanya’ya giriş yaptı ve Ukraynalıların konaklama ve entegrasyon çalışmaları için 2 milyar avro destek vereceği açıklandı. Fransa da yaklaşık 30 bin Ukraynalı mülteciye ev sahipliği yapıyor.

İngiltere de AB ülkeleri gibi Ukraynalı mültecilere sınırlarını açacaklarını belirtti ancak İçişleri Bakanlığı, diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak “Homes for Ukraine” adlı bir uyum planı açıkladı. Bu plan çerçevesinde, Ukraynalı mültecilere ev sahipliği yapabilecek vatandaşların Bakanlığa başvurarak evlerini açabilecekleri, Johnson hükümetinin de bu vatandaşlara ekonomik destek vereceği belirtildi. Bu plan kapsamında 43 bin 600 Ukraynalı başvuru yaparken, sadece 12 bin 500 Ukraynalı vize alabildi. Bunlardan da sadece 1200’ü İngiltere’ye giriş yapabildi. Homes for Ukraine planı aracılığıyla Ukraynalılara evini açmak isteyen 200 binden fazla İngiltere vatandaşının başvuru yaptığı ancak prosedür kaynaklı gecikmelerden dolayı vatandaşların sorunlarla karşılaştığı belirtiliyor. UNHCR ise İngiltere’nin bu planına karşı duydukları endişeleri belirterek, mültecilerin istismarına karşı yeterli güvenlik önlemlerinin alınması gerektiğinin altını çizdi.

Geçici Koruma Yönetmeliği

AB ülkeleri ve İngiltere’nin Ukraynalı mültecilere karşı hoşgörü içerisindeki tavrı, uluslararası mecralarda da yankı buldu. Uluslararası yayın kuruluşlarında, Avrupa’nın açık kapı politikası uygulamasının sonucu olarak Suriyeli mülteci krizinden dersler çıkardığı ve daha insan hakları temelli bir mülteci politikası uygulamaya çalıştığı belirtildi. Çünkü AB, Ukraynalı mülteciler için Geçici Koruma Yönetmeliği adı verilen, kitlesel göçlerde resmi prosedürlerin kolaylıkla aşılabilmesini sağlayan yönetmeliği 3 Mart’ta AB Konseyinde oy birliğiyle devreye soktu. Böylece Ukraynalı mültecilere AB sınırlarında 1 yıl süreyle oturma ve çalışma izni ile eğitim ve vizesiz AB ülkelerinde seyahat hakkı tanındı.

Geçici Koruma Yönetmeliği, AB tarihinde Bosna-Hersek ve Kosova savaşlarının ardından yaşanan kitlesel göç akını tecrübesi nedeniyle ortaya çıkmış ve 2001’de AB Konseyi tarafından kabul edilmiş ancak Ukraynalı mültecilere kadar aktive edilmemişti. Böylece AB’nin, kendi sınırlarına yakın bölgelerde oluşan çatışma ve kitlesel göç durumlarında Geçici Koruma Yönetmeliği’ni ortaya çıkardığı söylenebilir. Çünkü AB, Suriyeli mülteci krizinde bahsi geçen yönetmeliği uygulamadı ve mülteci krizinin derinleşmesine zemin hazırladı.

Küresel mülteci rejiminin temeli

Avrupa’nın mülteci politikasında daha önceki dönemlere gidecek olursak, küresel mülteci rejimini oluşturan 1951 Cenevre Konvansiyonu ve 1967 New York Deklarasyonu’nun da Avrupa’nın içerisindeki göç krizinden sonra ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Çünkü küresel mülteci rejimi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ülkelerindeki insan hareketliliğini düzenlemek için oluşturulmuştur.

Küresel mülteci rejiminin Soğuk Savaş dönemindeki çevreleme politikasının politik amaçlar doğrultusunda oluşturulduğu iddia edilerek eleştirel çevrelerce bu “kuzey rejimi” olarak da adlandırılmıştır. Diğer bir deyişle mülteci rejimi, Soğuk Savaş döneminde komünist ülkelerdeki halklara karşı havuç olarak da kullanılmıştır. Sovyet Birliği’nin etkisi altındaki toplumların Batı Bloku’na yönelmesi ve bu sebeple Doğu Bloku’nda bir ayrılık yaratma amacı güdülmüştür.

Yani küresel mülteci rejiminin temelini oluşturan 1951 Cenevre Konvansiyonu kabul edildiği tarihte AB kurulmamış olsa bile mülteci rejimi, Avrupa’nın sorunlarından hareketle ortaya çıkarılmıştır ve Avrupa-merkezci bir bakış açısına sahiptir. Tıpkı Soğuk Savaş’ın bittiği ve uluslararası sistemin yeniden inşa edildiği 20. yüzyılın sonunda Avrupa’nın sınırındaki Bosna-Hersek ve Kosova savaşları sonrasındaki kitlesel göç akını karşısında AB ülkelerinin yekpare bir şekilde hareket etmesini sağlayan Geçici Koruma Yönetmeliği gibi.

AB’nin ikircikli mülteci politikası

AB’yi mülteciler konusunda teyakkuza geçiren konuların başında sınır ve çatışmanın yaşandığı bölgenin Avrupa’ya yakınlığının olmasının en önemli göstergelerinden biri, AB’nin Geçici Koruma Yönetmeliği’ni Suriyeli mülteciler söz konusu olduğunda devreye sokmamış olmasıdır. Yönetmeliğin aktive edilebilmesi için AB Konseyinde nitelikli oy çoğunluğunun sağlanması gerekmektedir. Nitelikli oy çoğunluğu, AB hukuku açısından değerlendirildiğinde sağlanması en zor usullerden biridir. Bu yönetmeliğin öneri olarak AB Konseyine sunulmasından önce kitlesel bir göç hareketinin olması ve üçüncü ülkelerden gelme koşulu aranmaktadır.

Geçici Koruma Yönetmeliği’nin Suriyeli mülteciler için aktive edilmesinin tartışıldığı dönemlerde AB Komisyonu, Suriyelilerin İtalya üzerinden Schengen sınırlarına girişinin kitlesel olmadığını ve sürecin makul düzeyde yönetilebildiğini ve göç alan AB ülkelerine yapılacak yardımlarla sorunun kotarılabileceğini öne sürerek, yönetmeliğin aktive edilmesi önerisini reddetmiştir.

Ancak Ukraynalı mülteciler için 24 Şubat’ta başlayan savaş ile 3 Mart’ta Konsey tarafından kabul edilen yönetmelik arasındaki 8 günde AB ülkeleri göçün kitlesel bir akın şeklinde olduğuna ikna olmuştur. Fakat AB, 2011 yılında başlayan ve halen süren iç savaş sonucunda göç etmek zorunda kalan Suriyelilerin kitlesel olarak Birlik sınırlarına ulaştığı konusunda uzlaşamamıştır. Bu anlaşmazlık 2015 gibi Suriyeli göçünün en yüksekte olduğu dönemde dahi sağlanamamıştır. Bu sebeple Almanya devlet olarak inisiyatif almış ve AB’nin aksine açık kapı politikası uyguladığını açıklamıştır. İşin özü, Geçici Koruma Yönetmeliği’nin ön koşulu kabul edilen kitlesel göç, rasyonel ya da insan hakları penceresinden değil de siyasi pencereden yorumlanarak değerlendirilmiştir.

AB’nin mülteci politikası ideoloji ve güvenlik odaklı

Avrupa Birliği, Geçici Koruma Yönetmeliği ile mülteci krizinin oluşmasını engellemeye çalışıyor. Bu durum bir kez daha gösterdi ki Birliğin önceliği sınırlarına yakın bölgelerde oluşan krizlerdir. Bu sebeple Ukraynalı mülteciler için ülkelerin inisiyatif almasından ziyade AB çatısı altında Geçici Koruma Yönetmeliği’nin AB tarihinde ilk defa devreye sokularak bütüncül bir politika izlenmesi, AB Konseyi tarafından uygun görülmüştür.

Bütüncül politikanın bir diğer sebebi yine mülteci rejimi inşa edilirken Soğuk Savaş şartlarının getirdiği bloklaşmanın sonucu olan Sovyetler Birliği karşıtlığı ise bugün Ukraynalı mültecilere verilen desteğin bir nedenidir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı duran AB, çeşitli yollarla Ukrayna’ya destek vermiştir. Avrupa’nın Rusya karşısındaki Ukrayna’ya verdiği desteklerden biri olarak da Ukraynalı mültecilerin Avrupa Birliği’ne girişini kolaylaştıracak Geçici Koruma Yönetmeliği’nin devreye sokması gösterilebilir. Böylece AB, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali karşısındaki konumunu pekiştirmiştir.

Ezcümle Avrupa’nın mülteci politikasında süreklilik sağlayan durumlar mültecilerin kaçtığı çatışmaların Avrupa sınırlarına olan yakınlığı ve Rusya karşıtlığıdır. Avrupa bu faktörler ortaya çıktığında teyakkuza geçmektedir ve Ukraynalı mülteciler konusunda bu iki faktör de etkin durumdadır. Bu sebeple uluslararası kamuoyunda AB’ye yönelik oluşan olumlu atmosferin ve mülteci rejimindeki sorunların Ukraynalı mültecilerle aşılabileceğinin tartışılması yine Ukraynalıların Avrupa’nın içinde değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. (aa)