Kimlik ve Tahammül
- YAZARLAR
- 16 Aralık 2021
İnsan denen varlık, farklı etnik, dinî ve siyasi kimliklere sahiptir. Aslında burada söz konusu olan, sahip olmaktan daha çok, içerisine doğmaktır. Heidegger’vari bir tabirle, kaçınılmaz bir şekilde dünyaya gelirken, kimliklerimizin içerisine atılıyoruz.
Her insan, kendi şahsından yola çıkarak bu tespiti doğrulayabilir. Sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz kimliklerin çoğu, gayret ederek ve bedelini ödeyerek kendimize mal ettiğimiz bir özelliğimiz değildir. Mesela etnik kimliğimiz, tam olarak böyledir. Hiç kimsenin anne ve babasını seçme imkânı yoktur. Bu hususu, etnik kimlik kadar kesin olmasa da dinî inançlarımız ve ideolojik fikirlerimiz içinde söyleyebiliriz. Psikologların yürüttüğü saha araştırmaları, inançların ve fikirlerin yüzde 90 belirleyicisinin çevresel faktörler olduğunu göstermektedir. Yani insanların büyük bir çoğunluğu, içine doğdukları çevrenin dinî/ideolojik inanç ve değerlerini kaçınılmaz bir biçimde benimsemektedir.
Elbette bunun istisnaları, dinlerin ve ideolojilerin ortaya çıktıkları kaos ortamlarının dönüştürücü ve yeni bir kimlik doğuşuna sebebiyet veren etkilerinin olduğu dönemlerdir. Ama adı üzerinde, bunlar istisnai dönemlerdir. Ayrıca Spinoza gibi, 17. yüzyılda etnik ve dinî kimliğine ait Musevî değerlerden sıyrılıp, kendini yalnızlığa mahkûm eden bireysel istisnaları da vardır. Her ne kadar Max Weber, “Modern Çağı” bireyin tercih imkânına sahip olması olarak tarif etse de, yine de insanlar alışageldik bir şekilde, talihlerinin belirlediği kimliklerin içerisinde kalırlar.
Tercih edilmeyen ve içine doğulan kimlikler, saygının değil tahammülün konusudur. Saygı, hürmeti ifade eder. Tahammül ise rızayı. İnsan iradesinin ötesinde belirlenmiş olana hürmet değil, rıza gösterilir. İslam’da “Allah’tan razı olmak” diye ifade edilen hususta, tam olarak budur. Hatta İslam’ın müntesiplerine verdiği isim olan “Müslüman” lafzı, “Allah’ın iradesine teslim olmak” fiilinin bireyde sıfat olarak belirmesidir.
Dünya üzerindeki farklı ırkların, din müntesiplerinin, ideoloji sahiplerinin insanlık düzeyi, birbirlerine karşı gösterdikleri tahammülle ölçülür. Tahammül ortadan kalktığında, tahammülsüzlük kaynaklı çatışmalar kaçınılmazdır. İnsanlık tarihinde meydana gelen çatışmaların ve kıyımların büyük bir kısmı, tahammülsüzlükten kaynaklanmaktadır.
Ötekine yönelik tahammül ne kadar doğruysa, kendi kimliğimize yönelik hürmet ve tazimde bulunmak da o derece yanlıştır. İnsanın, kendi tercihi ve emeği dışında gerçekleşmiş olan kimliksel aidiyetinin yüceltilecek hiçbir yönü yoktur.
Hürmete layık olan, tüm peygamberlerin ve hikmet sahibi mütefekkirlerin işaret ettiği insanlık makamıdır. Allah’ın bize sunduğu hayat imkânını, beşer olarak geldiğimiz bu dünyadan insanlık kimliğine ve makamına ererek ayrılmak için değerlendirmeliyiz.
Selam olsun, insan olmak için gayret gösteren tüm farklı kimlik sahiplerine.