Başarısızlığı Sorgulama IV

Başarısızlığı Sorgulama IV

Bütün ihtimalleri hesaba katarak sefere/işe iyi hazırlanan Müslüman birey, Allah’a tevekkül ederek yola çıkar. Allah’a dayanma, onun azmini kuvvetlendirir. Aşkla, şevkle ve büyük ümitle başladığı seferi/işi sürdürür. İnsanın, ancak çalışıp çabalamalarının karşılığına sahip olacağına (Necm suresi, 53:39); hatta, iyi yapıldığı oranda çalışmasının güzel karşılığını kat kat fazlasıyla Allah’ın vereceğine imanı onu destekler (Nisa suresi, 4:40). Her yaptığının karşılığını tastamam alacağının şevkini hisseder, hak ettiği sonuca eriş(tiril)eceğini ümit eder (Nahl suresi, 16:97). Bütün önlemleri almasına rağmen bu kişi, başladığı yolculukta/işte hedeflediği sonucu elde edemeyebilir. Bilinçli Müslüman bu durumda hemen “Biz zafere değil sefere memuruz.” gibi sözler söyleyerek kendini mazur gösterip boş teselliye bırakmaz.

Başına gelen şeyleri kör şeytana yükleme kolaycılığına da düşmez. Kendini aklamaya kalkışmaz (Necm suresi, 53:32). Başarısızlığın gerçek sebeplerini sorgulamaya; kendi beceriksizliğinin, yetersizliğinin, ihmallerinin, hatasının olup olmadığını tespit etmeye çalışır. Sefer esnasında ayartıcılardan, çeldiricilerden etkilenmiş, şımarmış, aklı başından gitmiş, yoldan çıkmış olabilir. Her seferin/işin olmadık vakalarıyla, beklenmedik hâlleriyle insanı bir imtihandan diğerine sürükleyen handikapları olabilir. Bu yüzden Müslüman, başarısızlığın gerçek sebeplerini araştırıp bulmak suretiyle sorumluluğunun gereğini yapmak için didinir. Derdi, öncelikle ciddi bir özeleştiri yapmak ve mümkünse başarısızlığı telafi etmek için yeniden yola koyulmaktır. Gerçek sebeplere baş vurmadan başarı beklenemeyeceğini bildiğinden, “zafere değil sefere memuruz” diyerek, sonuç alamamayı doğrudan ilahî iradeye bağlayarak sorumluluğu Allah’a yüklemeye kalkışmaz.

Başarısızlığını böyle bir bilinçle sorgulayan Müslüman birey/kitle, baştan sona yolculuk/iş sürecini ve hatta varmak istenilen hedefin uygun seçilip seçilmediğini gözden geçirir. Nerede hata yapıldığını tespit etmeye çalışır. Eksikler, kusurlar bulunursa, hemen onları giderecek şekilde yeni bir düzenleme yapar ve tekrar yola/işe koyulur. Yine sonuç alınamazsa, yine özeleştiri sürecini işletir ve eksikleri gidermeye yönelik yeni tedbirlerle yeniden hamle yapar. Yeni manevraları, yeni bilgi ve becerilerle devreye sokar. Ancak, bu yeni hamleleri, körü körüne ısrara dönüştürmez; kof bir inatçılığa asla soyunmaz. Sahip olduğu imkânları sonuna kadar kullanarak elinden geleni azamî ölçüde yapmasına rağmen zafere eremediğinde, Allah’ın zaferi başka türlü lutfedeceğini de düşünebilir. Sezai Karakoç’un deyişiyle, “Kaderin üstünde bir kader vardır” inancı, işte bu noktada ona hem umut hem de cesaret verir, yol gösterir.