Allah Bizim de Sizin de Bayramınızı Kabul Etsin!
- HAYATSürmanşet 2
- 1 Mayıs 2022
Şu Müslüman’ın hayatı ne acayiptir ki, dünyası da din, dini de dünyadır. Bu ifade ile ne demek istediğimi yazının son noktası ile daha iyi anlamak mümkün olacaktır. Biliyorum, geleneksel ifadelerimize göre bu ifade biraz acayip bir ifade oldu.
Ama işin altını üstünü şöyle bir karıştırdığımızda, ifadenin aslında yanlış olmadığı, bilinen şeylerin farklı bir ifadeyle anlatılmış olduğu anlaşılacaktır.
Şöyle ki: Her şeyden önce burada kullanılan birinci acayip kelimesi, bizim bildiğimiz acayip değil, Peygamber Efendimiz’in ifadesi ile, iyi oluşundan dolayı hayranlıkla karşılanan şey demektir. Sonrasını da şöyle anlatalım.
Bu yazının başlığı da bize biraz garip gelecektir. Garip gelmesinin bir zararı da yok hani. Ama Peygamber Efendimiz’in ashabı, bayramları böylece tebrik ederdi: “Allah bizim de sizin de bayramınızı kabul etsin!” şeklinde. Gerçi ashabın bayram tebriğinin tam tercümesini “Allah bizden de sizden de kabul etsin!” şeklinde gramatik olarak yapmak mümkünse de, eğer bayram tebrik ediliyorsa, asıl manası bu yazının başlığındaki gibi olmalıdır, diye düşünüyorum.
ALLAH BAYRAMINIZI KABUL EYLESİN!
Asıl konuya dönersek. Müslüman’ın hayatı ne acayiptir dedik ya, hadi diyelim, oruç tuttuk, namaz kıldık, zekât verdik, hac yaptık, dua eyledik. Sonunda da “Allah kabul eylesin!” diye bir niyazda bulunmak normaldir de, “Müslümanların yeme içme günleri, surûr ve neşe günleri olan bayramlar”ın kabul edilmesi nasıl bir duadır ve nasıl bir tebriktir, değil mi?
“Bayramınız mübarek olsun!” demek gibi bayramı tebrik etmek var iken, nasıl oluyor da, yeme içme ve neşe günleri olan bayramları tebrik için “Allah bizden de sizden de kabul buyursun!” diye tebrik edilebiliyor?
Yine az baştan başlayalım.
Müslümanlar, Ramazan Bayramı olsun, Kurban Bayramı olsun arife günü sabah namazlarını kıldıktan sonra ilk iş olarak vefat etmiş büyüklerinin kabirlerini ziyarete giderler. Bu artık çok güzel bir gelenek olmuştur.
BAYRAM KABİR ZİYARETİ İLE BAŞLAR
İnsan şöyle düşünebilir: Yarın kutlama yapılacak, yenilecek, içilecek, hatta eğlenilecek. O gün kimse kimseye küskün, asık surat durmayacak. Herkes kucaklanacak, küçüklerin başı okşanacak, ağızları tatlandıracak tatlılar ikram edilecek, hediye verilecek, büyüklerin elleri öpülerek gönülleri alınacak. Tanıdık tanımadık bu böyle olacak. İşte böylesi bir günün ilk adımı nasıl, insanı ürperten kabristan ziyareti ile başlayabilir?
Ee, ne de olsa Müslüman’ın hayatı acayip bir hayattır. Çünkü biz, ölümü hatırlamakla mükellefiz aynı zamanda. Çünkü, biz hayatta olanlara ettiğimiz dualar kadar bu hayatı terkedip bâki aleme irtihal edenlere de dua ederiz. “İnşaallah bizler de sizlere kavuşacağız!” diye. Bu bir ölüm güzellemesi değildir. İnşaallah size kavuşacağız demek, “Bu dünyada olsak da bu dünya bize sahip olamaz.” demektir.
DÜNYA DİNİN YAŞANDIĞI MEKÂNDIR
İşte onun gibi, hani “Bayram gününün ilk işi, ilk ameli, ilk eylemi toplanıp namaz kılmaktır.” ya. Hani, yeni güne başlamanın ilk ameli sabah erkenden namaz kılmaktır ya. Onun gibi, en neşeli günümüz, en sevinçli günümüz namaz ile başladığına göre, “Müslüman’ın kardeşine güler yüzle bakması sadaka” olduğuna göre “Allah, sizin de bizim de bayramımızı kabul etsin!” diye tebrikte ve duada bulunmak herhâlde en doğru tebrik şeklidir.
Bu aynı zamanda şu anlama da geliyor olabilir. Dünya, dinin yaşandığı mekân; din de dünyayı mekân hâle getiren hayat nizamıdır. Eğer dünyada Müslümanca yaşayabilirsek, bayramlarımız da ibadet şekline dönüşebilir. Zaten ibadet demek, Müslümanca bir hayat sürmek, Müslüman bir kul olarak yaşamak değil midir?
Dedik ya, Müslüman’ın dünyası da dinidir, dini de dünyasıdır. Yani bunca uzatmalı, eğmeli büğmeli, gevelemeli sözün kısacası şudur ki: Müslüman’ın her hâli, yemesi içmesi, eğlenmesi, konuşması, üzülmesi, sevinmesi dinin içinde olacak, dinin sınırlarının dışına çıkmayacaktır.