Okur Olmak

Okur Olmak

Yazmak, benim için, oldukça yavaş ve meşakkatli bir iştir. Meşakkatlidir, çünkü çok yönlü hesap yaparak yol almak zorunda hissederim kendimi. Eleştirel bir yaklaşımla konuya ilişkin düşüncelerimi yeniden sorgulayarak gözden geçiririm.  Bir de okura karşı sorumluluklarımın hesabı, onunla ilgili olarak gözetmem gerekenler vardır. Onları da bir bir hesaba katarım. Okura karşı sorumluluğum çerçevesinde, ne söylediğimi sorguladığım kadar nasıl söylediğimi de sorgulama ihtiyacı duyarım. Yazmaktan maksadım, düşündüklerimi okurla paylaşmak olduğundan, paylaşımı önleyecek bir iletişim kazası olmamasını arzu ederim. Söz ifrazatından kaçınmaya çalışırım. Bunlar, epey meşgul eder. Ama, bütün bunlara rağmen yazmak benim için sıkıcı bir meşakkat değil, zevk veren bir uğraştır.

Ancak, okuru yormak istemeyişim, onun gayretini önleme anlamına gelmez. Sözü edilen paylaşmanın sağlıklı gerçekleşmesi için elbette okurun da çabalaması gerekiyor. Cemil Meriç’e göre “Okumak iki ruh arasında âşıkane mülakattır.”  Bence bu mülakat, âşıkane olmaktan ziyade “ayıkane”, yani anlayışlı, uyanık bir bilinçle, basiretle olsa iyi olur (Yusuf suresi, 12:108). Âşıkane okurken, eleştirel yaklaşımla anlama çabası ıskalanabilir. Okur, metne sorular yönelterek onunla yüzleşme sürecini iyi veya hiç işletmeyebilir. Metin üzerinden yazarla diyalojik ilişki kuramayabilir. Yani metin karşısında özne olmak yerine nesneleşebilir. Haliyle, şahsiyetli bir okuma yapamaz; kendini özgün ve özgür okur kılacak üslubu oluşturamaz. Sonuçta, metnin iletmek istediği mesajı keşfedemeyebilir ve onun içeriğini kendine özgü ürüne dönüştüremeyebilir. Bireyin kendi  ürünü hâline gelmeyen malumat yarar sağlamaz.

Okur metinle uğraştığı oranda ondan yararlanabilir. Zbigniev Herbert der ki, “Kaynağa ulaşmak için akıntıya karşı yüzmeli. Akıntıyla yüzüp giden şey çöptür sadece.” Kaynağa doğru kulaç açan okur, metnin kalıbına girmeyi düşünen pasif alıcı konumuna kendini düşürmez. Ama, yazarla ego yarıştırmaya, enaniyet savaşına da kalkışmaz. Yeni anlamlı öğrenmelerle, varlık dünyasına yeni tuğlalar eklemeye çalışır.

Bu süreci işleten okur, mutlaka yazara geri bildirimlerde bulunma ihtiyacı duyar; sorularını itirazlarını iletir. Bununla maksadı, sadece yazara yanlışını fark ettirmek değildir; aynı zamanda kendi görüşünün doğruluğunu test etmektir. Bu diyalojik ilişki, her ikisine de yarar sağlar. Böyle bir okuma, insanı kendisi kılar, insanın zihnini ve ruhunu zenginleştirir, ufkunu genişletir, kendini daha ileri noktalara taşır.