Tanrı (!) Öldürülürken Çekirdek Çitlemek..
- YAZARLAR
- 30 Ocak 2022
Haçlı seferleri düzenleyenler, işgal ettikleri memleketlerde toplu katliamlar yaparken bizatihi Tanrı’yı katlettiler. Engizisyonlarda, farklı bir itikada ve fikre mensup insanları yakarken, esasında Tanrı’yı yaktılar. Avrupa’da arazilerin üçte birini elinde bulunduran ruhban sınıfının bir eli yağda bir eli balda iken, mülkiyetsiz köylüler açlıktan kırıldı. Din bezirganlarının elinde can vermiş olan Tanrı, nihayetinde kilisenin bahçesine gömüldü.
Ölenle ölünmüyordu. Cemiyeti bir arada tutacak ve hayatın belli bir terkip ve düzen içerisinde devam etmesini sağlayacak yeni bir ahlak manzumesi gerekiyordu. Sözde Aydınlanma, insanlığı bağlayıcı yeni bir etik sistem geliştirmeyi denedi. Ama olmadı, olamadı. Faydacılık anlamına gelen pragmatizmden medet umdu. Hazzı merkezine alan hedonizme sarıldı. Tanrı’nın ölümüyle ortaya çıkan boşluğu, aklı esas alan düşünce sistemleriyle doldurmaya çalıştı. Bu Faşizm, Sosyalizm, Kapitalizm, Liberalizm vs. gibi sonu gelmez sayıdaki ideolojiler, kendi değerlerini kutsallaştırdı.
Artık gökte olan Tanrı yere inmişti. Devlet, toplum, birey gibi birçok kavramların arkasına sığınarak yeni görünümlere kavuştu. Kilisede olduğu gibi, ideolojilerin de evrensel iddiaları vardı. Gökyüzü krallığı vadetmiyordu belki, fakat onun yerine “Yeryüzü Cenneti”ni müjdeliyordu. Lakin dünya, cennet olmadı. Hatta eski dönemi aratır bir sonuç ortaya çıktı ve ideolojiler için daha fazla kurbanlar verildi.
Bunun acı faturası, milyonlarca insanın katledilmesiyle sonuçlanan iki dünya savaşı oldu. Günümüzde ise, büyük devletlerin gelişmemiş ülkelerde yürüttüğü vekalet savaşlarıyla insanlar ölmekte, açlık çekmekte ve yurtlarını terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Sonuçta dört başı mamur bir ahlak nizamnamesi ortaya konamadı. Bugünde bu arayış, hız kesmeden devam etmektedir. Bireysel, toplumsal ve uluslararası ilişkilerde yegane hak ölçüsü olarak “Güç” mefhumunun kabul gördüğü bir dünyada, nefes almak zorunda kalıyoruz.
Tüm bunlar yaşanmışken ve artık etkileri küresel düzeyde yaşanırken, İslam dünyası ise çekirdek çitleyerek maziyi özlemle dile getiren “Gelenekçilerle”, Batı’dan ithal yeni Tanrılara teslim olan “Garpzedeler” arasında git gel yaşıyor.
Hiçbir zaman cennet olamayacak olan dünyamızın daha yaşanılır kılınması ve farklılıkların bir arada yaşatılması için, Allah’ın (c.c.) bireyin kalbinde tekrar dirilmesi ve İslam ahlakının hayatın tüm alanlarına nüfuz etmesi gerekmektedir.
Bitirirken, ezeli ve ebedi bir hakikati hatırlatmakta fayda görüyorum; “Hay’dır Hak..”.