Tarihten Bugüne Batılı Kaynaklarda Hz. Peygamber

Tarihten Bugüne Batılı Kaynaklarda Hz. Peygamber

İlahiyatçı Yazar Prof. Dr. Özcan Hıdır, Camia TV’de katıldığı “Asıl Mesele” programında tarihten bugüne batılı kaynaklarda Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında bilgi verdi. Hıdır, “Son zamanlarda batıda Müslümanlara ve İslam’a yönelik saldırıların temeli aslında tarihten geliyor.” dedi ve ekledi: “Hristiyanlıkta olsun Yahudilikte olsun kendi dinlerinin en son din olduğunu, kendi peygamberlerinin de en son peygamber olduğu iddiasında bulunulur. Peygamber Efendimiz’in gelmesiyle beraber başta Bizans İmparatorluğu ve onun hâkimiyetinde olan, önemli kiliselerin bulunduğu Kudüs, Şam, İskenderiye gibi beldelerin hızla İslam’ı kabul etmesi Hristiyan din adamlarını ve onlara bağlı olanları tedirgin etmiştir. Kiliselerini ve Hıristiyanları koruma adına yanlış argümanlarla iki tür kitap geliştirirler. Kronikler ve Polemikler olarak adlandırılan bu kitapları şöyle tanımlayabiliriz:

Kronikler: Kronikler, daha çok kiliseler içerisinde gelişmiş tarihî kayıtlardır. İslam’ı yanlış argümanlarla tasvir ederek, kiliselerini ve mensuplarını kendi potalarında koruma çabasına girmişlerdir.

HAYAT | 22 Ekim 2021 Hz. Hâcer’in Teslimiyeti 22 Ekim 2021

Polemikler: Yine 6’ncı yüzyılda Emeviler döneminde Hz. Muaviye’nin sarayında kâtiplik yapan İslam’ı ve Arapçayı iyi bilen Şamlı Yuhanna’nın (Yūḥannā ad-Dimashqī) (650-754) yazdığı 15-20 sayfalık eserde Peygamberimiz ve İslam, “İsmail’i sapıklık” olarak tanımlanır. Kitapta “İslam’ın hızla yaygınlaştığına itibar etmeyin, Müslümanların soyu köle anneden (Hacer) doğma İsmail’e, biz Hristiyanların soyu ise, asil anneden (Sare) doğma, İshak’tan geliyor. Müslümanlar köle çocukları, bizler asil ve soyluyuz.” ifadesi yer almaktadır.

ORTAÇAĞ KAYNAKLARINDA HZ. PEYGAMBER NASIL TASVİR EDİLİYOR?

Hıdır, Emeviler ve Abbasiler döneminde fetihlerin hızlı bir şekilde devam ettiğini, Hz. Peygamber’in öne çıktığı 7’nci ve 8’inci asırda, kiliseler içerisinde apokaliptik eserler türediğini ifade etti. Hristiyanların kendi dinlerine gereğince sahip çıkamadıklarından dolayı İslam’ın ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kendilerine gönderilen bir ceza olarak gördüklerini belirten Hıdır, “Hristiyanların dinlerine gereğince bağlandıklarında ‘bela’ olarak gördükleri İslam’ın yok olacağına” inandıklarını belirtti. Hıdır devamında şunları ifade etti: “İlk olarak 9’uncu ve 10’uncu yüzyılda İslamiyet’in ayak seslerinin Avrupa’da ve Endülüs’te duyulduğunda, direkt Peygamberimiz’in ismiyle hayatına dair ilk eserler yazılmıştır. İstisnalar müstesna, daha çok negatif, olumsuz bir peygamber portresi çizmiş, tipolojiler şöyle gelişmiştir: İsmaililik ve Hacerilik, barbar, deccal, kılıç peygamberi, evlilikleri ve pedofil suçlamaları, din kurucu, Alman literatüründen gelen  ve sakıncalı olmasına rağmen günümüzde de kullanılan Muhammedilik ifadelerine yer verilmiştir.” Hıdır, yine Orta Çağ’ın en tanınmış şair ve edebiyatçılarından olan Dante Alighieri’nin (1265-1321) “İlahi Komedya” adlı eserinde cennet, cehennem ve Araf’ın konu edildiğini, Peygamberimiz’in ve Hz. Ali’nin cehennemin en alt kademesine yerleştirildiğini, eserlerin birçok dile tercüme edildiğini ve tüm dünyada okutulduğunu belirtti. Hıdır, “Gayeleri edebiyat üzerinden İslam’ı kötülemek” diye sözlerine vurgu yaptı.

AYDINLANMA SONRASI HZ. PEYGAMBER HAKKINDA NELER YAZILDI?

Prof. Dr. Hıdır Özcan, reformasyon ve aydınlanma döneminin, Batı’da önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti ve ekledi: “1517’de Martin Luther (1483-1546) yazdığı 95 sayfalık manifestosunu Wittenberg Kilisesi’nin kapısına asarak bir nevi papaya ve katoliklere baş kaldırdı. Bunun üzerine Avrupa’da Protestanlık hızla yayıldı. Protestanlar her ne kadar katoliklerden ılımlı gibi görünse de, Peygamberimize ve İslam’a karşı düşmanlıkta sadece mahiyet değiştirmişlerdir.  Martin Luther ve Erasmus (1466-1536) gibi reformasyon düşünürlerinin çalışmalarının yarısı Türklere karşı ve savaş ağırlıklıdır. ‘Türk’ ifadesiyle de aslında Müslümanları ve İslam’ı hedef alıyorlar.”

ALMAN ŞAİR GOETHE VE DÜŞÜNÜRLERİN ESERLERİNDE HZ. PEYGAMBER

Hıdır, 17. yüzyılda Fransız ihtilali ve aydınlanma dönemiyle birlikte Protestanlığın da etkisiyle İslam’a ve Müslümanlara karşı olan önyargının az da olsa kırıldığını belirtti. Osmanlı’nın ve Müslümanların en parlak dönemini yaşadığı o yıllarda, Batılı filozof, düşünür ve şairlerin eserlerindeki İslam ve Hz. Peygamber hakkındaki ifadelerden, her ikisini de yakından ve kaynağından tanımışlık hissi uyandırdığını kaydeden Hıdır, “Kayıtlarda bazı Batılı din adamlarının ve aydınların dervişlerle ve velilerle bir araya geldikleri yazılır. Bunlardan biri olan Alman şair Johann Wolfgang von Goethe Peygamberimize övgü dolu şiir yazarken, Fransız yazar Victor Hugo naat yazmıştır. İngiliz yazar Thomas Carlyle ‘Kahramanlar’ adlı kitabında Peygamberimizi kahramanlar arasına eklemiştir ve Rus yazar Tolstoy’un hadisler ile  ilgili kitabı vardır. Yine Alman filozof Karl Marx, Peygamberimizi putları yıktığı için en ‘büyük devrimci’ diye tarif etmiştir. O dönemler entelektüel olmanın alametlerinden birisi de peygamberimizin siretini okumaktı.” dedi.

KARİKATÜR KRİZLERİ VE PEYGAMBER

Prof. Dr. Hıdır Özcan, aydınlanma dönemiyle beraber Batılı kaynaklarda Peygamberimize olumlu bakışın nerdeyse 200 sene kadar devam ettiğini, 1962-1965 arasında 2. Vatikan konsilinde Peygamberimiz’i tanıma konusunda karar birliğine varıldığını ve gizli olan bu kararı ifşa eden yazar Hans Kühn’un ve Rojer Heid’ın kiliseden aforoz edildiklerini belirtti.

Yine 1984’te Avusturya’da Protestan Kiliseler Birliğinin toplantısında benzer bir kararın alındığını ifade eden Hıdır, “Müslümanların kullandığı gibi Allah lafzını kullanalım.”, “Müslümanların peygamberini peygamber olarak tanımalıyız.” gibi benzer ifadelerin yer aldığı 40-50 sayfalık kitapçıklar basıldığını, fakat tepkilere maruz kaldığı için kitapların toplatıldığını kaydetti.

Bu gelişmelerden rahatsız olanların Peygamber Efendimiz’e üç koldan saldırmaya başladığını ifade eden Hıdır, sözlerine şöyle devam etti: “1988’de Salman Rüşdü’nün ‘Şeytan Ayetleri’ adlı kitabıyla Peygamberimizi ve Müslümanları karalamaya başladılar. 1990’da İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ve Nato Sekreteri Willi Kleis’ın, “Batının yeni düşmanı vardır, o da İslam’dır.” söylemi Müslümanları ve Peygamberimizi hedef hâline getirmiştir. 11 Eylül hadisesinden sonra bazı İslam ülkelerindeki Batı yandaşları, Müslümanları istihbaratta ve dışişlerinde kullanmışlardır. Onlara ve sonradan Müslümanlıktan çıkanlara kitaplar yazdırarak algı operasyonu yapmışlardır. Bizler Müslümanlar olarak Peygamberimiz’e, tarihimize, bulunduğumuz ülkenin de tarihine vakıf olmalıyız. Peygamberimiz’in Mekke döneminde yaptığı gibi sevenlere de sevmeyenlere de güven vermeliyiz. Eminlerden olmalıyız.” diyerek sözlerini tamamladı.