Rahman Ve Rahim Olan Allah’ın Sonsuz Merhameti

Rahman Ve Rahim Olan Allah’ın Sonsuz Merhameti

Allah’ın sonsuz merhameti Rahmân ve Rahîm isimleriyle tanımlanmaktadır. Nitekim Rahmân sıfatı Allah Teâlâ kulları arasında ayrım yapmaksızın, mahlukatın hepsine merhametle muamele eden ve nimetler veren anlamına gelir. Rahîm sıfatı ise verdiği nimetleri iyi kullananlara, iman edenlere ve belirlenen hudutlara riayet ederek yaşamış olanlara ebedî nimetler veren mânâsına gelir.

ALLAH’IN Sonsuz MERHAMETİ

Rabbul âlemin insanı esasen cennet için yaratmıştır. İlk insan Hz. Âdem (a.s.) ve eşini cennete koymasını bu meramın bir göstergesi olarak değerlendirebiliriz. İnsan bir yolcudur. Bu yolculuk âlem-i ervahta başlar, anne karnından geçer, dünya hayatına uğrar ve sonrasında tekrar Allah Teâlâ’nın huzuruna gider. Allah’ın sonsuz merhameti bu yolculuk esnasında sığınılacak güvenli limandır.

Bu öyle geniş bir merhamettir ki, her şeyi kuşatmıştır ve asla ümitsizliğe düşürmez. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu durumu şu sözleriyle açıklamıştır: “Allah Teaâlâ rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi katında tutmuş, yeryüzüne sadece bir parçasını indirmiştir. İşte bütün mahlukat bu bir parça merhametle birbirlerine acırlar. Bir hayvan bile (bu bir parçacık rahmetin eseri olarak yavrusunu emzirirken) üzerine basarım endişesiyle ayağını kaldırır.”[1]

ALLAH’IN RAHMETİNİN DELİLLERİ

Allah Teâlâ kullarına rahmeti ve mağfireti ile muamele eder, onlara sayısız nimet verir. Dünya hayatı bir nimettir, Allah’a iman bir nimettir, dinimiz bir nimettir. Bu nimetlerin tamamı kulu cennete götüren yoldur, Allah Teâlâ’nın merhametinin delilidir.

Allah Teâlâ dünyayı insanın emrine vermiştir. İnsana dünyadaki varlığını sürdürebilmesi için ne gerekiyorsa Allah Teâlâ tarafından bahşedilmiştir. Buna delil olarak şu âyet-i kerimeye göz atabiliriz: “O (Allah) ki; yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı, sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. O, (her şeyi bilen) Alim’dir.”[2] Allah Teâlâ’nın, yeni doğan bebeğin ihtiyacı olan gıdasını annesinin göğsüne koyması, yine annenin gönlüne evladının sevgisini yerleştirmesi, şefkati, merhameti ve sabrı vermesi, rahman sıfatının bir tecellisidir.

KULLARININ KUSURLARINI ÖRTER

Allah Teâlâ kullarının işlediği kötülükleri, günahları, ayıpları ve kusurları, şefkat ve merhameti nedeniyle örter, onları gizler. Yapılan yanlışlar ve hatalardan dolayı hemen cezalandırmaz, mühlet verir, erteler hatta nasuh tevbesi yapan herkesin bu dünyada da ahirette de affedeceği müjdesini verir.

“Allah Teâlâ, kullarına karşı son derece şefkatli, merhametli, merhamet edenlerin de en merhametlisidir. O’nun merhameti gazabını geçmiştir. O, yaptıkları yüzünden insanları hemen cezalandırmayıp akıllarını başlarına almaları için onlara mühlet verendir. Eğer yaptıkları hata, kusur ve isyanlardan dolayı onları hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı.”[3]

İnsan hiç günah işlemeyecek olsaydı, Allah insanı doğrudan cennete koyardı. Allah insanı bilerek yarattı. Ayrıca Allah günahında ısrarcı olanlar hariç unutarak yanlışa düşenleri ve hata yapanları affedeceği müjdesini veriyor. Bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyurmaktadır: “Allah, benim için, ümmetimin hata ile, unutarak veya baskı ve tehdit altında işlemiş olduğu günahları bağışlamıştır.”[4]

HAYAT | 14 Ocak 2022 Allah’a Saygıda Kusur Etmeyen: Muttaki Kul 14 Ocak 2022

EŞLER ARASINDAKİ MUHABBET MERHAMETİN SONUCUDUR

Nikâhlanan eşlerin arasına muhabbeti koyması da merhametinin bir sonucudur. “Allah’ın varlığına ve birliğine delillerden biri de kendilerinde sekinet bulup, ülfet edesiniz diye kendi(cinsi)nizden size eşler yaratması ve aranıza muhabbet ve merhameti koymasıdır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir kavim için nice deliller (ibretler) vardır.”[5]

ALLAH’IN PEYGAMBERLER GÖNDERMESİ

Cennete götürecek amelleri öğretmek üzere Peygamberler göndermesi ve peygamberlerini kutsal kitaplarla desteklemesi Allah Teâlâ’nın merhametinin bir göstergesidir. Âlem-i ervahta tüm insanlar “Elestu bi rabbikum” sualine “bela” diye cevap vererek, Allah’a hep birlikte söz verdi. Bu sözle insanlar yaratıcı, rızık verici, kanun koyucu tek bir Allah’ı tanıyacağına söz verdi. Allah Teâlâ isteseydi bizi bize bırakır, dünya sınavında bize yardımcı olmazdı. Lakin sınırsız merhameti ile kullarına acıdı, cennetin yolunu kaybedenlere tekrar tekrar Peygamber göndererek, verdiğimiz sözün arkasında durmamız gerektiğini bildirdi. “Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”[6]

Allah Teâlâ yine merhametinin gereği, salih amellere karşılığını kat kat fazla verirken, günaha sadece misli ile karşılık veriyor. Bunu bize şu şekilde bildiriyor: “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.”[7] Dinî yaşamda ibadetlerin yerine getirilmesinde kolaylıklar sunması; örneğin yolculukta namazın kısaltılarak kılınması, hastaların namazlarını oturarak veya ima ile kılması, hamile ve emziren kadının orucunu kazaya bırakma imkânı sunması Allah’ın sonsuz merhametinin birer göstergesidir. “Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez.”[8]

KIYAMET GÜNÜ ŞEFAAT HAKKI

Kıyamet günü, Hz. Peygambere, şehitlere, hafızlara şefaat hakkı vererek, kullarını affedeceğini bildirmesi, dünya hayatını Allah Teâlâ’nın belirttiği şekilde yaşamış kullarına cennet vaat etmesi rahim sıfatının yansımasıdır. “Biz, dünya hayatında da ahirette de sizin dostunuzuz. Orada, çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Allah’tan bir ikram olarak sizin için canınızın çektiği her şey bulunacak, yine orada umduğunuz her şeyi elde edeceksiniz.”[9]

Rahman ve Rahim olan Allah’a hamdolsun.

 

 

[1] Müslim, Tevbe, 17.

[2] Bakara suresi, 2:29.

[3] Fatır suresi, 35:45.

[4] İbn-i Mace, Talâk, 16.

[5] Rûm Suresi, 30:21.

[6] Âraf suresi, 7:35.

[7] Bakara suresi, 2:261.

[8] Mâide suresi, 5:6.

[9] Fussilet suresi, 41:31-32.