İyilere Yoldaş Olabilmek İçin İyilerden Olmak Lazım

İyilere Yoldaş Olabilmek İçin İyilerden Olmak Lazım

Kar yağar, tamamlanır. Yağmur yağar, tamamlanır. Kaza olur, tamamlanır. İki takım müsabaka yapar, maç tamamlanır. Toplantı yapılır, tamamlanır. Tamamlanır, çünkü bunların tamamı olaydır. Evlilik ise bir olaydan ziyade bir süreçtir. “Yaptım bitti, oldu bitti.” diye tanımlayamayacağımız bir süreçtir. Neden süreçtir? Ne zaman, nerede, nasıl ve kiminle başlayıp nerede, ne zaman ve nasıl noktalanacağını çok da kestiremediğimiz bir süreçtir. Evlilik, yol üzerindeki varılması gereken bir istasyon, bir nokta değildir. Evlilik, bizatihi yolculuğun kendisidir.

ALLAH İÇİN YUVA KURMAK

Allah rızası için bir yuva kurmaya niyet ettiğimiz ilk andan itibaren aslında işimiz duaya kalmıştır. Yani “Rabbim, iyi insanları karşıma çıkar. Beni iyilere yoldaş eyle. Kötülerden ve kötülüklerden ırak eyle. Niyetimi hayır, amelimi hayır eyle.” diye canı gönülden dua ile yola çıkmak gerekir.

Tanışma/tanıştırılma aşamasından başlayarak, nişan, nikâh, düğüne kadar giden süreçte; “el âlem ne der?” kaygısını bir tarafa bırakarak “Rabbim buna ne der?” düşüncesi ile yol alındığında, işlerimiz bir bir yoluna girer. Eksiklerimiz, hiç ummadığımız şekilde tamamlanır. Rabbim o yuvanın saadetini ve bereketini artırır. Yuvamızda huzur, kalplerde mutluluk olur.

DUALARIN ÖNEMİ

En başından beri, evliliğe niyet ettiğimiz andan itibaren Rabbimizden ne istediğimize çok ama çok dikkat etmemiz lazım. Çünkü niyetler sözlere, sözler eylemlere dönüşür. Eylemlerimiz ise yaşantımızı oluşturur. Yani niyetimiz, dileğimiz, isteğimiz bizim hayatımız oluverir. Ne istediğimiz, neye niyet ettiğimiz niçin bu kadar önemlidir?

“SİZ DİNDAR OLANINI ALIN”

Biz farkında olmasak bile Allah bizim isteklerimizi, dualarımızı gerçekleştiriyor ve imtihanımız o noktada başlıyor. Yani nasıl bir hayat arkadaşı istiyoruz? Dünya güzeli, yakışıklısı bir dünyalı mı istiyoruz? Yoksa ne pahasına olursa olsun ama mutlaka zengin olsun mu diyoruz? Soyu sopu, asaleti mi bizi cezbediyor? Dinine düşkün, Allah yolunda bir kul olması bizim için ne kadar önemli? İçinden çıkılmaz denklemlerle boğuşuyor muyuz? Oysa müjdecim, önderim, peygamberim ne güzel buyurmuş: “Bir kadın, şu dört şey için nikâhlanır, ya malı için, ya soyluluğu için veya güzelliği için yahut da dindarlığı için. Siz dindar olanını alın, eliniz dert görmez.”[1] Peygamberimiz, hadîs-i şerifine başlarken bir kadın dört şey için nikâhlanır diye başlamış. Erkek tarafından bakıldığında elbette böyledir. Ama kadın cihetinden bakıldığında da aynı kapıya çıkarız. Yani bir erkekle de evlenme tercihleri aynıdır aslında ve dindar olanı tercih sebebi olmalıdır.

İYİLERE YOLDAŞ OLABİLMEK…

Aslında bizim sorunumuz dinî hassasiyetleri bilmeme değil. Bizim sorunumuz bilmekten çok bildiğimizle amel etme cesareti noktasındadır. Yani bize lazım olan halis bir niyet ve güçlü bir iradedir. Rabbimizden iyi insanlarla bizleri karşılaştırmasını dilerken; biz de iyi insan olma noktasında ciddi gayret içinde olmalıyız. “Hayat arkadaşım iyi insan olsun ama benim ne olduğum önemli değil” diyemeyiz. İyilere yoldaş olabilmek için iyilerden olmak zorundayız.

NAMUS İNSANA ÖZGÜ BİR KAVRAMDIR

Niyet, tutum, tavır ve davranış noktasında evlilik kurumundan bahsederken kadın şöyle erkek böyle diye ayrıştırıcı üslup kullanmak doğru değildir. Şöyle ki, “namus” kavramından söz açıldığında çoğumuzun zihninde “namus ve kadın” ikilisi canlanıyor hemen.  Ya da kendi dünyamızda namus kavramını en çok kadına yakıştırıyoruz. Peki, zihin dünyamızdaki kavramlar arasında namus ve erkek sözcüğünü nasıl ilişkilendiriyoruz? Bu işin kadını erkeği yoktur. Namus, sadece kadına özgü bir kavram değildir. Namus, insana özgü bir kavramdır.

EVLİLİKTE DÜRÜSTLÜK

Evlilik sürecinde, evliliğe bakış açımız, evlilikten ve hayat arkadaşımızdan beklentilerimiz, açık ve net olduğunda işimiz kolaylaşır. En başından aklımızın dibindekileri hayatımızı paylaşmayı düşündüğümüz insana gizlemeden söyleyebilirsek ve dahi yapabileceklerimizi ve isteklerimizi tek tek sorabilirsek dürüst bir çıkış yapmış oluruz. Evlilik sürecindeki kavgalara baktığımızda; “kadın erkek için hiç değişmez sezgisiyle, erkek ise kadında istemediği özellikleri mutlaka değişir ön kabulü ile” sorunları sümen altı yaptıkları için tartışmaya başlıyorlar. Değişmeyen fıtrattır. Alışkanlıklar değişir. İstekler değişir. Kabuller değişir. Zevkler değişir. “Keşke”ler değişir. “İyi ki”ler değişir. Aşkın, sevginin şiddeti değişir. Bize düşen, değişimi gelişimle aynı potada birleştirebilmektir.

DÜNYADAKİ CENNETİMİZ

Tanışma, isteme, nişan, nikâh, kına, düğün aşamalarından başlayarak evliliğimizi, dünyadaki cennet bahçelerinden bir bahçe yapma gayreti içinde olmak, sadece hayat arkadaşımıza sunduğumuz bir lütuf değil; asıl kendi dünya saadetimizin bir gerekliliğidir. Çünkü yuvamızı cennet bahçesine ya da cehennem çukuruna dönüştürmek bizim elimizdedir. Tartışmalarda çözüm üretmek yerine hayat arkadaşımızı suçlamak, en çok düşülen hatadır. Çünkü bu nefsimize en kolay gelendir. Herkesin düştüğü hatayı tekrar etmek yerine, çözüm odaklı olmak, sabır ve hoşgörü ile yaklaşmak ama ille de saygıyı kaybetmemek, dünya saadetimiz için olmazsa olmazlardandır. Evliliğimiz, dünyadaki cennetimiz yapmaya çalışacağız.

AİLELERİ KABULLENMELİ VE SAYGI DUYMALIYIZ

Evliliği, sadece iki insanın bir araya gelip yuva kurma çabası olarak düşünmek, süreçteki en büyük yanılgımız olur. Çünkü evleneceğimiz insan, dalsız, budaksız, yapraksız tek başına bir insan olarak yaratılmadı. Tıpkı bizim gibi onun da bir annesi ve babası var. Evlendiğimizde nasıl ki, kendi anne babamızı, kardeşlerimizi ve akrabalarımızı inkâr etmiyorsak, hayat arkadaşımızın da ailesini kabullenmeli ve saygı duymalıyız. Ama o zaman bize taş fırın demezler, kılıbık derler. Bize kazak ya da kılıbık demelerinin hiç önemi yok. Kalbi ılık olalım yeter.

SEVDİĞİMİZİ SÖYLEMELİ, HİSSETTİRMELİYİZ

Evlilik sürecinde eşimizi, çocuklarımızı elbette çok seveceğiz. Ama ihmal ettiğimiz bir husus, sevgimizi içimizde yaşıyoruz ve hissettirme aşamasında biraz cimri davranıyoruz. Çok seveceğiz, sevdiğimizi hem söyleyeceğiz hem de hissettireceğiz. Hayat arkadaşımızın “keşke”si değil, “iyi ki” si olmaya çalışacağız. Can emanetini asıl sahibine teslim edene kadar, kendimizi, çocuklarımızı, ailemizi önce Allah’a sonra birbirimize emanet edeceğiz.

 

[1] Müslim, Nikâh, 53.