Cinsiyet Tartışmaları Ve Müslümanlar

Cinsiyet Tartışmaları Ve Müslümanlar

Büyük yeryüzü dinlerinde olduğu gibi İslam dini de insan varlığının bir erkek ve dişiden yaratılmış olduğu gerçeğini vurgular. Aile müessesesini korumayı ana hedeflerinden birisi olarak gören İslam dini, her bir çocuğun, anne ve baba ilgisiyle yetiştirilmesini sağlamayı amaçlar. Sağlam aileler vesilesiyle huzurlu toplum, huzurlu toplum vesilesiyle de adaletli devlet oluşturmayı amaçlar. Erkek ve kadın arasındaki münasebet ve birlikteliklerin gerçekleşmesi, “nikâh” akdine bağlanmış, bunun dışındaki münasebetler “zina” olarak isimlendirilmiş ve toplumu felakete sürükleyen büyük günahlardan sayılmıştır.

Yaratılış itibariyle cinsiyeti tam net olarak belli olmayan kişiler bulunabilmektedir. İslam fıkhında “hünsa” olarak isimlendirilen bu kişiler hakkında, fıkıh kitaplarında ciddi sayıda hükümler ve araştırmalar mevcuttur. Erkek veya kadın olduğu net olarak belli olmayan kişilerin, her bir birey gibi hayatlarını idame ettirebilmelerini sağlamak ve dini vecibelerini yerine getirebilecek şekilde toplumsal kurallar ortaya koymak, İslam fıkhının önemli konularından birisi olmuştur. Bu kişilerin onur ve haysiyetleri korunmuş ve en ufak bir şekilde olumsuz bir durum yaşamamaları hedeflenmiştir. Yetişkin hâle geldikten sonra ve tamamen hür iradeleriyle, ağır basan tarafa yönelik cinsiyet değişikliğine gidilebilmesi de mümkündür fakat mecbur değildir.

Erkek ve kadın cinsiyet rollerinin toplumda “insan” merkezli olarak adaletli seviyede oluşmamış olması ve cinsiyeti tam olarak belli olmayanlara yönelik tarihî süreç içerisinde yaşanmış olan gayri insani muameleler ve zulümler neticesinde, günümüz modern dünyasında cinsiyet konusu kökten sorgulanır hâle gelmiştir.

Aslında yeryüzünde meydana gelen haksızlıklar ve adaletsizliklerin asıl sebepleri ile mücadele etmeden, sadece cinsiyet üzerinden yapılan bu uygulamalar, insanlığı ciddi bir belirsizliğe sürüklemektedir. İşveren-işçi, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, yerli-yabancı, büyük-küçük, sömüren devlet-sömürülen toplum ve iktidar sahibi-toplum arasında meydana gelen toplumları ayrıştırıcı adaletsizlikler, insanlığın en büyük sorunlarıdır. Bu kesimler arasındaki haksızlıklarda, ezen ve ezilen tarafın cinsiyeti de bir rol oynamamaktadır. Genelde kadın tarafının daha çok zulme ve haksızlığa uğradığı bir gerçektir. Fakat ezilen tarafın daha çok kadın olmasının sebebi, cinsiyetten ziyade, zulüm yapmayı göze koymuş olan bireyin kendisine karşı koyma potansiyeli daha az bir seçenek aramasından kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde bir kadın da zulüm yapan tarafında olabilmektedir.

MÜSLÜMAN AİLELERİN İMTİHANI

Bütün bu gelişmeler, Müslüman toplumlar ve aileler tarafından da yakinen endişe ile takip edilmektedir. Nesillerinin, dinî vecibelere uygun bir aile yuvası meydana getirebilmeleri ve bunu sürdürebilmeleri, Müslüman ailelerin en önemli arzu ve istekleri arasında yer almaktadır.

Cinsiyet konusunda sorun yaşayan Müslüman aileler, güvenilir bir uzman bulmakta zorlanmaktadırlar. Sosyal medya mecraları sayesinde her türlü düşünce ve anlayışa ulaşmakta hiç problem çekmeyen, modern dünyanın çocukları ve gençlerinin, bu akımlardan etkilenmemeleri mümkün değildir. Gençler, bazı konularda ikna edici açıklama ihtiyacı duyabilmektedirler. Aileler, kendi değerleri bakımından tehlikeli gördükleri hususları, çocuklarına nasıl izah edecekleri konusunda zorlanabilmektedirler.

Çevrede yaşanılan gelişmeleri dinî kurallara göre açıklamak ve bu açıklamayı içerisinde yaşanılan ülkelerin yasalarına zıt düşmeyecek şekilde hür olarak ifade etmek gerekmektedir.

Dünya tarihî boyunca, hatta Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den sonra bile, bu ve benzeri durumlar inişli ve çıkışlı bir seyir hâlinde her zaman yaşanmıştır. Kur’ân-ı Kerîm, bir Peygamber olan Lut (a.s.) kıssası ile bu ve benzeri konuların her zaman var olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda şu konularda eğitimli olmak ve nesillerimizi eğitmek zorundayız:

FITRAT EĞİTİMİ

Peygamber Efendimiz bir hadisinde “Her doğan fıtrat üzere doğar…”[1] buyurmuştur. İnsanın doğasına ve yaratılışına uygun olan ve olmayan davranışlar bulunmaktadır. İmtihan hâlinde bulunduğumuz yaşamımızda, fıtrata uygun olan davranışların yanında, tehlikeli ve “fıtrata uygun olmayan” davranışlar da bulunmaktadır. “Fıtrat Eğitimi” sayesinde, insan doğasına uygun olan davranışların öğrenilmesi ve benimsenmesi mümkün olacaktır. Zihin, ruh ve beden uyumu sağlandığı takdirde kişinin kendisi, çevresi ve evrensel sistem ile barışık, huzurlu ve mutlu yaşayabileceği kavranmış olacaktır.

DUYGU VE DÜŞÜNCE YÖNETİMİ EĞİTİMİ

Bir hadîs-i kutside Rabbimizin şöyle ifade ettiği buyuruluyor: “Kulum iyi bir şeyi yapmaya niyetlendiği zaman ona bir sevap yazarım, onu yaptığı zaman ise ondan 700’e kadar katlayarak sevap yazarım. Kötü bir şey yapmaya niyetlenip de onu yapmadığı zaman günah yazmam, yaptığı takdirde ise bir günah yazarım”.[2] Düşünce dünyasını sınırlama imkânı olmayan insan, zihin dünyasında yer alan duygularını terbiye etme yoluyla adeta bir süzgeç görevi yapma kabiliyetine ve yeteneğine sahiptir. Kur’an ve sünnet süzgecinden geçmeyen duyguların, fiili bir amel hâline dönüşmemesi, her bir kulun imtihan alanıdır. Aynı şekilde Kur’an ve sünnet süzgecinden geçen duyguların nerede ve nasıl yapılacağı da insanın yeryüzü imtihanının bir parçasıdır. Duygu ve düşünce yönetimini kavrayan bir insan, zihinlerden ve akıllardan geçen düşünce akımlarının sınırlandırılamayacağını fakat terbiye edilerek davranışlara dönüşebileceğini kavramış olacaktır.

DUYGU VE DÜŞÜNCELERİYLE İMTİHAN OLUNAN İNSAN EĞİTİMİ

Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Hakikatte biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; imtihan edelim diye onu işitir ve görür kıldık.”[3] Dünya ve ahiret huzurunun teminatı, fıtrata uygun olan ameller hâlinde bulunabilmektedir. İmtihan olunduğumuz hususlar aslında, bizlerin dünya ve ahiret saadetinin de anahtarıdır. Bu eğitim neticesinde, insanın yaratılma maksadının, Allah’a “kulluk” olduğu anlaşılmış olacaktır. Rabbimiz tarafından, dünya ve ahiret güzelliklerine kavuşması arzu edilen insanın, dünyada imtihan hâlinde olduğu kavranmış olacaktır.

AİLE VE MAHREMİYET EĞİTİMİ

Erkek ve kadın arasındaki nikâh sözleşmesi neticesindeki oluşan aile müessesesinin belki de en az hususu cinsel duygu ile ilgilidir. Nikâh neticesinde meydana gelen aile yuvası, âdeta içerisinde yaşadığı toplumun bir atom çekirdeği boyutundadır. Cinsel yaşamın bu yolla müsaade edilmesi, nikâh akdinin doğal bir neticesidir. Bu eğitim sayesinde aile müessesesinin kapsamı ve önemi benimsenmiş ve nikâh dışı cinsel davranışların bireysel ve toplumsal zararları anlaşılmış olacaktır.

Mahremiyet eğitimi cinsel bilgilerin yanında daha çok kendisinin ve diğer insanların özelinin/özel alanının farkına varması, sosyal hayatın içinde kendi özel alanını koruması, diğer insanların özeline saygı duyması, kendisi ile çevresi arasında sağlıklı sınırlar koyması gibi bilgileri içerir. Başka bir deyişle mahremiyet; kişinin kendisini tanıması ve kendi özeline saygı duymasıdır. Kendisini ve kendisinin özelini korumayı bilen kişi, başkalarının da özeline saygı duymayı ve korumayı bilir. Kendisini bilmeyen ve kendi özel yanlarına en başta kendisi saygı duymayarak başkalarına da kendi sınırlarını çizemeyen kişi, diğer insanların haklarına da riayet etmez ve onların özeline müdahil olmaya çalışır. Bu vesileyle, aile eşittir bir vücut anlayışı oluşmuş olacaktır.

FARKLILIKLAR İLE BERABER YAŞAMA KÜLTÜRÜ VE EĞİTİMİ

Bu eğitimlerin neticesinde, içerisinde yaşanılan ülkelerin anayasa ve kanunlarının öngörmediği herhangi bir müeyyidenin hiç kimseye karşı uygulanmasının İslami olmadığı anlaşılacaktır. Yine anayasalar ve kanunlar çerçevesinde İslam dininin değerlerini öğrenme, öğretme, yaşama ve yaşatmanın bir hak olduğu bilinmiş olacaktır. Bu değerlere uygun yaşamayan kişilerin cami ve cemaat faaliyetlerine bireysel olarak her zaman katılabilecekleri bilinmelidir. Müslüman’a düşen, hikmet ve güzel yolla İslami değerleri tebliğ ve davet etmektir. Kabul ve icap kişinin hür iradesiyle gerçekleşmelidir.

Sonuç olarak imtihan diyarı olan dünya, insanların hür iradeleriyle imtihanlarını verdikleri mekandır. Cinsel yaşam ve cinsiyet konusu, İslam dini tarafından kesin olarak belirlenmiş hususlardır. İnsan olmak, asıl değerli olmayı hak ettiren husustur. Cinsiyet farklılığının üstünlük ile bir bağı yoktur. Kur’an ifadesiyle “üstünlük takvadadır”.[4]

 

[1] Buhari, Tefsir (Rûm), 2.

[2] Müslim, “Îmân”.

[3] İnsân suresi, 76:2.

[4] Hucurât suresi, 49:13.