“Almanya’ya Geldiğim İlk Gün Bana Bisiklet Verdiler, Çocuklardan Çok Sevindim”
- MANŞETTOPLUM
- 21 Aralık 2021
Hatice Hanım kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1959 Karaman doğumluyum. Karaman Kız Meslek Lisesi dikiş nakış bölümünden mezunum. Okul hayatı eşliğinde 9 yıllık gündüzlü olarak camide eğitim alıp talebelere de 3 yıl eğitim verdim. 1978 yılında Mustafa Bey ile yuvamızı kurduk. Sene sonunda ise Almanya’nın Bremen şehrine geldik. 4 çocuk annesiyim, 7 torunum var.
Almanya’daki hayatınızdan bahseder misiniz? Müslümanlara hizmetleriniz nasıl başladı?
Almanya’da bulunduğumuz yere çok zor alıştık. Hatta hep ana vatanımıza geri döneceğiz düşüncesiyle yaşadık. Bu düşünce bizlere yasam gücü verdi. Sonrasında çalışan Türk annelerin çocuklarına sahip çıktım. Ben çocuklara evden cami dersleri vermeye başladım. Zamanla çocukların anneleri ve onların da anneleri derslere katılmaya başladılar. Almanya’ya geldiğimde camilerin daha olmadığı ve açılmadığı bir dönemde evimi açıp hanımlara, genç kızlara ve çocuklara günün 3 ayrı vaktinde dini eğitim ve Kur’an dersleri verdim. Sohbetler oluşturduk ve yıllar sonra aynı çalışmalarda olan N. Başaran hanımın Bremen Müslüman Hanımlar Birliğinin kuruluş teklifi ile görev aldım. 1985 yılından 2014 yılına kadar 30 yıla yakın IGMG Bremen Bölgesi’nde görevler sürdürdüm. Hemmelingen Şubesi Kuba Camii’nde çalışmalar yaparken aynı süre zarfında Tenever semtinde geçici bir büroda ders ve toplantılara ilaveten tiyatro çalışmaları, dikiş kursu ve sosyal faaliyetler yaptık. Cemaat kitlemizin çoğalması ile şubeler kurduk. Ve şu anda Kadınlar Teşkilatının 12 şubesi var.
O günlerden bize biraz bahseder misiniz?
Hatibe olarak Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ve Almanya’nın çoğu bölgelerinde hatibe olarak görev yapmak nasip oldu. Ve o dönemlerde farklı ülkelere hatibe olarak gittiğimde küçük nemli odalarda samimi ve sevgi dolu gözlerle karşılaştım.
Şimdi ise camileri ve güzel hizmet binaları var çok şükür. Beni en çok duygulandıran durum ise Avrupa’nın dört bir yanında hatibe olarak gidip eğitimleri verdiğim talebelerimin bugün yine Müslümanlara hizmette görev almaları olduklarını görmek oluyor.
“KOMŞULARIMIZIN SAMİMİYETİ İLE BURADA BİR AİLE OLDUK”
Ailemize olan hasretlik ve gurbet acısını buradaki komşularımızla, dostlarımızla giderdik. Telefonlar şimdiki gibi değildi. Telefon kulübelerine jeton atardık anne babamızın sesini duyabilmek için. Komşularımızın ve dava kardeşlerimizin samimiyeti ile biz burada bir aile olduk. Şimdi sorarsanız benim gerçek ailem, gerçek yuvam artık burası ve buradaki samimi dostluklar. İyi ki Rabbim bizlere burada yasamayı nasip etmiş. Hem böyle güzel çalışmalarda görev almayı nasip ederek de gurbet sevabını nasip etmiş oldu.
Şimdi artık vatanımıza dönmek istiyoruz, fakat çocuklarımız ve torunlarımız burada, Almanya’dalar. Her ne kadar ilk başlarda mecburiyetten dolayı gurbete gelmiş olsak da, sonrasında bizi burada tutan para değil buradaki cami cemiyetlerimiz, buradaki manevi ailemiz oldu. O zamanlarda vatanımızda bulunan anne babamıza hasrettik. Şimdi dönüş yaparsak evlatlarımıza ve asıl ailemiz olan teşkilata hasret kalacağız.
Almanya’ya Türkiye işgücü anlaşmasının 60. yılı bu sene. Bu anlaşma kapsamında ilk gelenlerden biri de sizsiniz. Bize kendinizi tanıtır mısınız? Almanya’ya nasıl geldiniz, ne zorluklar ve kolaylıklar yaşadınız?
Mustafa Güzelyüzlü: 1953 Konya doğumluyum. 1970-71 Konya Sanat Enstitüsü Lisesi torna tesviye bölümü mezunuyum, yaz kurslarında dinî eğitimlerimi aldım.
Ankara Teknik Öğretmenliği Okulu’ndaki üniversite eğitimimi Almanya’ya geliş sebebimden dolayı yarım bırakmak zorunda kaldım.
Almanya’ya o genç yaşımda geliş hikâyem zorluklarla başladı. Tam doğum günümde Almanya’ya geldim 6 Mayıs 1973 tarihinde. İstanbul’da tam 2 hafta muayene ve resmî işlemler devam etti, vücudumuzun her tarafını kontrol ettiler. Eğer dişlerde çürük varsa almazlardı. İstanbul’dan kara trene bindim 3 gün yolculuğumuz devam etti ve Münih’e geldik.
Burada hem çalışıp hem üniversiteye giderdim. Bir makine mühendisi olmak ve vatanımız için hayırlı işler yapmak Almanya’ya asıl geliş niyetimdi.
“TEKNİK ELEMAN OLMAMA RAĞMEN EN AĞIR İŞLERİ VERDİLER”
İş şartlarınız nasıldı?
Münih’ten sonra Bremen’e 40 kilometre mesafede Hoya Weser diye küçük bir kasabaya geldik, Ölschleger Metal-Waren fabrikasında işe başladık. Hâliyle kolay olmadı fakat Türkiye’deki çalışma şartları çok zordu. Hep çalışırdım fakat param olmazdı. Almanya’ya geldiğim ilk gün elime hemen 200 Mark ve bir 200 Mark değerinde bisiklet verdiler. Sonra aylığımdan kestiler ona çocuklardan daha çok sevindim. 16 ay çalıştıktan sonra Almanya’nın Hannover şehrine isçi olarak geldim. 4 sene klima ve havalandırma üzerine Hannover’de çalıştım. Sonrasında rızık kapımız Bremen’de Mercedes firmasında açıldı. Yani Hannover’de çalıştığım firma kapandı ve benim Bremen’e gelişim böyle başladı. Bremen’de Daimler Benz Mercedes’te çalıştım. Bantta çalışmak oldukça zordu, teknik eleman olmama rağmen en ağır işleri verdiler. Almanlara işin hafifini, yabancılara ise işin ağrını yaptırırlardı. 70’li yıllarda öyleydi, bizim ilk gelenlerin konumu buydu. Biz de evde 4 çocuk ekmek bekler deyip sabır çektik.
Toplumla ilişkileriniz nasıldı? Bulunduğunuz yere kolay alışabildiniz mi? Müslümanlara hizmetleriniz nasıl başladı?
Zamanım oldukça cami ve cemaatle ilgilendim. Benim için cemaatin evlatları çok önemli onlar dinini öğrenir de iyi insanlar olursa benim için en mutlu günüm olur. Maalesef Almanlarla fazla ilişkim olmadı, hâlâ zayıf. Müslüman olan Alman, Türk veya Kürt, Laz, siyah gibi ırk ayırımı yapmam. Yapanı da sevmem. Ayrıca müsrif değilim ve paranın çok zor kazanıldığını iyi bilirim. Şimdi yaşlanıyoruz ve daha çok dikkat etmeliyiz. Hayatımda hiç sigara içmedim ve içenlere de bir an önce bırakmak nasip olsun inşallah.
Birinci kuşak olarak geldiğimizde neslimizin geleceğini göz önünde bulundurarak cihat aşkı sardı yüreklerimizi. Allah rızasını ön planda tutarak bu düşüncelerle yoğun iş hayatımızın yanı sıra şehirlerimizde olmayan camileri nasıl inşa edebiliriz diye gayret sarf ettik. Evlerde sohbet grupları oluşturduk. Gelen hoca efendilere evlerimizi açardık. Yatılı misafir olarak kalırlardı. Ayrı bir samimiyeti olan özlediğim günlerdir bu günler.
Bremen’de ilk açılan camiyi oluşturanlardansınız bir anınızı anlatır mısınız?
Cemaat sayımız elhamdülillah çoğalmaya başlayınca cami açmak için kolları sıvadık. 1987 yılında Bremen’de ilk tapulu Millî Görüş Camisi Hemmelingen Şubesi’nde açıldı. Belki minareli değildi ilk camimiz diğer camilerimiz kiraydı çünkü. Bremen’e tapulu alınan camimize Kuba Cami adını verdik.
O zamanlar işçi tutmak yoktu. Duvar boyalarını, halılarını vs. kendimiz yapardık. Her ay camilerimiz için büyük meblağlar hazırlardık. Ne malzeme gerekiyorsa alır getirir, kimin elinden hangi iş geliyorsa o onu yapardı.
10 yıl Hemmelingen Şubesi’nde başkanlık yaptım. Şube tamamlanınca bölgede görev almak nasip oldu. Tabii çok görevlerimiz oldu. Sadece bir görevde kalmadık. Hastane ziyaretleri, hapishane ziyaretleri, ev sohbetleri… Elimizin gücümüzün yettiği yerlere ulaşmaya çalıştık. Tek amacımız vardı. O da Rabbimin rızası ile dinimizi Avrupa’daki gelecek neslimize öğretebilmek, aktarabilmekti.
Türkiye’ye kesin dönüş yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye’ye kesin dönüş yapamıyoruz çünkü çoluk çocuk hepsi Almanya’da. Türkiye’nin havası, suyu her şeyi güzel, fakat trafik, sağlık durumları gibi bazı konular çok zayıf. Almanya’dan izine gelirken bütün tanıdıklarımıza bol bol hediyeler getirirdik. Arabada çocuklara oturacak yer kalmazdı, baba, anne, kardeş eş ve dost sevgisi hasretlik bir başka idi. Hep iyi niyetli olduk arabayla giderken yolların çok bozuk olması, gümrüklerde didik didik aramaları….O zorluklara rağmen giderdik. Ben hep Allah rızası için yaptım her işimi. Cenâb-ı Allah yar ve yardımcımız olsun.